Gafletimiz daha da artmasın!

A -
A +

Ünlü Abbasi halifesi Harun Reşid, bir gün Ebü’l-Atâhiyye’yi yemeğe davet etmişti. Yemekten sonra ona; “Benim dünya nimetleri arasındaki hâlimi bir anlat” dedi. Bunun üzerine Ebü’l-Atâhiyye:

“Ey halife! Kavuştuğun nimetlerle, yüksek köşklerin gölgesinde sağ salim yaşa” dedi. Halife; “Güzel söyledin, sonra?” deyince, Ebü’l-Atâhiyye:

“Ölüm döşeğinde can çekişeceksin! İşte o zaman aldandığını yakinen anlarsın!” dedi. Halife bu sözler karşısında ağlamaya başladı.

Vezir Fazıl bin Yahya’nın canı sıkılarak, Ebü’l-Atâhiyye’ye sitemle; “Halîfe seni yanına kendisini sevindirmek için davet etti, sen ise onu üzdün, neden böyle yapıyorsun” deyince, Harun Reşid:

“Bırak söylesin, çünkü o bizi gaflet içinde gördü ve bu gafletimizin daha da artmasını istemedi” dedi.

Zirvedeki insanların tevazuu çok önemlidir. Nasihat dinlemesi doğru söze kulak vermesi, âlimleri yanından eksik etmemesi kıymetlidir. Onları bilmek tanımak hâllerinden ibret almak ise sonraki nesillerin en büyük sermayesidir. Sermayeyi işleten kazanır.

Harun Reşid de hayatı bilinmesi gereken İslam halifelerinden biridir. O, Abbasilerin İslam dünyası dışında en fazla tanınan halifesidir. Bizanslılara karşı Anadolu’ya seferler gerçekleştirip, zaferler kazanıp İslam’ın daha geniş topraklara yayılmasını sağlamıştır.

Bu büyük devlet adamı, Halife Muhammed Mehdî bin Cafer Mensûr’un oğlu olup 765 yılında Rey’de doğdu. Yetiştirilmesine büyük ihtimam gösterilen Harun Reşid, devrin en mümtaz âlimlerinden ilim öğrendi. Din ve fen bilgilerini tahsil etti. Askerlik ve idarecilik hususunda dersler aldı. Genç yaşta Bizans üzerine yapılan seferde orduya kumandan tayin edildi. Onun komutasındaki İslâm ordusu, 780 yılında Üsküdar’a kadar geldi. Dönüşünde Enbâr’dan başlamak üzere batı eyaletlerine vali tayin edildi.

Harun Reşid, 786 yılında kardeşi Halife Hâdî’nin vefatı üzerine halifelik makamına geçti. Onun halifelik yaptığı dönem, Abbasî Devleti’nin en parlak devri oldu.

İslâm Devleti’nin en büyük rakibi Bizans Devleti üzerine hemen her yıl seferler yaptı ve buna çok önem verdi. Bizans’la olan sınırlarını yeniden tanzime ve sağlam bir hâle koymak hususunda çok gayret gösterdi.

790 senesinde Mısır’dan Kıbrıs üzerine hareket eden Abbasî donanması, Antalya açıklarında Bizans donanmasını mağlup ederek donanma kumandanını esir aldı...

 

Kulakların işitmeyecek fakat gözlerin görecektir!

 

Harun Reşîd, 797 senesinde tekrar Bizans üzerine sefere çıktı. Orta Anadolu’da bulunan “Safsaf” kalesini zapt etti. Kumandanlarından Abdülmelik bin Salih, Niğde ile Aksaray arasındaki Melendiz dağlık bölgesini (Matmura) fethetti ve Ankara’ya kadar ilerledi. İmparatoriçe İrene’nin sulh teklifi üzerine vergi vermeleri şartıyla anlaşma yapıldı. Daha sonra İmparator Nikeferos, anlaşmayı bozup, ödenmekte olan vergiyi kesti. Bunun üzerine Harun Reşid, Nikeferos’a bir mektup yazarak şöyle demişti:

“Mektubunu okudum. Cevabına gelince, bunu kulakların işitmeyecek, fakat gözlerin görecektir!”

