"Bunlar bizim imtihanımız Etem Efendi..."

A -
A +

"Birden karşımıza çıktılar. Takkemi çıkartacak vakit bulamadım. Yoksa adamın karşısına öyle çıkmak istemezdim elbette!"

 

 

“Ne belaya çattık!” diyen Etem Ağa, Lütfü Hocaya baktı. Her ikisi de fena üzülmüştü. Heybesinden çıkardığı altı köşeli şapkayı eyerin ön kaşına asarak İd’e girdiler. Kamyondan bozma otobüs “gır gır gır...” çalışıyordu. Vedalaşırken:

- Etem Ağa, köyde bu hadiseden hiç bahis açma. Bizim hanım duyar, iyice perişan olur.

- Demem hocam! Başka işim mi yok? Gördüm hâllerini, zavallıların! Ya bu ne tesadüftü hocam? Adam sanki bizi takipteymiş gibi karşımıza dikiliverdi birden. “Kanun adamıyım” dediğinde aklıma geldi de diyemedim; daha iki ay önce Aşırların Hafızın bir kom dolusu davarlarını boşaltıp götürdüler. Bırakın haramileri bulmayı, ipucu bile yok ortada... Onların kuvveti, biz garibanlara yetiyor! “Yok başındaki ne, yok şöyle yürü, bunu yap, onu yapma… Ne biçim kanun adamıymışsın?” diyemedim, yüzüne karşı şöyle dolu dolu haykıramadım, ona yanarım! Desem ne çare? Yine bildiklerini okuyacaklar, damlarda çürüyüp gidecektim. Ah hocam söyletme beni daha!

- He ya birden karşımıza çıktılar. Takkemi çıkartacak vakit bulamadım. Yoksa adamın karşısına öyle çıkmak istemezdim elbette! Hem kasten, inat olsun diye de örtmedim. Alışkanlık bizimkisi… Kırda, bayırda Baş efendiyle karşılaşacağımı rüyamda görseydim inanamazdım. Bunlar hep imtihanımız Etem Efendi. Seni de üzdük hakkını helâl et.

- Ettim hocam! Ne demek? Her şey gözümün önünde cereyan etti bir suçun yok ki… Sağlık ocağına uğramadık ama sen vakit kaybetme, idrar yolları tam kapanırsa buralarda kimse bir şey yapamaz. Senin şikâyetin sonu oraya kadar gideceğe benziyor. Korkutmak için demiyorum ha, tedbir alasın, gevşek davranmayasın diye sözlerim.

- İşin vahametinin farkındayım…

- Cenâb-ı Allah yâr ve yardımcınız olsun hocam.

- Bilmukabele…

O güne kadar, kısa aralıklarla ikinci defa karşılaştığı bu “takke örtme” meselesinin hiç farkına varamadan pek tesirinde kalmış, bu ürkütücü hâl kalbini altüst etmiş, ruhunda dinmez fırtınalar estirmişti. Bundan sonra rahat etmeyecek, bu ruhî sarsıntılar içinde her gününü düşünmekle, gecelerini uykusuzlukla geçirecekti. Bu müddet zarfında Etem Ağaya rastladıkça artık eskisi gibi şakalaşmayacak, hiçbir şey söylemeyecek, yalnız gizlemeye çalıştığı o günün utancını üzerinden nasıl atacaktı? O, her şeyden önce oyuncak değildi… değildi ama kalbi fena kırılmış; imamlık mesleğini bırakmayı bile düşünür olmuştu. Sadece ailesine, kendine çok ümit bağlayan Verintaplılara, kime nasıl anlatacağını bilemiyordu…

             ***

Bundan sonrasını Lütfü Hoca şöyle anlatıyor:

Otobüse bindik; ne otobüsü? Eski bir kamyonun üzerine tahtalardan, sonradan yapıldığı belli olan bir kabin. Geçtiğimiz şosenin tozu, mazot kokusu ne varsa otobüsün içinde, bir de fosur fosur sigaralar yakıp üfleniyor, sanki tandır başı... Bir yol insana bu kadar mı uzun gelir, öyle bitmeyecek gibi sanmıştım. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.