Nevrûz Türklerin bayramı mı?

A -
A +

Millî kültür temelinde, o kültür mes’elesinin sâdece o millete mahsus olması esastır. Bugün Türklükle alâkası olmayan kavimlerin, berâber kutladıkları Nevrûz, bazı soruları akla getirir. Nitekim Komünizm Rusya’sında Orta Asya Türklerine Ramazân ve Kurban Bayramları kutlamaları yasaklanmışken, Nevrûz’un tâtil edilerek teşvik edilmesi çok manidardır!..

 

Son gelişen etnik-siyâsî olaylar eşliğinde Doğu ve Güney Doğu’da Nevrûz kutlamaları değişik boyutlar kazanmıştır.

 

Nevrûz’un Îran efsânelerine dayanan bir yönü de vardır...

 

Nevrûz Merkezi İran olmak üzere hemen hemen bütün Türk dünyasında uzun zamandır kutlanan gündür. Nevrûz gerek dînî mâhiyette veyâ bahar başlangıcı, ritüel (içinde tapınma, büyü ve benzerleri olan geleneksel törenler), piknik, eğlence şeklinde kutlanan en yaygın günlerden biridir. Güneşin Hamel burcuna girdiği 21 Mart-20 Nisan arasındaki zamandır. Hamel burcunun sembolü “koç”tur; Bütün minyatürlerde bu şekilde gösterilmiştir.

Nevrûz bugün Şiîlerce hâlâ dînî bayram olarak kutlanılmaktadır. Bunun dînî bir bayram olduğunu gösteren delillere bir göz atalım:

Îran Şiîleri ve diğer Şiî gruplarda bugün sabah gusül abdesti almak müstehâbdır. (Âyetullâh Uzmâ Ali Hüseyin Sistânî, Tam İlmihâl, Âlulbeyt Yayıncılık s. 133,  madde 3, İstanbul, 2005)

Yine Şiâ’da (Şiîler) Nevrûz günü oruç tutmak müstehâbdır. (Age, Sistânî Tam İlmihâl, s.339, madde 5)

Görüldüğü gibi Şiîlerin en muteber İlmihâl kitâbında o gün oruç tutmak ve gusül abdesti almak müstehâb olarak gösterilmiş ve ona dînî bir kutsiyet yüklenmiştir.

Mecûsî din ve mitolojisinden devralınan Nevrûz, Şiâ için mîrâs olarak asırlardır süre gelen bir dini gündür. Bu konuda Acem ve Arap kaynaklarında bir hayli açıklama mevcuttur.

Burhân-ı Kâtı’, Muhammed Huseyn b. Halefî Tebrîzî’nin yazdığı Farsçadan Farsçaya bir sözlük olup, Mütercim Âsım Efendi’nin 1791-1797 arasında tercüme edip, Sultan III. Selîm’e sunduğu Tibyân-ı Nâfi’ der Tercüme-i Burhân-ı Kâtı’ adlı büyük sözlüktür. Bu eserde Nevrûz maddesi şöyle yer alır:

Nevrûz yâni yevm-i cedîd “Yeni Gün” mânâsındadır. Senede iki güne itlâk (ad verme) olunur. Birincisi Nevrûz-ı âmme, ikincisi Nevrûz-ı hâssadır. Ferverdin mâhın (Mâh-ı Celâlî 21 Mart 20 Nisan) neyyir-i zamânın (büyük nurunun) nokta-i Hamle (Hamel veyâ Koç burcu) tahvîl eylediği (döndüğü) gündür. Vech-i tesmiyesi (böyle söylenmesi) mervîdir (rivâyet edilir) Cenâb-ı Hak Âdem’i ve âlemi ol günde halk eyledi. Ayrıca kevâkibin mecmûunu (yıldızların hepsini) evçlerinde (en yüksek noktasında) ve evçler dahi o gün Hamelde bulundu. Kevâkib (yıldızlar) ol günde devrâna (dönmeye) me’mûr edildi. Ve bâzılar dediler ki, Cemşîd Şâh ki Pişdâdiyân sultanlarından bir pâdişahtır ve asıl adı Cem’dir. Cem arzın her tarafını dolaştıktan sonra geldiği Âzerbaycan’ı beğenip orada doğu yönüne bir âlî taht kurdurdu; şâhâne bir elbise giyerek başına da mücevher bir muşa’şa’ (göz alıcı) bir tâc takar takmaz o havâlîyi nûra boğdu. Herkes bunu meymenetli (uğurlu) ve saâdetli sayarak ziyâdesiyle ferahladılar. Mümtaz bir gündür diye o güne “Nevrûz” dediler. Pehlevî dilinde (Fars, İran) perteve (parıltı) “şeyd” denildiği için Cem lâfzına izâfeten kendilerine Cemşîd dediler. Büyük şenlik yapılıp ondan sonra her sene bu merâsimi yapmayı usûl ittihâz (alışkanlık hâli) edindiler.