804 senesinde ikinci bir Bizans seferine çıktı. Kumandanlarını başka kaleler üzerine gönderip, kendisi Heraklea (Ereğli) üzerine yürüdü. Harun Reşid Ereğli’yi düşüremedi ise de İslam ordusu Anadolu’da geniş fetih faaliyetlerinde bulundular. İmparator Nikeferos, karşılarına çıkmaya cesaret edememişti. 

Harun Reşid, 806 senesinde bir kez daha Anadolu’ya girdi. Bu defa bir aylık bir kuşatmadan sonra Heraklea’yı (Ereğli) aldı. Sonra Tuvana’yı fethetti ve bir de cami yapılmasını emretti. Nikeferos, vergiyi vermek ve sınırdaki kalelerini tahkim etmemek şartıyla anlaşma teklif etti. Harun Reşid bu teklifi kabul ederek Bizans Devleti ile sulh yapıldı...

Diğer taraftan Abbasî donanması 805’te Kıbrıs üzerine yaptığı bir akında pek çok esir ve ganimet aldı. 807’de de Rodos adası üzerine bir akın yapan donanma, sâdece esir ve ganimetlerle geri döndü.

Harun Reşid’in saltanatı boyunca baş etmek zorunda kaldığı en büyük meselelerden biri de Hâricî isyanlarıydı. Nitekim vefatı böyle bir sefer esnasında vuku buldu. Maveraünnehir bölgesinde çıkan isyanı bastırmak üzere ordusuyla sefer üzereyken yolda ağır bir hastalığa yakalandı. Vefatı esnasında kefenini bizzat elleriyle hazırladığı ve;

“Malım bana hiçbir yarar sağlamadı. Saltanatım da yok olup gitti” (Hâkka Sûresi: 28-29) âyet-i kerîmelerini okuyarak ruhunu teslim ettiği nakledilmiştir (24 Mart 809). Vefat ettiği noktaya yakın yerdeki Tus şehrinde defnedildi...

 

Faziletler sahibi bir halife!

 

Harun Reşid, ilim sahibi olup çok güzel konuşurdu. Şair ve âlimleri himaye ederdi. Sufilerle muhabbeti çok severdi. Bunların başında Abdullah ibnü’l-Mübârek, Hâtim-i Âsâm, Fudayl ibni İyâd, Sufyan ibni Uyeyne, İbn-i Semmâk, Behlül Dânâ ve Ebû İshâk el-Fezârî gelmektedir. Onların nasihat ve vaazlarını ibretle dinler ve ağlardı...

Bir gün zamanın meşhur evliyasından İbn-i Semmak hazretleri, halifenin yanına gitmişti. Sohbet sırasında halife su istedi. Su getirilince İbn-i Semmak halifeye dedi ki: “Ey müminlerin emiri! Şayet şu suyu bulamasan, ölecek duruma gelsen, içebilmek için bunu kaça satın alırdın?” Halife dedi ki: “Mülkümün yarısını verirdim.” İbn-i Semmak; “İç afiyet olsun” dedi.

Halife suyu içtikten sonra İbn-i Semmak tekrar sordu: “Ey halife! Peki bu içtiğin suyu vücudundan atamasan, çaresiz kalsan, çaresi için ne kadar para verirdin?” Halife de; “Mülkümün tamamını veririm” dedi. İbn-i Semmâk hazretleri “Bir içim su veya bu suyun vücuttan çıkarılması kadar kıymeti olan mülk ile övünülmez” dedi. Harun Reşid bu sözleri işitince, ibret ile düşünüp çok ağladı.

