Başörtüsünü gündemden düşürmek

A -
A +

Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, başörtülüye bakışında bir yeniden gözden geçirme ihtiyacı içinde. Bunu memnuniyetle gözlemekteyiz. Aydın, saplantıya düşmeden kendini yenileyebilen insandır. İnsanın yaklaşımı mutlak olamayacağına göre onlarda zamanın şartlarına göre değişikliğe gitme zarureti olabilir. Önemli olan bu zarureti hiçbir komplekse kapılmadan toplumla paylaşabilmektir. Yoksa bir fasit daire etrafında dönüp durulur. Bunu yapan elbette temel dünya görüşünü terk etmiyor. Ama aynı zamanda meselenin daha farklı tarafları da olabildiğini görüyor; bunu kabulden kaçınmıyor. Ertuğrul Özkök'ten bir gerçeği öğreniyoruz. Avrupa Birliği'nin Ankara Temsilcisi Karen Fogg'un başkentin en lüks binalarından birinde bulunan rezidansında çalışan aşçı, dindar bir vatandaşımızmış. Rezidansda yalnızca aşçısı değil, aynı zamanda onun başörtülü olan kızı da kalmaktaymış. Üstelik aşçı ve kızı, sağın en tumturaklı gazetesini okumaktaymışlar. Özkök, Karen Fogg'un herkesi düşündürmesi gereken bir sualini nakletmekte... -Bu insanlar, benim evimde çalışabiliyorsa, türbanlı kızlar neden üniversiteye gidemiyor? Yazar, bu suale izah arayışlarıyla meseleyi tahlil peşinde. O'na göre hadise siyasallaşmıştır. Dahası bir mücadele psikolojisine bürünmüştür. Ertuğrul Özkök, şöyle diyor: "Herhangi bir inanç konusu, bir siyasî mücadele konusu haline gelince ister istemez işin içine 'siyasi zafer' veya siyasî yenilgi' psikolojisi giriyor. Bir tarafın türbanı üniversiteye sokmaması onun zaferi haline geliyor. Tabii türbanı üniversiteye sokmak isteyenin de mağlubiyeti." Ertuğrul Özkök, sol'dan, 68'lerden gelip Özal rüzgârı ile liberalizmle dünya görüşünü şekillendirmiş bir insan. Başörtüsüne bakışında düne göre daha mantıklı, daha barışçı, daha hoşgörülü bir tavır sergilemekte. Yukarıdaki satırlarında aşırılıklardan kaçınmaya davet var. Bunlar iyi niyetli sözler. Bunları reddetmemek lazım. Bu ülke insanları birbirlerinden kopuk. Birçok kavga da bu yüzden. Diyalog eksikliği var. Diyalog eksik olunca peşin hükümler devreye girmekte. Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni'nde bu yöndeki olumlu değişiklikler, bir zaman evvel bir grup üniversiteli kızın kendisini ziyaretleri ile başladı. Demek bir vicdan var ki sözler, iz bırakmış... Korkumuz, yersiz tepkilerle karşılaşmasıdır. İncitici çok bilmişliklerle karşılaşabilmekteyiz. Bir aydın, kendi penceresinden ülkenin bir sosyal vak'asına çözüm üretmeye çalışmakta. Belli ki manzaradan O da rahatsız. Niyeti aynı olanlar hasmane tavırlar alacaklarına el uzatsınlar. Özkök'ün teklifi şöyle... -Türkiye'de iki yıl boyunca türbandan söz etmeyelim. Bunu gündemden düşürelim. Fanatik dincinin, istismarcı siyasetçinin elinden alalım. Meselenin o zaman hallolacağı kanaatinde. Bu bir teklife, "İki yıl uzun bir zamandır, telafisi mümkün olmayan ziyanlar doğabilir" diye karşılık verilebilir. Ne var ki siz "iki yıl" demezsiniz de "bir müddet" diyebilirsiniz. Keza -belki- "Fanatik dinci" tabiri ürpertici gelebilir. Buna rağmen ortada bir dürüstlük var. Bir de realiteler. O da Türkiye'de önemli bir genç nüfusun sırf kıyafetlerinden dolayı insanca hayat sürme haklarından mahrum edildiği... Bundan da mühimi bir kısım insanların "Türkiye'nin zencileri" muamelesi gördüğüdür. Bu ayıplardan kurtulmak lazım. Kanun önünde eşitlik kavramı kelimelerde, satırlarda kalmaktan çıkıp hayata öylece geçebilir. Bu da Türk aydınlarının probleme sahip çıkması ile olacaktır. Yeter ki bakışlar çözüme dönük olsun. Metod ayrı olabilir. Yapıcı teklifleri desteklemek lazım. Zaman en iyi ilaçtır. Zaten ekonomik diye lanse edilen program esasta siyasidir. Türkiye'de ekonomik beyaz çarşaf altında ciddi yapısal değişikliklere gidilecek. Başörtüsü ayıbı, İmam hatipler ayıbı da toplumun ruh sağlığı açısından hallolacaktır. Zaten ne olacak ki? İnsan, kafasına koyduğunu yapabilen iradede bir varlık. Kafaya konulanlar türlü şekillerde tatbik edilmekte. Bu arada Türkiye'nin önüne sadece kayıp yıllar yığılmakta. Bu itibarla; ismine ister 'başörtüsü' deyiniz, ister 'türban' isterse başka bir şey...onu gerçekten gündemden düşürerek unutturmak lazım. Meseleyi kördüğüm haline getirerek, kangrenleştirerek aşamazsınız. Her zaman konuşulmaz. Susmak da bir hal tarzıdır. Bazen konuşmaktan daha tesirli olur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.