Nevrûz-ı hâssa, Ferverdin ayının altıncı günüdür. Cemşîd adamlarını toplayıp bu günün kutlanmasını ve devâmını emredip “Cenâb-ı Hak hepimizi yoktan yaratıp akıl ve fikirle diğer hayvanlardan mümtaz (farklı, seçkin) kıldı. Temiz su ile yıkanıp, sonra hepimize lâzım ve lâyık olan Allâh’ın dergâhına secdeye kapanarak şükredelim” dedi.

 

ARAPLARDA NEVRÛZ

 

Araplarda Farsça olan Nevrûz’un muarrebi (Arapçalaşmış ) “Neyrûz”dur. Onlarda bir rivâyette İmâm Alî’ye göre hulviyâta müteallik (tatlılara âit) şeyler takdîm olunmakla sebebinden suâl ettiklerinde, Nevrûz resmi (tören, âdet ) olduğunu ifâde eylemekle “Nevrûzinâ külli yevm” ve “Mihricâninâ külli yevm” demiştir. Buradan istidlâlen (delîl olarak) anlaşılan şudur: Sizler Nevrûz ve Mihricân kâidesi icrâ edin demektir. Her ikisi sonundaki “-nâ” eki bizim Nevrûz’umuz ve bizim Mihricânımız demektir. (Bu ifâdelerin tabîî ki asılları yoktur. İleride Hadîs-i şerîflede bu günlerin kutlanılmaması konusunda Efendimiz’in sahîh hadîslerinden örnekler vereceğiz.)

Fürs-i kadîmde  (Eski İran’da) iki büyük bayram vardı; biri Nevrûz diğeri de Mihricân’dı.

Nevrûz’un millî bayram olarak kutlanmasının İran an’anelerinde bulunduğunu İslâmiyet’in İran’da intişârından sonra bu an’anenin devâmının Şiîler sâyesinde olduğunu yazan Prof. Fuat Köprülü (Hayat s. 18) Burhân-kâtı’daki mâlumâtı yazdıktan sonra şu tafsîlâtı veriyor: Hulâsaten Îran hükümdârı bütün halkın şikâyetlerini dinledikten sonra kendisinden vâkî olan şikâyetleri de dinler ve rûhânîlerin en büyüğü olan Mûbed-i Mûbedâna havâle eder ve âdil olmalarını emreder. Siyâsetnâme’ye  (Nizâmülmülk’ün eseri) nazaran bu âdet Erdeşir zamanından Yezd-i Cird zamânına kadar sürmüştür. Süryânî kaynakları da bunu te’yîd eder. Orada bu âdeti kaldıran 1. Değil, 2. Yezd-i cird’dir.

En mühim kayıtlardan birini de şöyle aktaralım: Safevîler sarayındaki Nevrûz merâsimimine Osmanlılardan III. Ahmed zamânında sefâretle İran’a gönderilen Dürrî Efendi “Sefaretnâme”sinde şunları aktarır:

“Birkaç gün sonra Nevrûz-i sultânî hulûl edip (girip) anlar Nevrûz’a gâyet îtibâr edip ıyd-i ekber (en büyük bayram) deyü tesmiye edip Ramazân Bayramı ve Kurbân Bayramı’ından hâşâ mükerrem ve eşref (daha şerefli ve mübârek) olmak üzere îtibâr ederlermiş. Büyük kutlamalar hem sarayda hem de haremde yapılırmış.

