Sakın aldanma!

A -
A +
Yalancı dünyâya aldanma yâ hû,
Bu dernek dağılır dîvân eğlenmez.
İki kapılı bir virânedir bu,
Bunda konan göçer, konuk eğlenmez.

Bakma bunun karasına ağına,
Gönül verme bostanına bağına,
Benzer hemân çocuk oyuncağına,
Burda aklı olan insan eğlenmez.
 
Vârını îsâr et Mevlâ yoluna,
Bunda ne eylersen anda buluna,
Bir gün sefer düşer berzah iline,
Otağı kalkacak Sultan eğlenmez.
         
17 Ocak 1595 tarihinde bundan 424 sene önce bir padişahımızın daha otağı kalkmıştı bu yalan dünyadan. Onun vefatı ile de büyük veli Aziz Mahmud Hüdai hazretleri yukarıdaki mısraları söylemişti. O, Kanuni’nin torunu, II. Selim Han’ın oğlu III. Murad Han idi. Vefat ettiğinde 49 yaşının içerisinde bulunuyordu.
Osmanlı Sultanları içerisinde dedesi Kanuni’den sonra en çok şiir yazan padişahtı. Türkçe, Arapça ve Farsça olmak üzere üç ayrı dilde divanı vardı. Türkçe şiirlerini toplamış olduğu divanında 1567 gazel vardır ki bu, hiç de azımsanacak bir rakam değildir.
III. Murad Han yalnızca gazel değil, diğer başka nazım şekillerinde de şiirler söylemiştir. Divanında kırk dokuz mesnevi, kırk yedi müfred, otuz sekiz kıt’a, otuz altı nazım ve bir adet de muhammes bulunmaktadır. Şiirlerinde "Muradî" mahlasını kullanırdı.
III. Murad Han, şiirlerinde en fazla tasavvufi ögeleri işlemiştir. Bu özellik diğer Osmanlı padişahlarında olduğu gibi onda da en bariz şekliyle ortaya çıkar. Divanı iki yüz seksen sekiz varaktan oluşmaktadır. Gazelleri okunduğunda edep, ahlak, cömertlik, Rabbini tanımak, peygamberimizi sevmek, ölümü unutmamak vs. nice güzelliklere kapı aralamaktadır.
Bir cihan padişahı dünyaya sahipken dünyaya bağlanmıyor, her an dünyayı kendisine sunanı unutmuyor ondan gafil olmuyordu. Bugün bir mevki makam için sağa sola iftiralar atanların ondan alacakları o kadar çok ders var ki. Yine mevki makam uğruna ayak kaydırmaya çalışanlar, pazarlıklar yapanlar, davalarını satanlar keşke biraz bu sultanlardan ders alabilselerdi. Divanını okuyup nasiplenebilselerdi…
Cenab-ı Hakk’ın kendilerine bahşettiği akıl, dil ve düşünme kudreti ile O’nun ve sevgili peygamberinin yolunu bozmaya değil, anlamaya, anmaya ve anlatmaya say’ ederlerdi. "Şövalye ruhlu" olmaya özenmez, Rabbine kulluk, Resulüne ümmet olmanın hazzı ve sevinci ile dolar taşarlardı.
 
Kadr-i takat her kişiye Hak verir yağmasını,
Takatince her kişi bilmek gerek Mevlâsını...
 
 
Kâinat olmasa O’na ne ziyan!
 
