UNUTTUĞUMUZ MORA TÜRKLERİ

A -
A +
Türkiye’den evvela muhtariyet, sonra da istiklâl kazanarak ilk kopan kavim, Rumlardır. Kopuştan sonraki siyasi yapıya “Yunanistan” ismi verildi…
1821’de başlayıp 10 yıl içinde hedefine vardırılan bu seyir, tarihimizin iyi bilinmesi gereken bir facia dönemidir. İşbaşında Sultan II. Mahmud Hân vardır. Kendinden önce askerî ayaklanmayla III. Selim katledilmiş, kendisi de canını zor kurtararak, tek şehzade olmak hasebiyle aynı zamanda Hânedan’ın da devamını kurtarmıştır. Kargaşa ve bozulma günleridir. Sultan Mahmud Hân zamanında güya ulemadan ve bugünden benzetmeyle devrin “Fetullah Hoca’sı” Halet Efendi adında muhteris bir adam da vardır. Çatı çökmekte, duvarlar devrilmekte, tam bir zelzele yaşanmaktadır. Bundan dolaydır ki 1826’da Yeniçeri adlı eskinin şanlı ocağını batırmak gibi zor kabullenilen bir tasarrufa gidilmiş, kendi valisi Mehmed Ali Paşa’dan yardım isteme mecburiyetinde kalınmış ve ardından da kendi ordusunun, kendi valisine mağlup olması gibi hazin bir tecelli yaşanmıştır. İşte o günlerde baştan sarık çıkartılıp, yerine fes takılarak yapılan şeklî inkılaplardan medet umulur. Bu medet umma, bir asır boyunca devam ederek, bir asır sonra cumhuriyetin ilânı üzerine “gardırop devrimleri” sürecinde şapka giymeyen vatandaşın idam sehpasında can vermesi gibi utandırıcı bir sonla çıkmaza girecektir. II. Mahmud devri ve takip eden zamanlar anlaşılmadan bu günler anlaşılamaz. Bu anlama zarureti, askerî cephe, zaferler, mağlubiyetler, inkılaplar, isyanlar, sosyal hayat, garplılaşma… şeklinde uzayıp gider.
Zikredilen dönemde çok şey vardır. En başta gelenlerden biri, Rumların Mora yarımadasında isyan etmesi yahut isyan ettirilmesi ve bu isyandan “Yunanistan”ın çıkmasıdır. Osmanlıya ilk başkaldırma Eflak-Boğdan’da başlamış, oradan Mora’ya sıçrayarak yangın hâline gelmiş, o yangın kısa müddet içinde Girit, Rodos, Sisam dâhil onlarca adaya yayılmış, bölgede hem kara ve hem de deniz tutuşmuştur. O gün Atina dâhil bütün Balkan toprakları Müslüman Türk’ün vatanıdır. Adaların birçoğu ve birçok yer Türkçe isimler taşımaktadır. Mesela Girit adasında 1 milyon 600 bin Müslüman varken Rum nüfus 1 milyon 300 bindir. Buraların İslâm memleketi olmasının sebebi, mükemmel iskân siyasetimiz ve 5 asır boyunca o semalarda ezan sesi yükselmesindendir.
Rum isyanının arkasında Rusya, Fransa, bilhassa İngiltere vardır. İngiliz kumandanlar karada ve denizde isyancılara komuta etmektedir. Tâ Amerika’dan, Avrupa’dan gönüllüler gelerek Rumlarla birlikte “barbar Türkler” diye iftira attıkları insanlara karşı savaşıyorlardı. O kadar ki bu mutaassıp Hıristiyanların içinde şairler, ressamlar gibi militanlar bile vardır.
Osmanlı asker ve donanması, bütün ağır şartlara rağmen canını dişine takarak erzaksız kalmış kalelerin, kadının, kızın, Müslüman ahalinin imdadına koşmakta, Atina dâhil birçok elden çıkan yeri istirdat edebilmektedir. Ordumuz, var gücüyle hem müdafaa ve hem de taarruz ederken “barbar proje”nin tehlikeye girdiğini gören Avrupa, adı konmadık bir Haçlı İttifakı yaparak bir olup üstümüze gelmeleriyle donanmamızın yakılmasına kadar büyük ziyanlara uğradık. Nihayetinde yakarak, yıkarak, zulmederek maksatlarına ulaştılar. Zağra Müftüsü Râci Efendi’nin sözüyle “azîz-i vakt iken â’dâ zelîl kıldı bizi”:
Dünya tarihinde çok mezalim görülmüştür. Fakat âsi Rumların, Mora yarımadası, bugünkü Yunanistan ve adalarda Türklere yaptıkları, herhâlde hiçbir yerde görülmemiştir. Diri diri yakmalar, her yaştan insanı kılıçtan geçirmeler ve daha sayılamayacak kadar birçok vahşet yaşanmıştır. Hacıları getiren gemi, basılıp içindekiler kılıçla biçilmiş, Müslüman kabirleri açılıp kemikler çıkartılarak yakılmıştır. Mora Türklerinin dramı bilinmeden, Rumların ana gövdeden hangi telkin, destek ve işlenen vahşetlerle koparılıp Yunanistan olduğunu öğrenmeden ne PKK, ne Akdeniz, ne Suriye ve ne de Libya anlaşılabilir.
Bu yazdıklarımız, deryada katre hükmündedir. Tafsilat için “Balkanlarda İlk Dram Unuttuğumuz MORA TÜRKLERİ” adlı eser okunmalıdır. Ali Fuat Örenç’in 10 yıllık bir emekle kitaplaştırdığı bir çalışmadır. Eser, usta bir kalemden çıkmış roman akıcılığında. Yazar, sanki sahadan naklen yayın yapıyor. Sayfalar ilerledikçe okuyanda bugünlere dair bakışlar derinleşmekte, muhakeme güçlenmekte, yalnızlığımızın hep olduğu gerçeğiyle yüz yüze gelinmektedir. Kitap, dünü nakletmekte ve bugüne ışık tutmaktadır. Buradan da anlaşılıyor ki hiçbir devlete kayıtsız-şartsız güvenemeyiz. Tam iki asır önce ilkin Yunanistan’ı, sonra da diğerlerini kuran ve Osmanlıyı parçalayanlar, bugün etrafımızda ateş çemberini tamamlamaya çalışan devletlerdir.
Yunanistan’ın hiçbir insanlık suçu olmasa, Mora başta olmak üzere bu kitapta nakledilen vahşetler, onu insan içine çıkamaz hâle getirmeye yeter. Şimdi anlaşılıyor ki İstiklal Harbi’nde batı Anadolu’da işlediği zulümler eski alışkanlığının devamıymış.
“Unuttuğumuz Mora Türkleri”
Unutturanlar utansın!!!..
Bir asır boyunca bu ülkenin çocuklarını Yunan düşünce, felsefe, edebiyat ve sanatına hayran bırakmaya çalışanlar utansın!.. Yıllar boyu bu milletin evlâdlarını katiline âşık etmeye uğraştılar. Stockholm Sendromu, bugün acaba bitti mi?
Azîz Mora şehîdlerimizle bütün azîz şehîdlerimizi rahmetle yâd ediyoruz.
MEB’nin bu eseri bütün talebeye ulaştırmasını, devletin bu eserden ve bu tarihçiden istifade etmesini, Kültür Bakanlığı’nın burada yazılanlardan hareketle dünya çapında bir filme destek vermesini tavsiye ederiz(*).
…..
(*)Prof Dr Ali Fuat Örenç,
UNUTTUĞUMUZ MORA TÜRKLERİ
BKY yayınları, 2011, ikinci basım
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.