Osmanlıda Îran’dan alınan, kavram ve şekil yönüyle de Arap edebiyâtına âit olan dîvân edebiyâtındaki Nevrûziyyeler tamâmen edebî bir gelenekten ibârettir.  (Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Târih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü II. MEB Yay. Ss. 686-688. 1993)

“Îran mitolojisine göre ihtişâmın sembolü olan Cemşîd, tahtına bugün oturmuş ve bu günü bayram ilân etmiş; daha sonra da Îran takviminin başlangıcını da bu gün olarak belirtmiştir. Abbâsîler devrinde de bâzen bayram olarak kutlandığı biliniyor. Hâlen Irak’ta özellikle Musul bölgesinde Mehrecânu Rebîî adıyla resmen kutlanmaktadır.

Osmanlıda Nevrûziye denilen ve yedi baharattan yapılan şifâ niyetiyle kullanılan bir mâcun halka dağıtılırdı.  Bu ilâç, Yavuz Sultan Selîm’in eşi Hafsa Sultan hastalanınca, dönemin ünlü hekîmi Merkez Efendi tarafından yapılmış ve kullanılmıştır. Sonra bir gelenek hâline gelen bu âdet, 500 yıla yakın bir zamandır devâm eder ve Mesir Şenlikleri adıyla Sultan Câmii ve külliyesi mekânında kubbelerden halka bu mâcun atılarak kutlanır. Adı Nevrûz değil “Mesir Şenlikleri”dir.

Nevrûz ve Nevrûziyye âdetleri II. Meşrûtiyet’ten sonra kaldırılmış halk arasında yerini 5 Mayıs Hıdırellez şenliklerine terk etmiştir.

Bektâşîler Nevrûz’u Hazret-i Ali’nin doğum günü olarak kabul ederler. (Yeni Türk Ansiklopedisi 7. Cilt, ss, 2651-2652 Ötüken Yayınları, İstanbul, 1985)

 

TÜRKLERDE NEVRUZ

 

Nevrûz Türklerde tabîatin yeniden diriliş bayramı olarak kutlanır. Nevrûz’un Îran efsânelerine dayanan bir yönü varsa da Türklerde Nevrûz III. yy.dan beri kutlanır. Türk dünyâsında “Bahar Bayramının” adı Nevrûz’dur;  değişik yerlerde Nevruz, Navruz, Novruz, , Babu Marta, İlk Yaz Yortusu, Mart Dokuzu, Mereke, Meyram, Nartavan, Isıakh Bayramı, Altay Ködürkeni, Yörük Bayramı Türkistan’da Yeñi Kün, Baş Bahar, Gagavuz’da İlk Yaz, Hakaslar’da Cılsırtı Ulug Kün, Karaçay Malkar’da Gollu, Gutan, Saban Toy, Tegri, Toy, Kazaklar Ulus Künü, Türkmenlerde (bu kavimlerin hepsi Türk’tür ) Teze Yıl adlarıyla da kutlanır. Nevrûz’un Saka Türklerine kadar nasıl gittiğini 1200 yıldır diğer Türk boylarıyla ilgisi olmayan Sakalara nasıl etki ettiğini açıklamak gerekir.  Nevrûz, bugün Afganistan, İran, Irak, Suriye, Yakutistan, Çuvaşistan, Tataristan, Moldavya, Macaristan ve Balkanlarda, yani bütün Türk dünyasında kutlanmaktadır.

Bu bayram Mersin Silifke bölgesinde, Toros Türkmenlerinde ağaca bez bağlanarak “Mart İpliği” adıyla kutlanır. Giresun’da “Mart Bozumu” olarak kutlanırken, Tekirdağ, İzmir, Uşak, Sivas ve Şebinkarahisar’da aynı gelenek üzere kutlanır.