Evet her kişiye nimetler Cenâb-ı Hak’tan gelmektedir. Her kişiye layık bir şekilde verilmektedir. Onları veren adildir. Her kişinin de yine takatince Rabbini bilmesi onu anması elzemdir. Cihan padişahı yirmi iki milyon kilometrekare arazi üzerinde üç kıta yedi iklime hükmederken kendisine ve takati yeteceklere şöyle sesleniyordu:
 
Eksik etme dilden zikr-i Hüdâ
Söyle Sübhâne Rabbiye’l-a’lâ
 
Seni çün vâr idüptür ol Rahman
Zikrini dâim eylegil inşâ
 
Ol Hüdâ’nın şerif ismiyle
Cümleten dolu Künbed-i Hadrâ
 
Cümle dünyada her ne var mevcud
Sen şehün zikri iledir güyâ
 
Kâinat olmasa O’na ne ziyan
Zikriçün kıldı bunları mahzâ
 
Seni var eyledi çün ol Yezdan
Sen dahi eyle O’na hamd ü senâ
 
Zerredür ol cemal-i Mevlâdan
Âleme viren afitâba ziyâ
 
Nice zikr ide seni abd-i zaif
Oldu esmân zatuna meclâ
 
Ey Muradî dilersen a’la câh
Eksik etme dilinden zikr-i Hüdâ
 
Kibir ve gurur sahiplerinin, başı secdeye varmayanların da padişahtan çıkaracağı çok dersler bulunmaktadır. Zira dara düşen herkesin tek bir sığınağı vardır. III. Murad Han da her daim asıl "Padişahlar Padişahı"na iltica ve yakarışta bulunuyor maddi manevi O’ndan yardım diliyordu.
 
Çaresiz kaldım Hüdâyâ çâre kıl yâ Rabb bana
Nefs ü şeytândan halâs eyle beni ey pâdişâh
 
Sana yüz tuttum Hüdâyâ sen hidâyet eylegil
Senden özge kime kılam pâdişâhım ilticâ
 
Ben Murad’a kıl inâyet fazlını ey zü’l-celâl
Senden özge kimesnem yoktur benim yâ Rabbenâ
 
         
Ömrün yel gibi geçer!
 
Nihayet Sultan III. Murad Han bir gazelinde “Sana gelen sendendir, sanma ki başkasındandır” diyerek muazzam nasihatler verir. Cenâb-ı Hak kendisine rahmetler eylesin. Bizlere de ders çıkarmak ibret almak ve aynı duygularla bezenmek nasip etsin!
           
          Her ne kim zâhir olur ol hâlet-i dilden durur
          Her ne kim gelse sana sen sanma ki ilden durur
 
          Yeğ tutarsa ger zebân bil ser dahi tutar karar
          Ne gelirse nîk ü bed her kişiye dilden durur
 
          Dîde âbından gönül şehrini gel ma'mûr kıl
          Yel gibi ömrün geçer sen sanma kim yelden durur
 
          Kibri terk edip dilâ eyle tevazû pîşesin
          Çün bilirsin kim binası haymenin gilden durur
 
          Ey Murâdî va'de-i Hak’dan udûl etme sakın
          Cehd edip incitme kalbi kim gönül kıldan durur
         
          Açıklaması:
          Ey insan! Sana gelen her şey kendindendir, sanma ki başkasındandır.
          Çevrende vukua gelen her şey, senin gönlüne yansıyan bir tavırdandır.
          Eğer dilin bir şeyi söylerse başın da onda karar kılar, yani aklın diline uyar.
          İyiden ve kötüden, kişinin başına ne gelirse bilsin ki dilindendir.
          Gel, gözünün yaşı suyunu akıtarak gönül denen ülkeyi mamur eyle, şenlendir.
          Yoksa ömrün rüzgâr gibi geçip gitmektedir; geçip giden kuru kuruya rüzgâr değildir!
          Sakın kibir ve gurura kapılma tevazu ehli ol. Neye kibirlenirsin ki şu seni ayakta tutan bedenin aslı topraktandır.
          Ey Muradî (Murad Han) sakın Hakk’a verdiğin sözden sapma ayrılma! Bir kalbi incitmemeye de gayret eyle. Zira gönül kıldan incedir.
 
 
TEFEKKÜR
 
Sahn-ı sarayı âleme her ki konar göçer yine
Kimse karar eylemez merhaledir bu rahile
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.