O gün mahallî medya mes'elelerinin konuşulduğu bir toplantı için Orta Anadolu'daydım…
Program, dolu dolu geçiyordu. 15 Temmuz Cuma akşamı yemekten sonra Saat 21 gibi oteldeki odama çıktım. Bir saat kadar sonra sosyal medyaya baktım. Bu sırada bana yazılmış tweetler gelmeye başladı:
Boğaz Köprülerinde jandarma görüldüğü söyleniyor, darbe iddiaları haber veriliyordu.
Önce çok ciddi bir terör ihbarı alınmış olabileceğini düşündüm. Darbe, niçin akşam 20.30’larda olsundu? Boğaz köprüleri, üstelik, neden tek yönlü kapatılsındı? Kendisi de terör mağduru olan Fransa, bizdeki sefaretinde vs. kepenk indirdiğine göre büyük bir terör saldırısı ihbarı alınmış, jandarma da tankıyla-tüfeğiyle yardıma çağrılmıştı. Jandarma, neticede İçişleri Bakanlığı'na bağlı askerî polis değil miydi?
22.31-22.53 arası Ankara ve İstanbul'u arayarak olayın mahiyetini anlamaya çalıştım. Kimse pek fazla bir şey bilmiyordu. Bu arada garip bir şekilde tanklar, köprülerle hava meydanlarına girmekteydi. Araştırmaya devam ettim. Biraz sonra hâdisenin sırrı çözülmüştü:
Uçaklar uçuyor, insafsızca silahlar sıkılıyor, halka ateş ediliyordu. Vak’a netti. “Paralel Devlet Terör Örgütü” darbeye kalkışmıştı…
Bu arada dostlarımız, telefonla arayarak ısrarla bulunduğumuz oteli terk edip adres değiştirmemi istiyorlardı. Bu samimi sözlere teşekkür ettim fakat yerimde kalacağımı söyledim. 28 Mayıs 2013’te Gezi Kalkışması'nda yaptığımı yapmaya karar verdim. Klavyenin başına geçerek sosyal medyadan yayına başladım. Ertesi Cumartesi günü akşama kadar yatağa bir defa bile uzanmadan sürekli yayın yaptım…
İçinde bulunduğumuz hafta boyunca bu darbe teşebbüsünü yazarak işleme niyetindeyim. Tarihe mal olan 15/16 Temmuz 2016 gecesi sıcağı sıcağına neler yazdığımı dakika dakika naklederek sizlerle paylaşmak istedim:
-00.51: Seçimle işbaşına gelmiş Cumhurbaşkanının, Seçimle işbaşına gelmiş Hükûmetin ve demokrasinin yanında, her türlü darbenin karşısındayız.
*
17 Temmuz 2016 Tarihinde Türkiye gazetesinde yayınladığımız bu makalemizde "Orta Anadolu’dayız" diye yazmış fakat şehrin adını vermemiştik. Konya’daydık. Oradan ne zaman ayrılabileceğim belli değildi. İki gün devam edecek bir toplantı için gelmiştik. Program, Cuma günü icra edilmişti. Ertesi gün devâm edecekti. Cuma akşam saatlerinde yazımın girişinde bahsettiğim şüpheli gelişmeler olmaya başlamıştı. O sırada oğlumun biri Almanya’da, diğeri Amerika’daydı. Olağanüstülüğü öğrenmişler, darbe söylentileri olduğuna dair bana malumat yazmışlardı. Verdiğim cevap, bugün gibi aklımda; "Gecenin 03’ü dururken akşamın 20.30’unda darbe mi olurmuş? Ciddî bir terör ihbarı alınmıştır!"
Gerçeğin böyle olmadığı birkaç saat içinde anlaşıldı. Darbeyi, gece, 03’te yapmayı planlamışlar ama MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Genelkurmay’a gitmesi hâinleri telaşlandırdığından erken teşebbüs gibi bir şaşkınlığa düşmüşler…
Yukarıda da ifade ettiğim gibi sevenlerimiz, ısrarla adres değiştirmemizi tavsiye ettiler. Fakat kaldığım otelden ayrılmayarak Gezi İsyanı’nda olduğu gibi sosyal medyada sürekli şekilde yayın yaparak kendi cephemizden darbecilere karşı mücadele verdik. Devlete, Hükûmete ve devlet kuvvetlerine destek olduk.
Bu arada Konya hava meydanı bombalanmıştı. Eşim, İstanbul’da evimizde yalnızdı. Evimiz, Yeşilköy Havaalanı’na kuş uçuşu çok yakın olduğu için hainlerin gasbetmiş olduğu jetler, o bölgedeki binaların camlarını kıracak denli korkunç bir gürültüyle alçaktan uçuş yapıyorlardı.