Iğdır ve çevresinde 19 Mart’ı 20 Mart’a bağlayan gece kız ve erkekler Tanrı’dan bir dilek dileyerek akarsuda yıkanırlar; en az üç defa suya dalıp çıkarlar. Hattâ evinden cenâze çıkanlar dahi törene katılmak zorundadırlar.

Giresun’da Çanakçı ve yöresinde Nevrûz kutlanır, Fakat  “Mart Kırması” , “Mart 9’u” adıyla anma günleri yapılır, ama Nevrûz adı geçmez.

Âzerbaycan’da Nevrûz’un Zerdüştlükten önce ve MÖ 1500-1200 yıllarında da kutlandığı rivâyet olunur. (611-621)  (Faydalanılan kaynak: Yrd. Doç. Dr Hasan Tutar,Târihte ve Mitolojide Nevrûz, Ank. Üniv. Meslek Yüksek Okulu (Alıntı Kaynağı Türkler 3. Cilt s. 611-621)

Tahtacı Türkmenleri’nde Nevrûz ve Mart 9’u büyük bir coşkuyla kutlanır. Giresun Çepnileri de Nevrûz diye Mart 9’u kutlarlar.

Bugün hâlâ Tahtacı Türkmenleri arasında Nevrûz, ölülerin yedirilip içirildikleri gün olarak bilinir.

Trabzon Şalpazarı-Ağasar bölgesinde 1 Mart (14) Mart ve Mayıs Yedisi’nde yeşil ot koparılmaz, uğurlu suda el yüz yıkanır. Aynı gelenekler Trabzon-Tonya’da da Mayıs 7’si olarak bilinir; o gün yeşil ot koparılmaz ve Evliyâ Suyu’nda yıkanma vardır.

Trabzon ve civârında yaylalara göçerken ahır eşikleri dibine kor (köz) konur. Hayvanlar o eşikten geçerken o közden atlatılır.

Gerek Iğdır bölgelerinde gerekse bâzı Çepni yörelerinde gusül veyâ suya girme Şiâ’daki müstahâb olan guslü andırır.

Soğuk kuzey bölgeleriyle Saka Türkleri ve Orta Asya Türklerinde bahârın başlangıcı olarak Nevrûz kutlanır.

Orta Âsya ve Anadolu coğrafyası dışında Nevrûz, bugün hâlâ etkinliğini korurken Türkiye coğrafyasında bütün bu kutlamalar genç nesil için giderek mânâsını kaybetmekte ve eskilerin, yaşlıların ölümüyle de unutulmaya yüz tutmaktadır. Her şeye rağmen büyük bir Türk coğrafyasında bugünün kutlandığını ve bir bayram havasında geçirildiğini biliyoruz.

 

NEVRÛZ’LA İLGİLİ FETVÂLAR

 

“Mecûsîlerin Nevrûz gününde bu bayrama çıkıp berâber kutlamalarına katılmak küfürdür.” (Bezzâziye)

“Nevrûz Âteşperest geleneğinin bir devâmıdır.” (Ahmed b. Huseyn el-Beyhakî, IX. 234, İsmâîl Şehîd, s.143)

Ebû Bekr b. Tarhan  (öl. 1252) şöyle demiştir: Bir kimse bu şenliğe çıkarsa bu küfürdür. Bir kimse o güne mahsûs yeni bir elbise giyse ve bugüne ululuk gösterse bu küfürdür. Bunu dînî maksatla yapmazsa küfür olmaz. Ama yine de yapmamakta fayda vardır. Çünkü Peygamberimiz “Kişi bir kavme benzerse onlardandır” buyurmuştur.  (Câmiu’l-Fusûleyn) (Tâcettin Bıyık, Süleyman Demirel Üniv. İlâhşyât Fak. Dergisi Sayı 41,ss1-13)

 

HADÎSLERDE NEVRÛZ

 

