BEKA; ÖLÜM-DİRİM MESELEMİZDİR!

A -
A +
Bu makaledeki anahtar kelimeler; emperyalizm, terör, beka ve siyasettir.
İdareye talip olurken bu kelimelerin köküne; mana ve mahiyetine inmeden onların üzerinden siyaset yapmaya kalkışmak, yapanları gündelik, sığ ve yarını olmayan tartışmalarda rehine kalmaya mahkûm eder.
Meşhur 150’liklerden ve edebiyatçı Refik Halid Karay, emperyalist zihniyetin çalışma tarzına dair “azınlığı çoğunluğun üstüne salıp sonra o azınlığı, saldırdığı çoğunlukla anlaşmaya mecbur bırakma” tesbiti yapar ki doğrudur ve o doğru, asrı aşkın bir zamandır değişmemiştir. Hiçbir vakit de değişmez. Birtakım hülyalarla gündüz rüya gördürülen ekalliyet/azınlık, bedeli ağır ödenmiş uykulardan uyandığında eteğine dört elle sarıldığı emperyalistler yani doymak nedir bilmeyen yayılmacı vahşetin çok uzaklarda olduğunu görür ama her şey bitmiştir. Hâlbuki büyük sosyolog, tarihçi ve siyasetçi Abdurrahman Muhammed bin Haldun, “coğrafya, kaderdir!” dediğinden beri çok yüzyıllar arkada kalmıştır.
Aynı coğrafyanın ana ve tali unsurları, aynı kader vadisinde, üstlerindeki adalet güneşi altında birlikte yaşayacaklarına emperyalist zihniyetin tutuşturduğu yangınla zaman, mekân ve nesiller küle döner.
Bu bölgede tamı tamına yarım asırdır bugünkü veya dünkü vatan coğrafyasında yaşadığınız ve adına üretilmiş bir kelimeyle “terör” denen tedhiş yahut şiddetin silahlı azgınlığının marka nev’i her ne olursa olsun bidayet ve nihayeti yukarıdaki tesbittedir.
Her tür ve aidiyetiyle emperyalizm, yapacağını yapar, doyma noktasına varınca da arkada devam eden yangın artıkları, ihtilaflar bırakarak çekip gider.
Bu yaşadığımız esasında iki asrın mirasıdır. Yarım asırdır, bilhassa çeyrek yüzyıldır ise durmayan bu girdaptayız. Bu azaba “terörle mücadele” demek yanlıştır ve zaman zaman da kol kola girdiğimiz ve mücadelenin asıl sahası stratejik ortak riyakârlıklarına aldanmaktır. Bu aldanmaya, bu yanılmaya düşmemek için saatlik veya yirmi dört saatlik basit politikalara kapılmadan “devlet siyaseti” gütmek gerekir. Meçhulde kalmış mütefekkirlerimizden Kâtip Çelebi, “devletin bekası için tek şart olan siyasetin akıl ve şeriat yoluyla takip edilebileceğini” haber verir. Yani gerekli olan, hukuk ve akılla beslenen bir devlet yönetimidir. Beka bununla mümkündür. Beka, bir milletin; baki kalabilme, vatanıyla, milletiyle, dili, dini, örfü, irfanı, bayrak ve ezanıyla o iklimin hürriyet havası içinde ardı gelmeyen yarınlara kalabilme azim ve iradesinin adıdır.
Bir yerdeki millet varlığı, ilkin kelimelerdeki çürümeyle bozulmaya başlar. Beka, baki, siyaset, devlet, ebediyet gibi kelimeler, zihinlerden silinince bunlar, devleti idareye talip bazı kimselerde bile sislerin ötesindeki hayaller gibi kalır.
Evet; emperyalist unsurlar bu iklimin kader beraberliğindeki unsurlardan küçük olanları ana gövdeye saldırtmaktadır. Bu saldıranlarla politik kansere yakalanmış olanlar, iktidara ulaşma adına iş birliği hâlinde olabiliyorlar. Onlar, bu gaflet kör dumanı altındaki iş birliğinin, millî bekamızda hangi onmaz yaralar açacağından habersizdir.
Neyse ki bu gaflete karşı muhkem bir Cumhur İttifakı kurulmuştur. Bu ittifak, istiklal ve istikbal mücadelemizde ölüm-dirim kavgası yapanların safıdır. Ortada bir parti, iktidar, seçim yarışı yoktur. Emperyalistlerin kullandıkları, onlarla iş birliği zaafına kapılmış gündelikçi politikacılar ve elde kalan son vatan bütünlüğünü muhafaza için canhıraş bir şekilde koşturanlar vardır.
31 Mart 2019, ne bir seçim, ne mahallî seçim, ne belediye hadisesidir. 31 Mart; 27 Mayıs, 28 Şubat, 15 Temmuz neyse odur. Hakikatin böyle olduğunu ancak şuur ve idrak sahipleri idrak edebilirler. Çünkü; biz iki asırdır, terörle değil; o zalim emperyalizmle mücadele ediyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.