Bugün sohbet erken başladı...

A -
A +
Lütfü Hoca, kardeşi de gelmişken onun şahit olduğu bir hadiseyi anlatmayı planlamıştı bu akşam ziyafetinde.   Soğuktan çok gözün ve özün birlikte farkına vardığı bir tefekkür ve his deryasında üşümek… Üşürken sabretmek... Sonra kendine gelip, baharın, yazın kıymetini bilmek… Şükretmek sağlığına, şükretmek aklına, şükretmek huzur ve saadetine… Hakikaten paha biçilmez bir nimet içinde olduğunun topyekûn farkına varabilmek… “Allahım, öyle kar ver ki bu güzel beldemize; geceleri ak pak bir şal gibi sarsın, gündüzleri bembeyaz bir gelinlik gibi örtsün her çeşitten çirkinlikleri… Bakmaktan gözlerimiz kamaşsın, gönüllerimiz lekesiz, kar gibi ak pâk, sütten de beyaz olsun…” dedi, Cafer Ağalarının hanelerine girerken. Neredeyse bütün Verintaplılar toplanmışlardı. Gülüşmeler, şakalaşmalar; “Hocaefendi geliyor…” dediklerinde birden kesiliverdi… Verintap’ta kış geldiğinde; karın yağmasını bekledikleri gibi, bu uzun gecelerde sevip saydıkları hocalarının sohbetlerini de öyle iple çekiyorlardı. Yine öyle oldu. Bugün sohbet erken başladı. Kardeşi Osman da abisini özlemiş; “Bir gidip göreyim, duâsını alıp döneyim…” demiş, doratına atladığı gibi kendini Verintap’ta bulmuştu. Cafer Ağalara da birlikte geldiler. Lütfü Hoca, kardeşi de gelmişken onun şahit olduğu bir hadiseyi anlatmayı planlamıştı bu akşam ziyafetinde. Ondan önce mübarek hocasını hatırladı. Onsuz bir şeye başlayamıyordu. Kimse anlamasa da o maneviyattan müsaade alır, öyle mevzuya girerdi. Onun tek bir kelimesi bile herkesin her cümlesinden kıymetliydi. Onun sadelikten ibaret tek varlığı, herkesin pek çok ve iddialı olan varlığından manalıydı. Günlerden bir gün yine gecesi hiç tükenmeyen muhabbetiyle gün ettiği bir zaman, şu sözlerle değinmişti en içine: “Şimdi ayrı tepelerden günün göğü sökerek ağarışını seyrederken biz; ve benim aklımda mübarek hocam, onun aklında ise sadece talebeleri varken, ruhumu ruhuyla doldurur gibi bir nefeste ciğerlerime çektiğim o esrarlı akşam rüzgârının serinliğini ve ferahlığını kalbimde hissediyorum, Sevgili Hocam!” Aynı kuşak nesil olsalardı da, tabiatı ve kâinatı değerlendiriş tarzları pek farklıydı. O, cemaatin iç âlemlerine ve görüş açılarına büyük tesir eden Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat itikadına tamamen münasip anlatırdı her şeyini. Hatıralarını öyle kuvvetli bir hissî tefsire tâbi tutar ve üslûp denen yapının bütün unsurlarına hâkim kıldığı öyle bir kulağa hoş gelen kendine has idrak tarzıyla teşhis, teşhir ve tasvir eder ki, bu basit hâdise ve onu meydana getiren diğer unsurlar daha önce pek benzerine rastlanmayan bir insicam mükemmelliğine erişirdi… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.