Enes b. Mâlik hazretlerinden nakil: “Resûlullâh aleyhisselâm Hicret’ten sonra Mekke’den Medîne’ye geldiklerinde Medînelilerin Nevrûz ve Mihricân diye eğlendikleri iki gün vardı. Efendimiz “Bu nedir?” diye sorduklarında “Biz Câhiliye devrinden beri bu günlerde eğleniriz” dediler. Bunun üzerine Risâletpenâh Efendi’miz “Şüphesiz Allâh bu iki günün yerine size daha hayırlı olan iki bayram verdi. Bunlar Ramazân ve Kurban Bayramlarıdır” dedi. (Ebû Dâvûd Hadîs No:1134, Nesâıî Hadis No:1556, Elbânî’de Silsilet’ül-Ehâdîsü’s-Sahîha, Hadîs no: 2021)

“Her kim Acemlerin ülkesinden geçerse, bunlarla berâber onların Nevrûz ve Mihricân Bayramlarını kutlar ve ölünceye kadar bu hâl üzere onlara benzerse, kıyâmet günü onlarla berâber haşrolur.” (Aynu’l- Ma’bûd ve Feydu’l-Kâdir.)

Komünizm Rusya’sı döneminde Orta Asya Türklerine Ramazân ve Kurban Bayramları kutlamaları yasaklanmışken, Nevrûz’un tâtil edilerek kutlamaları teşvik etmesi de çok anlamlıdır. Bugün Anadolu ve Türk illerinin çoğunda bu bir dînî bayram gibi kutlamak yerine bir mesîre şenliği veyâ bir piknik gibi kutlanmaktadır. Zâten çoğu yerlerde 1908’den sonra Nevrûz yerini Hıdırellez’e bırakmıştır; Hıdırellez’e de kutsiyet yükleyip dileklerde bulunmak ve ateş yakmak dînimizce uygun değildir.

Ergenekon’dan çıkmaya gelince: Bu konuda elbette kesin bir bilgi yoktur. Ama dağların karları eriyip yeşil yerlere ulaşmak elbette bahar aylarına rastlar. Bu da 21 Mart olarak kabul edilir.

İran’da mutlak bir dînî bayram olan Nevrûz bâzı Alevî-Bektâşî ve Kürt vatandaşlarımız tarafından da kutlanmaya devâm ediyor.

Son gelişen etnik-siyâsî olaylar eşliğinde Doğu ve Güney Doğu’da Nevrûz kutlamaları değişik boyutlar kazanmıştır.

Burada işlemeye çalıştığımız konu bugünün Türklerle ilgili olup olmadığı değildir. Biz bugünün İslâmiyet’in kutsal saydığı günler içinde olmadığını ve Yüce Peygamber’in bu kutlamaları yasak ettiği açısından bakıyoruz. Ve unutmayalım ki Efendimiz’in yasakları dînî bir emirdir.  Bu vesîle ile şunu da hatırlatalım: Bugüne niyet edilerek gusül abdesti almak ve oruç tutmak mekruhtur. Çünkü o zaman Nevrûz’a dînî bir mâhiyet yüklenmiş olur.

Millî kültür temelinde o kültür mes’elesinin sâdece o millete mahsus olması esastır. Bugün Türklükle alâkası olmayan kavimlerin, meselâ Mezopotamya, Îran, Musul ile Şamanist, Hristiyan Türklerin de berâber kutladıkları bu bayram, bazı soruları da akla getirir. Biz bilim insanlarının özellikle de Prof. Dr. Abdülhaluk Çay’ın bu mevzûdaki eserlerini nakzetme durumunda değiliz, ama bu konuya Müslüman-Türk duruşuyla ve ümmet şuuruyla yaklaşıyoruz:

“Peygamber size neyi verdiyse onu alın; neyi yasakladıysa ondan sakının.” (Haşr Sûresi 7. Âyet)

Bugünün siyâsi yorumuyla devlet tarafından da desteklenen Nevrûz’a bir eğlence olarak bakmak ve Türk Dünyâsı’nda bir bütünlük sağlamak amacıyla yaklaşmak diye düşünülebilirse de, -ki bugünün iyi niyetli yaklaşımı budur- yine de Resûlullâh Efendimiz’in uyarısını unutmamak lâzımdır.

Söz budur, gerisi teferruattır…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.