Sorunları tahlil etmek ve çözmek...

A -
A +

Şu an itibarıyla Türkiye'nin uğraştığı meselelere bir bakalım:

-ABD, AB, NATO gerginliği

-Doğu Akdeniz ve Yunanistan gerginliği

-Suriye ve Terörle Mücadele

-Rusya-Ukrayna Krizinden kaynaklanan darboğazlar

-Göç ve Mülteci Sorunu

-Genel veya Erken Seçimlerin Yaklaşmasıyla Başlayan Tartışmalar

-Yükselen Döviz ve Enflasyon 

-Para Politikasının oluşturduğu riskler...

Yöneticilik hayatımdaki tecrübelere dayanarak söylüyorum, kritik karar alıcılar sorunlar biriktikçe şöyle bir tasnif yaklaşımı benimsemek zorundalar:

-Dışarıdan kaynaklı sorunlar

-İçeriden kaynaklı sorunlar

-Kendi uygulamalarımızın yan etkisi olarak oluşan sorunlar

-Müzakerede güçlü olmak için kendi elimizde büyüttüğümüz ve sonra ortadan kaldıracağımız sorunlar...

Her şeyden önce sorun dışarıdan da kaynaklansa, öngörülmesi mümkün olan her gelişmeyi risk planına dâhil etmek gerekir. Mesela Rusya ve Ukrayna gerginliğinin NATO'ya yeni üyelerin katılımıyla sonuçlanacağını öngörmek mümkündü. Buna göre argümanları hazır etmek gerekirdi. Yani önce "tabii neden olmasın" deyip sonra "ama bir şartla" demek doğru bir yaklaşım değil. NATO genişlemesi dünya medyasında dillendirildiğinde şartlarımızı pozitif bir ses tonu ile proaktif bir şekilde seslendirmemiz iyi olurdu. Karşı tarafın adım atmasını beklemek verdiğimiz cevapların "tepkisel" olarak yorumlanmasına sebep oluyor. Bu arada F-35 konusu rafa kalkmış durumda, F-16 talebi ise bekliyor. Seçimlere kadar bu konuda olumlu bir yol almak zor gözüküyor. 

Doğu Akdeniz ve Yunanistan gerginliğinde haklı noktadayız. Ancak meseleyi bir zamanlar gevşek tutmamızın faturasını ödüyoruz. Haklı olduğumuz noktalardan, başka meseleler sebebiyle taviz vermemiz, tansiyonu yükseltip düşürmemiz akıl karışıklığına yol açıyor. Esnek olmak elbette önemli, ancak kararlılık sözle değil eylemle olur. Doğu Akdeniz'deki kazanımlardan geri adım atmamak gerekiyor. Bunun altını çizmekte fayda var... 

Suriye meselesi ile terörü birbirine bağladım çünkü iç güvenlik tasarımı sınır ötesine uzanmış durumda. Bu yaklaşımı doğru buluyorum. Ancak bitmeyen terör ve şehit haberleri hepimizi üzüyor. Bölgede oluşan otorite boşluğunun bir türlü doldurulamaması, Türkiye'nin inisiyatif alması sonucunu doğuruyor. Bölgede İsrail'in İran'a karşı tampon bölge olarak düşündüğü "gecekondu" bir devlete müsaade etmeyeceğimizi bu çarpıklığın hamisi olan ABD'ye net şekilde anlattık. Maalesef bunun için de bedel ödüyoruz, kahramanlarımız şehit düşüyor. Ancak, geri adım atmayacağız gibi gözüküyor.

Rusya-Ukrayna Meselesindeki çizgimiz en başından beri doğru. Atılan adımlar konusunda herhangi bir tereddüdümüz yok. Tabii gıda ve enerji dâhil diğer emtiada tedarik sıkıntıları bu diplomasi çerçevesinde hafifletiliyor ama fiyat artışlarından korunmak mümkün değil. İthalatta bazı ürünlerin gümrük vergilerinin sıfırlanmasını geçici bir tedbir olarak nitelendirilmesi gerekir. Üreteni üretmekten soğutacak kalıcı bir yaklaşımdan uzak durulmalı. O zaman dışardan kaynaklanan bir soruna bir de kendi ellerimiz ile ekleme yapmış oluruz.

Bölgedeki sorunlar Türkiye'ye ciddi bir mülteci akını ve kontrolsüz göç hareketi başlattı ve bir türlü bitmiyor. Türkiye son 10 yılda turizmden sosyal yaşantıya kadar önce "Ruslaştı" sonra "Araplaştı" desem yanlış olmaz. Maalesef vatandaşlardan ticaret erbabına kadar para kazandığı grupların kültürüne angaje olmak herkesin alışkanlığı hâline geldi. O zaman şu uyarıda bulunayım: "Müşterin kimse sen osun!" Şu aşamada vatandaşların ve tüccarın muhatabı Avrupalılar olmadığı için, bu sürecin daha uzun süre devam edeceğini rahatlıkla söyleyebilirim. Dolayısıyla ortaya Türk-Arap-Rus karışımı ve maalesef en olumsuz taraflarını toplamış bir sentez çıkacak. Buna hazır olalım. Bu sorunu hem dışarıdan hem içeriden kaynaklı diye tarif ederken, kendi elimizle oluşturduğumuz sorunların içine de yerleştirmemiz mümkün. Doğru tarif ve ayrıştırma doğru çözümü oluşturur, unutmayalım. 

 

İyi bir yönetici ile doğru yöneticinin farkı...

 

Şimdi içeriden kaynaklı sorunlara geçelim: Seçim tartışmaları başladı ve ortada muhtemel seçim tarihleri dolaşıyor. Kasım diyenler var ama kanun değişmeden zor. Bu hâliyle en erken 2023 Mayıs ayı gibi gözüküyor. Ancak tarih ne olursa olsun ülke seçim atmosferine hızla giriyor. "Seçimden sonra bakarız" anlayışı yakında her yerde hâkim olmaya başlayacak. Bu durumda ekonomiye ivme vermek için yeni kredi kampanyaları yapılabilir. Enflasyonun bu süreçte hızla düşmesi imkân dahilinde gözükmüyor.

Kendi uygulamalarımızın yan etkisi olarak ortaya çıkan sorunların başında elbette uygulanan para politikası neticesinde hareketlenen kur etkisi sebebiyle kendi ellerimizle eklediğimiz enflasyon geliyor. Kur hareketlerini yavaşlatmak amacıyla rezervlerden yapılan satışlar, hazineye yük bindiren KKM uygulaması da yan etkiler meydana getiriyor elbette. Bireylerin ve firmaların stoklama eğilimi ve bozulan fiyatlama eğilimi enflasyonun yapışkanlığını artırıyor desem yanlış olmaz. 

Sorunları kaynak ve yaklaşım olarak bu şekilde tarif ettikten sonra çözümleri merak eden var elbette. Tek cevabım şu; "Anlık şartlara göre tepkisel değil, bilimin ve pratiğin gerçekleri doğrultusunda üretilen çözümleri taviz vermeden uygulamak."

Son olarak: İyi bir yönetici yapılmış bir uygulamanın sonuç ve yan etkilerini doğru değerlendirmelidir. Doğru yönetici ise uygulamayı daha hayata geçirmeden tecrübesi ve bilgisiyle yan etkilerini öngörür, ona göre karar verir. Arada büyük fark var.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.