Harun Reşid beğendiği şairleri büyük bahşişlerle ödüllendirirdi. Birçok şiir ve özdeyişi ezbere bilirdi. Kendisinin de güzel şiirleri vardı Hitabeti ve ses tonu düzgündü. Karakter olarak duygulu bir yapıya sahipti.

Mühründe “el-azametü ve’l-kudretü lillâh” yazılıydı.

Halifeliği müddetince, bir sene hacca, bir sene de cihada giderdi. Bir defasında da yaya olarak hacca gitmiştir. Hacca giderken yüz kadar fakihi aileleriyle birlikte götürür, haccedemediği seneler ise yerine üç yüz kişi gönderirdi.

Cömert bir insandı; hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmazdı. Her gün kendi malından bin dirhem sadaka verirdi. Halkın durumunu araştırır, onlara yardım eder ve işlerini halletmek için gayret gösterirdi.

Mütevazı bir insandı ve özellikle âlimlere büyük hürmeti vardı. Derslerine katıldığı gözlerini kaybetmiş bir âlim olan Ebû Muâviye Muhammed bin Hâzim’in ellerine su dökmüştür...

Eğitime büyük bir değer verirdi. Oğlu Muhammed el-Emîn’in hocası Halef bin Ahmer görevine başlayacağı zaman ondan oğluna hocaya itaati, Kur’ân ve Sünnet’i, tarihi, şiiri, konuşma âdâbını, münasebetsiz gülmemeyi öğretmesini istemiş, öğretirken de orta bir yol izlemesini tavsiye etmiştir. Kur’ân-ı kerim okumaya ve hadis dinlemeye büyük önem verirdi.

Devlet gelirlerinin hakkaniyet ölçüleri içerisinde tahsil edilmesine büyük önem verirdi. Ünlü Kâdıü’l-kudât İmam Ebû Yusuf’tan bu hususta takip edilecek siyaseti ve buna ilişkin şer’î ahkâmı ortaya koyan bir kitap yazmasını istemişti...

Harun Reşid’in zamanında ilim ve kültür hayatında önemli gelişmeler olmuştur. Zamanında birçok kale ve şehir imar edildi, birçoğu da yeniden kuruldu. Hanımı Zübeyde’nin adıyla anılan Kûfe ile Mekke arasındaki kervan yolu ve konaklama tesisleri bu dönemdeki çeşitli imar faaliyetlerinden biridir. 

Harun Reşid, devleti hemen her yönden kalkındırdı. Saltanatı devresinde Bağdat’a hastaneler, rasathaneler ve medreseler yapıldı. Bilim, sanat ve edebiyat alanında önemli gelişmelere imza atıldı. O dönemde teknoloji de dâhil her konuda diğer medeniyetlerin üzerinde bir medeniyet inşa edildi. Fransa Kralına hediye olarak gönderdiği çalar saat sarayda içine şeytan girmiş diye büyük korku ve endişeye yol açmıştı. Batılılar, Abbasilerin gösterdiği gelişimi büyük bir şaşkınlıkla takip ettiler.

Harun Reşid’in bu derece başarılı olması, ilim sahibi olup takva hayatını benimsemesi, ilme ve ulemaya hürmet göstermesiyle bağlantılı olarak değerlendirilmelidir... İmamı Ebû Yûsuf’u (Rahimehullâh) sarayında bulundurup onunla istişare etmesi, halifeliğe liyakatini de gösteren bir durumdur.

Anadolu’nun İslamiyet’le en fazla tanışmasını sağlayan bu büyük halifeyi, vefatının 1214. yıl dönümünde rahmetle anıyorum.

 

 

TEFEKKÜR

 

Bir dile Yahyâ dokunsa pertev-i feyz-i Hudâ

Zerre-i nâçiz iken hurşîd-i âlem-tâb olur

                                    Şeyhülislam Yahyâ

(Ey Yahya, bir gönle, Hudâ’nın feyzi ihsanı dokunsa

Önemsiz zerre iken, dünyayı ışıtan güneş olur.)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.