Rus askerleri ve Ermeni milisler, gizliden gizliye firar ediyorlardı!

A -
A +
Nene, arkadaşlarıyla bir yaralıyı getirdiğinde kulağına gelenler hoşuna gitmişti...  
Nene ve arkadaşları bir taraftan kaçanları kovalıyor, diğer taraftan da yaralıları emniyetli yerlere taşıyorlardı. Yorulmak akıllarına gelmiyordu. Durmak nedir, bilmiyorlardı. Bu kuvvet, bu hâl anlatılır gibi değildi. Ancak yaşanırdı.          *** Rüzgârdan, mermilerden muhafazalı bir yeri yaralılar için ayırmışlardı. Eli iş tutan hanım mücahideler burada Ruslardan ganimet olarak ele geçirdikleri pansuman malzemelerini kullanarak, yaralıları sarıyor, fazla kan kaybına mâni oluyorlardı. Sağdan, soldan muharebenin gidişatıyla alakalı haberler de geliyordu. Nene, arkadaşlarıyla bir yaralıyı getirdiğinde kulağına gelenler hoşuna gitmiş, yaptığı işin ehemmiyetini daha iyi anlamıştı. Duyduğuna göre; Rus askerleri ve Ermeni milisler, gizliden gizliye firar ediyorlarmış. Moralleri pek bozukmuş. Birkaç gün önce Gazi Ahmet Muhtar Paşa’ya bir heyet çıkmış. Heyette kimler yokmuş ki? Erzurum’un eşrâfından; Emek Bayraktar, Mevlut Ağa, Mutan Ağa, Gül Ahmet, Arapzade Ali, Müftü Ömer Efendi gibi zatlar... İçinde bulunulan durumu anlatmışlar. Şehri boşaltıp garp istikametinde hicret etmenin lazım geldiğini söyleyenlerin tam aksine, evlerini terk etmeyeceklerine dair çok inandırıcı ve tesirli konuşmuşlar. Erzurum’un boşaltılmamasının lüzum ve ehemmiyetini delilleriyle anlatmış, askerle birlikte ölmeye hazır olduklarının da sözünü vermiş, paşaya tam destek olmuşlar. O da bu anlatılanlara ve verilen desteğe pek memnun olmuş. “Madem dadaşlar kaçmayı değil, mücadele etmeyi istiyor, ben de söz veriyorum; son kurşunum bitene kadar, ölünceye kadar müdafaaya devam edeceğim!” deyip bütün emrindeki; yedekleri ve yeni askere alınmışlar da dâhil askerlerin tamamını alıp tabyalara gelmiş, ölüm kalım mücadelesine girmiş. Nene, kıpır kıpırdı duyduklarından dolayı. Nasıl sevinmesin ki; düşman bozguna uğramış, bütün Osmanlı askeri müdafaadan hücuma geçmişti. Heyecanını belli etmemek için iyice ihramına büründü. Genç mi, ihtiyar mı olduğu hiç belli olmuyordu. O yüzden her tarafa rahat girip çıkabiliyordu. Şimdi de yiğidi,  Mehmet Abdullah’ı görebilme ümidi ve telaşı sarmıştı. Her tarafta asker ve halk omuz omuza, müthiş bir dayanışma içinde mücadele ediyordu. Takviye askerin gelmesi, dadaşlara ayrı bir destek olmuş, kuvvetleri, cesaretleri artmıştı.          *** Erzurumlu Miralay Bahri Bey, halkı gazâya teşvik için durmadan emirler veriyor, aşkla, şevkle “Allahü ekber” diyor, dağı taşı çınlatıyordu; "Urun kardaşlarım! Durmayın dadaşlarım urun!" derken de bir Rus askerini telef ediyordu. Erzurum halkı, tek şey düşünüyordu: O da “VATAN…” Teşvik ve telkinlerle ayağa kalkan dadaşları durdurmak ne mümkün, dalga dalga Azîziye tabyalarına hücum gittikçe büyüyor, taşıyordu... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.