DEVLET-İ EBED MÜDDET!

A -
A +
Malumdur ki bugüne dek kurduğumuz devletlerin sayısı 16’dır. Devletlerimizin bir kendi isimleri vardır bir de soyadları.  Devletlerimizin soyadları “Devlet-i Ebed Müddet”tir. “Ebediyete kadar devam edecek devlet.” Bu isim, aynı zamanda bu milletin devleti için hedef aldığı vazgeçilmez ‘Kızılelma’dır. Türk Milleti, çok şeysiz yapabilir fakat devletsiz yapamaz.
Millet, din, vatan, istiklâl, adalet, ordu, bayrak, maarif, maliye ve bunları ahenkle  bir arada tutan devlet.
Milletimiz tarihin derinliklerinden, Büyük Hun İmparatorluğundan bu yana devletli olarak süregelmektedir. Öyle ki bir çağda bütün yerkürede  on devlet varsa onlardan biri mutlaka bir Türk devletidir. Bundan olsa gerektir ki dünkü saray teşrifatında “devletlû” diye bir hitap şekli vardı. Devletlerimiz, Hanlık, Hakanlık, Kağanlık, İmparatorluk gibi isimler almış veya onlara bu isimler verilmiştir. 1071’de Anadolu’yu Türklere vatan kılan komutan Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Alparslan’dır. 1075’te Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından Anadolu’da kurulan devlet, Anadolu Selçuklu Sultanlığı veya Türkiye Selçuklu Sultanlığı’dır. Bu Sultanlıktan sonra  Osman Gazi eliyle kurduğumuz ve Anadolu, Kafkaslar, Balkanlar, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ve Orta Afrika’da hüküm süren devletimizin has adıysa Devlet-i âli Osman’dır, Yüce Osmanlı Devleti. Osmanlıda devlet reisi için hem Sultan ve hem de Padişah unvanları kullanıldı. Devlet için imparatorluk ve Padişah için de imparator unvanları garptan gelen galat-ı meşhurlar, kabul görmüş yaygın hatalardır. Diğer taraftan Osmanlı Sultanlığı denmiş fakat Osmanlı Padişahlığı denmemiştir.
Devletler, siyasî ve içtimâî varlıklardır. Sebep, şu veya budur ama onlar da canlılar gibi doğar, büyür, gelişir ve tarih sahnesinden çekilirler. 29 Ekim 1923, daha evvel hiç kullanmadığımız bir yönetim biçimi olan cumhuriyet idaresine geçtiğimiz tarihtir. Daha evvel diğer dünya devletleri de bu rejimde değillerdi. O dönemler devletleri, sultanlık, krallık, imparatorluk gibi  hükümdarlık idareleriyle yönetilmekteydiler. İngiltere, İsveç, Norveç, Hollanda, Japonya gibi birçok devlet hâlâ böyledir. Bizde çok zamanlar devlet şekliyle hükûmet şekli birbirine karıştırıldı. Mesela devleti krallık, hükûmeti demokratiktir.
Cumhuriyet idare biçiminin zihinlerde yer etmesi 1789 Fransız İhtilaliyle gelişti. Bu hareketle,  çok kültürlü imparatorluklar yerine millî devletler, uluslar dönemi başladı, idareyi meclislerle murakabe/denetim altına alma fikri giderek hayat buldu. Bu cümleden olarak 1808 tarihli Sened-i İttifak, 1839 Tanzimat hareketi, 1856 Islahat Fermanı, 1876 tarihli Kanun-ı Esâsi ve bu anayasaya bağlı olarak Birinci ve İkinci Meşrutiyetler yaşandı. Bunlar 1923’e giden yolun taşlarıdır. Şu kanaat külliyen yanlıştır: Cumhuriyeti ilân eden kadrolar bir sabah kalktılar ve devletin şeklini değiştirdiler ve peşi sıra da şu inkılapları yaptılar… Bunlar bir gecelik düşünceler değildir. Bütün o yapılanlar, geriye doğru en az yarım asırlık fikri tartışmaların neticesidir.
Bugünkü Devlet-i Ebed Müddet’imiz Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Hiçbir siyasî mülahaza veya sebeple değil, hakikati ifade adına söylüyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, Türk Milleti’ne vekâleten TBMM kurmuştur. Hal ve gerçek bu iken bu devleti adı ne olursa olsun şu parti kurdu demek yanlıştır. Bu devleti CHP’ye mal etme hatasından kurtulmak lazım. Üstelik CHP’nin bu devleti kurmamış olması onun için bir eksiklik de değildir. Partilerin devlet kurma diye bir vazifeleri yoktur.
16 devletin her biri, bu milletin devletleridir. Bu itibarla bir asra yakın bir zaman Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı Devletini kafa kafaya tokuşturmak büyük zaman kayıplarımıza sebep olmuştur. Çok enerji tüketmiştir. Bunun gibi Atatürk’le son dönem  Osmanlı Sultanlarını dövüştürmek, yıllarımızı heba etmiştir. Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk reis-i cumhurudur. Yeni rejim teklifini  bir grup arkadaşıyla birlikte Meclis riyasetine arz etmiştir. Mustafa Kemal’e  Harbiye’den mezun olurken şahadetnamesini/diplomasını Abdülhamid Han vermiştir. Vahideddin Han’ın ise yâveridir. Buna rağmen erken Cumhuriyetten itibaren çarpıtmaların sonu gelmemiş, ihanet, hain gibi kelimeler havada uçuşmuş, yakın tarih karanlığa gömülmüştür.
Tarih ne ise odur. Değiştirmek kimsenin imkânında değildir. Onun için tarihi doğru bilmek istikbale iyi hazırlanmaktır. Atatürk’ü de son dönem Osmanlı Sultanlarını da kavga konusu yapmak hiç kimseye hiçbir şey kazandırmaz. Zaten o insanlar işledikleriyle ahirete göçmüş durumdalar. Biz hep ihtilaflı bahislerde diğer devletlere bu konuyu tarihçilere bırakalım deriz ama iç görüş farklılıklarımızda tekel kurarız. Atatürk’ü insan olmaktan çıkartıp O’na insanüstü sıfatlar yakıştırmak sevgi adına kendisine yapılan büyük kötülüktür. Kanunla korumak da kötülüktür. Vatandaş, Atatürk’ü koruma Kanunu’nu CHP getirdi zannetmektedir. Hâlbuki bu kanun, DP’nin eseridir.  Günü çoktan geçmiştir. Bugün, CHP’nin  TBMM’ye “eski hiçbir devlet başkanımız kanunla korunmuyor, Atatürk niçin korunsun? Bu kanununun yürürlükten kaldırılmasını teklif ediyoruz!” demesi yerinde olur. Kanun olmadığında kim, ne yapacak? Kaldı ki Atatürk’ün dostları da düşmanları da bugüne kadar ne biliyorlarsa söylediler.
Bir de bizim bir teklifimiz var:
Teklif edeceğimiz ismi, daha önce birkaç kere de kullanmıştık…
-Devletimizin adını “Büyük ve Kudretli Türkiye Cumhuriyeti Devleti” yapalım ve 2023 Büyük Türkiye dönemine bu isimle girelim…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.