KİM KAZANSIN?

A -
A +
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, daha evvel de birçok kereler Washington DC’ye görüşmeler yapmaya gitmişti. Başbakan olmadan önce, Başbakanlığında ve Cumhurbaşkanı olduktan sonraki bütün bu ziyaretlerinin içinde en yaman, en çetin ve Türkiye’nin istikbaliyle alakalı en kayda değer olanı dünkü 13 Kasım 2019 tarihli ziyarettir...
Sn. Erdoğan ve  Sn. Trump, iki tarafın kurmayları hazır olduğu hâlde müzakere masasına oturdular. O masalarda yaşanan bütün nezaket cümle ve tavırları, aslında birer taktiktir. Orası bir diplomasi cephesidir. Meydanlarda savaşlar yapıldığı gibi masada da diplomasi savaşı olur. 2016’dan bu yana üç büyük harekât, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı’yla Amerika’ya rağmen güneyimizde “Kürt’’ kılıklı terör devleti kurma veya bir başka ifadeyle ikinci İsrail projelerini çökerttik. Kendileri ikrar ediyorlar; yarım asırlık çalışmaları hayal oldu.
Türkiye saatine göre geceye denk gelen dünkü müzakerelerde neler yapıldı, neler konuşuldu, hangi noktalarda sinirler gerildi ve netice olarak ortaya ne çıktı? Bunlar ve daha başkaları bugünden itibaren öğrenilir.
O malumatlar geledursun; biz, bu vesileyle bir tıynetin, ihanet tavrının üzerinde duracağız. Sn. Erdoğan, Washington’da iken bir anket şirketi, burada politikacılar, gazeteciler, seçmenler, okur-yazarlar ve benzerleri arasında bir anket yapıp “bu görüşmede kimin masadan galip kalkmasını istersiniz, Tayyip Erdoğan’ın mı, Donald Trump’ın mı?’’ diye bir soru sorsalar acaba nasıl bir sonuç çıkardı?
“Tayyip, kazanacağına Trump kazansın!’’ diyeceklerin olmayacağını kimse düşünmesin. Zira ortada tarihî misaller var. Nakledeceğimiz birkaç vak’a, bugüne de ışık tutacaktır. Tıynetler böylece daha kolay anlaşılır:     
İkinci Viyana mağlubiyeti, tarihin ve talihin bize küstüğü, sonraki bütün felaketlerin başlangıcıdır. Viyana’nın fethedilmesine ramak kalmışken, düşmana haçlı yardımlarının yetişmesiyle zafer şerbetini değil, mağlubiyet zehrini içmek zorunda kaldık. Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, elbette kederinden mahvoldu. Onun mağlubiyetiyle kendilerine ikbal yollarının açıldığını düşünen bazı menfaatperest devlet adamları ise bozgun haberini alınca İstanbul’da sevinç çığlıkları attılar. Türklerin mağlubiyetine bir Batılı başkentler bayram ediyordu bir de bu muhterisler.
İki asır sonra benzeri, Plevne’de de yaşandı. Gazi Osman Paşa, düşmanı bile hayran bırakan bir müdafaa ile Plevne’yi şan ve şerefle savunuyordu. Ancak “gidip İstanbul’da sadrazam olmasın’’ diye diğer bazı paşalar, ona erzak ve mühimmat yollamadılar. Bunun üzerine Plevne Kalesi, Çarlık Rusya’sının eline geçti. Bu kahredici haberi işiten menfaatperest bazı ikbal budalaları, bir rakipten kurtuldukları için sevinçlere kapıldılar.
Plevne’nin üzerinden kırk yıl geçmeden üçüncü misal yaşanacaktır. Şükrü Paşa, Balkan Harbi’nde Edirne’yi müdafaa ederken inanılmaz destanlar yazıyordu. Şunu vasiyet etmişti. “Edirne, şayet  Bulgar’ın eline geçerse; benim cesedimi gömmeyin. Bırakın köpekler etimi yesinler!!!’’ O şanlı müdafaaya rağmen o mübarek şehir maalesef, düşmanın eline düştü. Bulgarlar, Çatalca’ya kadar geldiler. Ancak bir süre sonra Bulgaristan’la müttefiki Romanya’nın arası bozuldu. Birbirlerine girdiler. Bulgaristan, Edirne’deki kuvvetlerinin bir kısmını Romanya cephesine kaydırdı. Türkiye’de İttihat ve Terakki iktidarda, Hürriyet ve İtilaf Fırkası da muhalefetteydi. Bulgarların bu zayıflığını gören Enver Paşa, Edirne’yi kurtarmak için orduyu harekete geçirdi. Vaziyeti öğrenen bazı Hürriyet ve İtilaf Partili zabitler/subaylar, şöyle konuşacak kadar küçülürler:
-Edirne’yi Enver alacağına bırakın Bulgar’da kalsın!!!  
Partizanlık böylesine nefrete dönüşmüştü.
Allah’a şükür ki Edirne kurtarıldı ama bu habis huydan kurtulmak mümkün olmadı. Ankete doğru cevap verilir veya verilmez bilemeyiz. Bildiğimiz bir gerçek var ki o da bazı zavallı muhterislerin “Tayyip kazanacağına, Trump kazansın!!!’’ dedikleridir.
İhtiras veya kin yahut her ikisi birden gözleri bürüyünce millî menfaatler umur edilmez olmakta. Hâlbuki milletçe tek yumruk olmamız gerektiği zaman her şey bir tarafa bırakılır. Neyse ki bugün o tıynette olan hasta zavallılar, çok küçük bir yekûndur. Yüksek çoğunluk sağ duyu ve millî duruş sahibidir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.