"Yeter ki bulut ol üstümüzde dur!"

A -
A +

“Bu kadar mesafeden geldik, biz set hazırlığı yapana kadar oyuncular da dinlensin..."

 

 

 

Ne kadar yol aldığımı kestiremiyordum. Fakat karnımın gurultusundan epeyce zaman geçtiğini, acıktığımı hissettim.

 

“Bu kadar mesafeden geldik, biz set hazırlığı yapana kadar oyuncular da dinlensin" diye düşündüm. Film çekim kafilesini rüzgârı arkamıza alabileceğimiz yemyeşil kadife gibi uzanıp giden bir düzlükte yakaladım...

 

- Arabaları şöyle gölgelik yerlere alalım. Kapıları açık kalsın, biraz havalansın. Önce çadırlar sonra doli, şaryo kurulsun. Bu ara kumanya da dağıtılsın bir şeyler atıştıralım.

 

- Nasıl isterseniz efendim, diyen set ekibimiz hemen işe koyuldu. Sıska bir dükkân çırağı gibi olanı alelacele çalı çırpı toplayarak bir ateş tutuşturdu. Biraz öncesine kadar ıssız bir tabiat köşesi olan bu mekân şimdi cıvıl cıvıl, rengârenk insanların kaynaştığı bir yere dönüşmüştü.

 

Açık hava, güneş, eşsiz güzellikte tabiat; şehir gürültüsüyle boğuşan ekibimizi mest etmiş olmalı ki her biri bir tarafa dağıldı. Başrol oyuncumuz Bulut Aras neden sonra uyandığında:

 

- Hayat uyku ise şu rengârenk çiçekler onun rüyasıdır, diyerek güldü. Sonra neşeyle diğer yol arkadaşlarına döndü:

 

- Kalkın miskinler! Bakın ne yeisim kaldı, ne kederim! Canlandım! İştahım açıldı! Gücüm, kuvvetim geldi! Gezmek, koşmak, oynamak istiyorum!

 

Oyuncularımın böyle şen şakrak keyifli olduklarını görünce ben de neşelendim. Bulut’a yaklaştım:

 

- Fazla becerikli sayılmam ama senin için bir iki mısra söylemek istiyorum, dedim, gülümsedim.

 

- Bak hele bizim kibar prodüktörümüze. Hadi ne duruyorsun söyle bakalım, görelim marifetini…

 

- Peki:

 

Çayır çimen dizde, ağaçlar bodur,

 

Yüzüme şefkatle pek bakmasan da,

 

Yeter ki bulut ol üstümüzde dur,

 

Çok yağsan da olur, hiç yağmasan da…

 

- Vay be! Şu güzelliklere bak, insanı şair ediyormuş meğerse! Helâl olsun Ragıp Bey! Bize de lâf attın ya, tamam…

 

- !!!

 

Şakalaşarak gülüştük. Coşkulu kalabalığın sesi vadide dalga dalga yankılanıyordu. Film ekibi çekim hazırlıklarını devam ettirirken ben de namaz için müsaade istedim. Yosunlu taşların arkasındaki vâdi, yeşil bir derya gibi uzayıp gidiyordu. Çalıların arasında kuytu bir yer buldum, kıbleyi bulup seccademi serdim, namaza durdum. Biraz sonra seccadenin altında bir şeylerin kımıldamaya başladığını hissettim. Aklıma herhangi kötü bir şey de gelmiyordu. Namaz boyunca bu kımıldama fasılalarla devam ettiyse de mühimsemedim. Son tehiyyatta oturmuştum ki alttaki harekete sebep olan nihayet üste çıktı. Bir de ne göreyim; bir yılan…

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.