Araştırmacılar, satır başları yukarıda olan bu makalemin tafsilatını, diğer 7 bin makalemi bulabilecekleri gibi bulabilirler…
O karanlık dehşet gecesinden sonra Pazar günü Konya’da bir araba kiralayarak ve kimliğimi de sürücüden saklayarak İstanbul’a hareket ettim. Payitaht’a yaklaşırken TRT Haber’den aradılar. Eve uğramadan kurumun Ulus binasına geldim. İhaneti çok etraflı şekilde konuştuk. O âna kadar ekranlarda anlatılanlar, ihanete dair doğrulardı. Ama örgütün “dinler arası diyalog" diye İslamiyeti içten tahribe dönük faaliyetleri dile getirilmemişti:
FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ mensupları, ‘lâ ilâhe illallah" diyorlar lakin "Muhammed’ür Resulullah!" demiyorlardı. Deseler de takiyye yapıyorlardı. Onların kastettiği din, bizim îmân ettiğimiz İslamiyet değildi. Merkezinde Sevgili Peygamberimiz -aleyhisselam- olmayan bir İslâmiyetten söz ediyorlardı...
17 Temmuz 2016 Günkü Türkiye gazetesindeki sütunumuzda ihanet gecesinden ertesi günü akşamına kadar neler yaptığımızı niçin dakika dakika neşrettik?
Çünkü:
Böyle zamanlarda rüzgâra göre yön değiştiren, kazananı kollayan ve ondan sonra safını belli eden çok ikiyüzlü menfaatperest olur. Onun için her şey kayda geçsin istedik…
15 Temmuz Ruhu, "2071 Cihân Devleti Türkiye" aşkının, o hâin işgal ve darbe teşebbüsü gece ve gündüzünde sahaya yansıması, "Yâ devlet başa, yâ kuzgun leşe" mefkûresinin dirilişidir.
Bu ihanet, Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın cesaretli tavrı ve MHP Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli’nin saniye sektirmeden Sn. Erdoğan’la seçilmiş meşrû Hükûmetin yanında yer alması ve milletimizin, Cumhurbaşkanın "meydanlara inin, ben de geliyorum!” çağrısı üzerine aslanlar gibi cadde ve meydanlara atılmasıyla bin yılın en tehlikeli darbesi savuşturuldu.
Ancak; rehavete kapılmamalı. Bu terör örgütleri, emperyalist dünyanın devşirmeleridir. Müstemlekeci güçler, içeride böyle bir yapılanmaya destek verip onu diğer ülkelere de taşırken Suriye’nin kuzeyinde de ‘teröristan’ kurmaya çabalıyorlar. Yılan, esaslı darbe yemiş fakat kafası kopmamıştır. Eğer, güçlü Cumhur İttifakı ve Kuvvetli Liderler devam etmeyip de şu veya bu biçimde terör örgütlerine yaranacak bir idare, işbaşına gelirse bu defa kaybeden Türk Milleti olur ve 3 asırda belini doğrultamaz. Onun için hayat pahalılığı, maaş azlığı, etiket zulmü… gibi şikâyetler yüzde yüz doğru olsa da tehlikeyi gözden kaçırmamalı.
Terörle mücadele düşmanla savaştır.
Bu bir beka mes’elesidir.
*
9 yıl evvel yazdığımız, sonraki yıllarda yayınladığımız ve küçük tashihlerle bugün bir defa daha neşrettiğimiz bu vak’anüvislikten sonra bugüne, 15 Temmuz 2025’e gelirsek neler söyleyebiliriz?
Çok şeyler söylenmesi mümkündür:
Kısaca bir-ikisine şöylece temas edebiliriz:
Allahü teâlânın, Kur’ân-ı kerîminde “Sizin, hayr bildiğinizde şer, şer bildiğinizde hayr vardır” buyurduğu malûmdur. Bu ihanet imtihanı olmasaydı belki Cumhur İttifakı kurulmayacak ve devlet hayatında, şu ân sıcağı sıcağına yaşadığımız Terörsüz Türkiye mes’ud merhalesine varamayacaktık. Aksine; yüksek ihtimalle Suriye’nin kuzeyinde bir terör devleti kurulacaktı. Hâlbuki darbe ihanetiyle bilenmiş bir Hükûmet ve millî şuurla donanmış bir Cumhur İttifakı, yurt içinde terörü bitirdiği gibi Suriye’yi kurtardı, bölücü terör örgütü, teslim olma, silahlarını imha zorunda kaldı.
Şimdi AK Parti, MHP ve DEM iş birliği ile sivil bir anayasa yapılması mümkündür.
Sırada Filistin’i, Gazze’yi, mazlum ve mağdur kardeşlerimizi kurtarma borcumuz var.
Ümmet şuuru, bunu emretmekte.
Bundan böyle 1 numaralı devlet Gazze’dir!
Gazze, düşerse; Ankara, düşer…
Rahim Er'in önceki yazıları...