"Bu sefer söylemden çok eylem gerekiyor..."

A -
A +

Bu haftadan itibaren beraberiz değerli dostlar... İlk yazımı oldukça yüksek enflasyon oranları üzerine ele almam elbette azıcık talihsizlik oldu. Ancak üzerime düşen görevi yapmam gerekiyor... 

Enflasyon oranlarının uzun süre yüksek seviyede seyredeceğini bunun hem dünyada hem de Türkiye'de yekpare olarak yaşanacağını artık anladık. Son açıklanan TÜFE ve ÜFE verisi bize gösteriyor ki, 2023 yılının ortalarına kadar modern dünyanın en yüksek enflasyonu bizde olacak. Şimdi meseleye bakalım... 

Her TÜFE açıklamasından önce İTO Geçinme Endeksini bekleriz ama bu sefer araya herhâlde bayram girdiği için pek duyulmadı. Hâlbuki çıkan oranlar oldukça yüksekti. İTO Geçinme Endeksi nisan ayında %11,36, yıllık bazda ise oran %80'e bir milim uzakta açıklanmış: %79,97...

Hâl böyleyken TÜFE oranlarının düşük çıkacağını düşünmek hayalperestlik olurdu. FED'in 50 baz puanlık faiz yükseltmesinin hemen ardından gelen yüksek TÜFE oranları Merkez Bankası ve Ekonomi Yönetimine çok fazla seçenek sunmuyor. Açıkçası, "Emtia fiyatları yavaşlarken, baz etkisi devreye girer dünya da Rusya-Ukrayna çatışmasına alışırsa işler hallolur" demekle durumu kurtarmak mümkün değil. 

Bu gidişle maaş, ücret, emekli ödemeleri, asgari ücret vs. gibi kalemlerde yeni artış talepleri gelecek. Tam da açmaza girdiğimiz durum bu. Çok iyi hatırlıyorum 1997'de doçentlik sözlü sınavında jüri üyesi hocalardan biri bana "Söyle bakayım enflasyona şok tedbir nasıl alınır?" diye sordu. Ben de sakin sakin "Tüm ücretleri mevcut enflasyona göre değil, hedef enflasyona göre artırırım" diye cevap verdim. O zamanlarda kronik enflasyon yaşanıyordu ve diğer çözümlerimi de sıraladım. Sol görüşlü hocalar bana kızdı, diğerleri sessiz kaldı. Ben de itiraz edenlere şunu söyledim: "Bana şok tedbir sordunuz, en baştan enflasyonu oluşturan sebeplerin üzerine gidilmesini sorsaydınız ona göre cevap verirdim..." En kıdemli jüri üyesi "Çocuk doğru söylüyor" dedi, sonra da bana döndü "Sen de fazla konuşma" diye güldü. Neyse ki sınavı geçtik. Şimdi bugüne dönelim...

 

"Serbest piyasa kurallarından uzaklaşınca..."

 

Enflasyonun yapışkanlığını ortaya koyan en önemli etken, fiyatların sürekli artması karşısında tüm kurumların ücretleri mevcut gelişmeler doğrultusunda artırmasıdır. Çünkü "merak etmeyin düşecek" şeklinde açıklamanın geçinmeye çalışanlara bir faydası olmadığı gibi, inandırıcı da olmuyor. Hâl böyleyken, tüm kurumlar çalışanlarının huzuru için mevcut gelişmelere göre ücret ayarlaması yapmaya çalışıyorlar. Böylece kısır döngü devam ediyor. 

Francis Fukuyama son kitabında, liberalizmin tüm iyi özelliklerinin, kapitalizm, sürekli gücü elinde bulundurmak isteyen muhafazakârlar ve kültür uyuşmazlığı yaşayan sosyal demokratlar tarafından nasıl erozyona tabi tutulduğunu anlatıyor. Her fikrine katılmasam da "bilimsel rasyonalizmin" yok edilmesi konusunda kendisine hak veriyorum. Yani bilimi çözüm olarak kabul etmeyip başka yollar denenmesi, bu reçeteler çalışmayınca serbest piyasa ekonomisini suçlamak alışkanlık oldu. Hâlbuki serbest piyasa kurallarını düzgün uygulayıp kontrol edersek bu tip bahanelere gerek kalmaz.

Fiyatlama davranışlarının bozulmasının ahlaki tarafı kadar gayet insani "panik" tarafı da var unutmayalım. Bugün elinden çıkardığı malı yarın bulamayacağını ya da çok yüksek fiyattan geri koyacağını düşünenlerin hâlleriyle, ülkeyi sömüren tekelci yapıları birbirine karıştırmamak gerekiyor. 

Sonuç olarak, aylık %7,25, yıllık olarak da %70 civarında açıklanan enflasyon oranları bu derdin daha uzun süre devam edeceğini bizlere gösteriyor.

Tekrar ediyorum: Meselenin teknik tarafından çok sosyal, psikolojik ve politik tarafına bakmadan bu işi kalıcı şekilde çözemeyeceğiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.