"Bu simitler ve ekmekler sana hediyemdir evlat..."

A -
A +
"Çok teşekkür ederim efendim. Ben de böyle bir iş yapabileceğimi söylemek için gelmiştim."   Fırıncı bir soluklandı ve tane tane anlatmaya devam etti: -İşte bu gönül tellerimizi titreten efsaneleşmiş hikâyelerimizden, destanlar doğuyor yeni yeni. Bu renkli, hakiki hikâyelerin anlatıldığı, halk arasında efsaneleşmiş olaylara siz de yenilerini ilâve edeceksiniz. Belki de onun için buradasınız evlat. - Demek ki yalnız değilmişiz efendim. - Ben de boşuna mı nefes tükettim a evladım? Babana söyle dert etmesin, beterin beteri olduğunu unutmasın. Her neyse uzattım evlat. Seni karşımda görünce içimden geldi konuşmak. Biz eskiler böyleyiz takma evlat! Evinizde beş nüfus olduğunuzu biliyorum. Aha bu simitler ve ekmekler de benden size hediye. - Çok teşekkür ederim efendim. Ben de böyle bir iş yapabileceğimi söylemek için gelmiştim. - Nasıl iş? - Efendim, sizin münasip görebileceğiniz kadar simit vermenizi isteyecektim. Satıp paranızı da ondan sonra getirmek istiyordum. - Olur evlat! En iyisi bu ikindi üzeri yaptığımız gibi başlayalım. Sen mektepten çıkınca elbiselerini değiştir gel. Benim müşterilerim var onlara götür, sokakta, parkta isteyenler olursa onlara da sat. Her dağıttığın ve sattığın on simitten bir simit sana. Elli simitte beş simit. Yüz simitte on tane. Hadi göreyim seni. Al bu torbadakiler sizin. Bunlar yaptığın işin bedeli değil Ali, hediye. Yarın görüşelim. - Peki efendim. Küçük çocuk, kocaman yürek Ali’nin elindekilerle eve keyifle gidişini seyreden fırıncı, “Rabbimin ne güzel kulları var… İnşallah şehrin çarkları arasında ezilmezler…” dedi, gelen müşterisiyle alakadar olmak için fırından içeri girdi. Bir de ne görsün hanımı değil mi? - Hoş geldin Hanım. - Hoş bulduk Bey! O giden çocuk da kimdi? - Bizim yeni gelen komşularımızın büyük oğlu Ali. - O kadar ekmek, simit alacak paraları var mıydı? - Güzel ve fakir insanlar! Çocuk bir işimi gördü. Onun yerine ben de boş çıkarmadım, sevindirdim garibanı. Daha doğrusu onun bu hâlinde kendi çocukluğumu gördüm. Çok hislendim. - Zaten sulu gözlünün tekisin! O fakir, bu iyi insan, falanca yüzüme güldü de fırını boşalt! “Ne hoş” adam da derler! Biraz ağlasınlar yanında elinde avucunda ne var ne yok alır götürürler. - Öyle deme hanım. O hâli yaşayanlar bilir. - Bizim çektiklerimizi de biz biliyoruz! - İnsaf hanım! Bir eliniz yağda, bir eliniz balda… Sen de öyle dersen. - Her şey derim! Bütün ailece saçımızı süpürge edip sana destek oluyoruz! O kadar hakkımız olsun! - Demene bir şey demiyorum da… - De de içinde kalmasın! Her neyse dediklerimden vazgeçtim. Peki seni böyle hislendiren şey neymiş, anlat da hüsn-ü zannımız bozulmasın, merak ettim. - Anlatayım, hak vereceksin. - Hadi bakalım, dinliyorum. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.