
Hatırlarsanız eylül ayında "Ekonomik Zorluklarla Nasıl Başa Çıkılır? Evde Deneyebilirsiniz" başlıklı bir yazı yazmış ve makro ekonomik kararları alanlara yol haritası anlamına gelecek bazı önerilerde bulunmuştum. Makaleyi okuyanların yoğun talebi sebebiyle bu sefer firmalar için mikro ekonomik tavsiyelerden oluşan bir reçete hazırladım. Bu arada çok sayıda bilimsel makale ve kitap tarayarak bu reçetenin güvenirliliğini küresel ölçekte sağlamaya çalıştım. Haydi başlayalım...
Günümüzde işletmelerin karşı karşıya kaldığı en büyük zorluklardan biri, dijitalleşme sürecinin hızla ilerlemesi. Bu bağlamda, dijitalleşmeye devam etmek, işletmeler için bir zorunluluk hâline geldi. Araştırmalar, dijital dönüşümün işletmelerin verimliliğini ve rekabet gücünü artırmada kritik rol oynadığını göstermektedir (Brynjolfsson & McAfee, 2014). Dijital sistemlerin entegrasyonu, verimliliği artırarak rekabet avantajı sağlar. İş süreçlerinin dijital ortamda yönetilmesi, kaynakların daha etkin bir şekilde kullanılmasına imkân tanımaktadır. Özellikle, Davel, T. ve Kasurinen, J. (2020) tarafından yapılan çalışma, dijital teknolojilerin kullanımıyla işletmelerde operasyonel maliyetlerin önemli ölçüde azaldığını ortaya koymuştur. Yalnız 5 yıllık bir sabır süreci gerekiyor. Önden sizi uyarayım. Sakın sıkılıp da yarı yolda bırakmayın!..
Bir diğer kritik alan, döviz borcu ve döviz geliri dengesinin korunması. İşletmelerin döviz cinsinden borçları ile gelirleri arasında sağlanan denge, finansal riskleri azaltmanın yanı sıra döviz kurlarındaki dalgalanmalara karşı bir koruma sağlar. Bu nedenle, döviz pozisyonunun sürekli takip edilmesi gerekmektedir. Bu konuda, Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IMF) raporları, döviz risk yönetiminin etkinliği için sürekli piyasa takibinin ve hedge araçlarının kullanımını öneriyor (IMF, 2019). Ayrıca, Paul Krugman ve Maurice Obstfeld’in ekonomi kitaplarında belirtildiği gibi, döviz kurlarındaki oynaklık, uluslararası ticaret ve yatırım kararlarını doğrudan etkiler. Dolarizasyon yaşanan ülkelerde dikkat edilmesi gereken bir durum.
Bütçeleme sürecinin tabana yayılması, yani tüm çalışanların bu sürece dâhil edilmesi de önemli. Bu yaklaşım, çalışanların bütçeye olan bağlılıklarını artırır ve daha kapsayıcı bir bütçe oluşturmaya imkân tanır. Aynı şekilde, şirket içi mali yönetim açısından etkili bir iletişim sağlamak için Mali İşler, Satın Alma ve Finans departmanlarının sürekli temasta olması kritik öneme sahip. Bu departmanlar arasındaki koordinasyon, daha sağlıklı ve bilgiye dayalı karar alınmasına yardımcı olur. Peter Senge’nin “Beşinci Disiplin” adlı kitabında da belirtildiği gibi, öğrenen organizasyonlar iletişimi ve bilgi paylaşımını temel ilke olarak benimserler (Senge, 1990). Özellikle zor zamanlarda kritik kararların hangisi olduğunu karar vermek zorlaşabilir. Normal şartlarda operasyonel olarak tarif edilen bazı durumlar, zor zamanlarda taktik ya da stratejik özellik kazanabilir. Dolayısıyla departmanların birbirine yakın ve beraber karar alması uygun bir davranış olacaktır.
