“Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol!”

A -
A +
"Yılmaz! İlla birilerinin hatasını, yanlışını bulup yüzüne vuracaksın ki rahat edesin değil mi?"
 
 
Nuri öğretmen, sınıfa döndü ve sordu:
-Peki çocuklar, bu hikâyeden ne anladık?
-Öğretmenim böyle hikâye mi olur. Siz bize tarif ederken; “Yaşanmış veya yaşanması mümkün olan hadiseler zinciri” diye tarif etmiştiniz hikâye ve romanı. Burada kuşlar konuşuyor, dağ yedirilmek isteniyor, altın tas bırakılıp gidiliyor, bacağından et kesip kuşa veriliyor. Hiç olacak şeyler mi? Hele altın, havuzda bırakılıp gidilir mi? Benim mantığım almadı.
-İlahi Yılmaz! Belli ki hiç uslanmayacaksın! İlla birilerinin hatasını, yanlışını bulup yüzüne vuracaksın ki rahat edesin. Ama şunu söyleyeyim; dikkatlice dinlemiş, meseleyi de pek âlâ anlamışsın, tebrik ederim. Bu çeşit anlatımlara edebiyat dilinde “menkıbe” denir. “Kıssadan hisse” diye anlatılır. Yani anlatılanlardan; alınabilecek dersi almak diye de tarif edilebilir. Bu çeşitten hikâyeler; bazı zor anlaşılabilen meselelerin kolay anlaşılması için, o devrin şartlarına göre, insanların anlayış kapasitelerine münasip olarak yazılmıştır. Ders verici kısa hikâyelerdir, yorumlardır. Burada asıl anlatılmak istenenlerden birincisi; sabrın güzelliğine dikkati çekmek... Sabredemeyeceğiniz büyük haksızlıklarla, yolsuzluklarla karşılaşıldığında vurup dağıtmadan, zararı daha da büyütmeden sabredenin ne kadar kazançlı çıkacağı vurgulanıyor. Sabredenin büyük mükâfatlar elde ettiğini, tadını unutmayacağı bir nimete kavuşacağını açıkça görüyoruz. Başka izahatta bulunacak var mı?
-Ben öğretmenim!
-Söyle Ali.
-Efendim, babam bize sık sık nasihat eder: “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol…” diye. Hemşehrimiz İbrahim Hakkı Hazretleri sık sık söylermiş. Menkıbenin ikinci maddesi bana bunu hatırlattı. Fakirken zengin görünmek, hoş olmadığı gibi onları saklamak da mümkün değildir demek istenmiş.
-Çok teşekkür ederim Ali. Üçüncüyü de sen anlat Ayşe.
-Öğretmenim, aklına fazla güvenmekten ziyada çok akıllıların aklını kullanmak lazım geldiğini anladım. Talebe hocasının sözünü yerine getirerek icazet almaya çoktan hak kazandığını da isbat etmiş oluyor bu emirleri tam yerine getirmekle.
-Hamza sen de dördüncüyü anlat.
-Hocam, en çaresiz zamanlarda bile bir insan istese çare üretebilir. Talebe, en sonunda kendi etinden kesip veriyor şahine. Hem kendine sığınanı korumuş, kollamış oluyor, hem de rızkının peşinde koşanın kalbini kırmıyor, elini boş çevirmiyor. Zaten kuşta ne kadar et olur ki baldırından kestiği daha fazla bile gelmiştir. Yani yeri geldiğinde çok kıymetli bir şeyini verebilmeli demek istiyor.
-Çok güzel. Beşinci alabileceğimiz dersi de Elif sen anlat.
-Öğretmenim, kötü olan her şeyden kaçmak lazım geldiğini anladım. Hikâyemizde gıybet örnek veriliyor, akla gelebilecek her türlü kötülükten; kavga, dedikodu, küfürbazlık, yalan dolan, hile hurda ne varsa kaçmalı buradaki talebe gibi. Vara yoğa kavga çıkarmaktan ziyade, kavga edilmeyecek işler yapılmalı… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.