Muharebe havası Nene’yi fena hâlde sarsmıştı...

A -
A +

Kendi kendine pek hislenen Paşa; “bu milletin niçin düşmanı çok daha iyi anladım!” dedi.

 
Nene Hatun'un annesi, Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın sorularını cevaplıyordu. Onun "Bebek kimin" sorusuna şöyle cevap verdi:
- Kimin olacak kızım Nene’nin! Karnını doyurdu, bol höllükle kundak yapıp bırakıp cepheye geldi. Beni istemedi, yük olurum diye. Ama durur muyum?
- Bebek şimdi nerede, ne oldu?
- Öbür nenesine bıraktım. Beşiğin başında ninni söylüyordu ben çıkarken. Tabyalara geldiğimi anlasaydı o da peşime düşerdi. Onun için bir şey demedim. Sessiz sıvıştım. Benden çok daha yaşlı, yürüyemezdi.
- Evlerimizin de insana ihtiyacı var valide. İyi etmişsiniz. Peki şimdi köyünüzde hiç erkek yok mu?
- Köy hep hicret etti oğul. Birkaç dönme aile kalmış duyduğuma göre.
- Ah dönmeler ah!
- Biz onlara çift yüzlü diyorduk.
- Halkımız münevverdir, kestirmeden çözerler meselelerini. Erkek olmayan ev, köy ne yapar, ne eder?
- Bizi beğenemediniz mi oğul?
- !!!
- Komutan oğlum, hiçbir işimiz geri kalmadı. Evvelden nasılsak yine öyleyiz, bağrımıza taş bağladık, düşman mahvoluncaya kadar dayanacağız. Yaradanım bana o günü göstermeden canımı almasın, diye duâ ediyorum hep!
- Âmin âmin…
- !!!
Kendi kendine pek hislenen Paşa; “bu milletin niçin düşmanı çok daha iyi anladım!” dedi, bu îman dolu, kahraman vâlidenin karşısında donup kaldı bir müddet. Dayanamadı, gözlerinden iki inci damlası gözyaşını salıverdi. İhtiyar ezenin yanından ayrılırken dudaklarında şu sözler dökülüyordu: “Rabbim bu milletin başından böyle îman dolu anaları eksik etmesin, çünkü bir milleti doğuran da ana, yaşatan da...”
          ***
Alışık olmadığı muharebe havası Nene’yi fena sarsmıştı. Gürültü, patırtı, kan kokusu, soğuk, ağlamalar, sızlamalar ve sayılamayacak kadar çok ceset… Bir tanesi, en sevdiği eri, kara sevdalısı acaba hangi taraftaydı? Cesetlerin içinde mi yoksa dövüşenlerin arasında mıydı?..
Koşarak geldiği tabyaya girdiği an anladı, hakiki dostla zalim düşmanın farkını. Aralarında uçurum vardı.
Çeperli köyünden göçmen Saime, aynı yaştan arkadaşı tarafından acımasızca vurulup öldürülmesini aklından çıkaramıyordu. Bu hadisenin hafızasına yaptığı derin izlerden kurtarması imkânsız gibiydi. Dalgınlığından duyduğu bir sesle uyandı. Biri yüksek sesle;
“Ey gaziler! Ey kardaşlar! Meyus olmayın! Üzülmeyin! Paşamız Gazi Ahmed Muhtar Efendi teşrif ediyorlar…” diye üç defa tekrarladı. Haberi duymayan kalmamıştı. Harp ise diğer tabyalarda bütün şiddetiyle devam ediyordu.
Sesi duyanlar, edeple ayağa kalktı, geri geri çekilirlerken, vücudundan kanlar akan şehidin yakınları ve arkadaşları mahzun, başları önde öyle kaldı.
Maiyetiyle yanlarına gelen paşa, oldukça üzgün, pek asabi görünüyordu. Cesedi açıkta bıraktırmadı, üzerini bir örtüyle örttürdü. Askerler gibi dadaşlar da geceden beri yemek yememiş, bir yudum su bile içmemiş, hiç durup dinlenmemişti… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.