Tedarik zinciri yönetimi de işletmelerin başarısı için kritik bir unsurdur. Tedarik ve ciroda %30’dan fazla bağımlılık oluşturmamak, risklerin minimize edilmesine yardımcı olur. Ayrıca, aşırı stok yapmaktan kaçınmak ve stokların yaşlandırılmaması, maliyet kontrolünü sağlamada önemli bir faktördür. Bu konuda, Chopra ve Meindl’in “Tedarik Zinciri Yönetimi” adlı kitabı, farklı tedarik üsleri ve esnek stok yönetimi ile risklerin nasıl azaltılabileceği konusunda detaylı bilgiler sunmaktadır (Chopra & Meindl, 2016). Hiçbir tedarikçi ya da müşteri grubuyla bir gün ortadan kaybolduklarında size büyük zarar verecek boyutta hacim yapmayın.
Piyasa dinamiklerini takip etmek ve çalışanlarla sürekli iletişimde olmak, stratejik kararların alınmasında önemli bir yol göstericidir. Ayrıca verimlilik, günümüz rekabet şartlarında kaçınılmaz bir gereklilik olarak ön plana çıkmakta. Peter Drucker’in sözüyle, “İş dünyasında en büyük sermaye, doğru bilgiye ulaşmaktır” (Drucker, 2001). Hızlı ve verimli olmaktan başka çaremiz yok, unutmayalım...
Bireysel ya da ailevi harcamaları şirket hesabından yapmamak, şirketin mali sağlığını korumak adına oldukça önemlidir. İhtiyaçların iyi belirlenmesi ve gereksiz harcamaların ertelenmesi, likiditeyi korumak için gerekli. Zor ekonomik şartlarda, finansal disiplinin temel taşlarından biri budur. Bazen aile şirketlerinde harcamaların şahsi mi yoksa kurumsal mı olduğu birbirine karışır. Objektif kriterlerle söz konusu harcamaları ayıklamak ve personele örnek olmak gerekir.
Çalışanlarla yapılan düzenli iletişim, çalışan motivasyonunu artırır ve şirket kültürünü güçlendirir. Yenilikçi düşüncelere açık olmak ise, sürekli bir gelişim için vazgeçilmezdir. Simply Calculator tarafından yapılan araştırmalar, güçlü iletişim ve açık iletişim kanallarının çalışan bağlılığını ve inovatif düşünceyi artırdığını göstermektedir (Simply Calculator, 2022). Dinlemeyi bilmek ve birlikte düşünmek, daha sağlıklı bir iş ortamı oluşturur; bu da hem çalışan memnuniyetini hem de işletmenin üretkenliğini olumlu yönde etkiler. Patronlar her şeyi doğru bildiklerini düşünür ve maalesef çoğu bu sebeple felakete sürüklenir. Yönetim ile personel arasında istişare kanallarının güçlenmesi firmanın yararınadır...
Son olarak, etik değerlerin korunması, bir işletmenin itibarını ve uzun vadeli başarısını etkiler. İş dünyasında güvenilirlik ve etik uygulamalar, müşteri ve toplum nezdinde saygınlık kazanmanın temel unsurlarıdır. Leonard S. Newman ve Philip K. Howard’un araştırmaları, etik değerlerle kurulan ilişkilerin şirketlerin krizlere karşı direncini artırdığına ve sürdürülebilir kıldığına işaret etmektedir (Newman & Howard, 2015). Etrafında kendini sürekli öven bir çember oluşturmaktan kaçınmak, eleştirilere açık olmak ve nitelikli personelin kaybedilmemesi, işletmenin gelişimi açısından kritik öneme sahiptir...
Sonuç olarak, yukarıda sıralanan temel unsurlar, ekonominin zorluklarına rağmen işletmenin sürdürülebilirliği için temel taşlar olarak görülmelidir. Bu ilkeler, hem finansal hem de insan kaynağı açısından sağlıklı, yenilikçi ve dirençli bir şirket yapısının temelini oluşturur. Günümüz gelişen piyasa şartlarında, bu prensiplere bağlı kalmak ve sürekli gelişim için kendini yenilemek, her işletmenin uzun vadeli başarısını garantileyecektir.
Prof. Dr. Emre Alkin'in önceki yazıları...