5 MART ATEŞKES MUTABAKATI

A -
A +
Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından 5 Mart 2020 tarihinde Moskova’da imzalanan ateşkes kararına “5 Mart İdlib Ateşkes Mutabakatı” dendiği gibi “5 Mart İdlib Ateşkes Andlaşması” da denilmektedir. Ancak; imzalana metin, hukuken ve devletler arası teamülüne nazaran bir andlaşma/muahededen ziyade bir mutabakat olsa gerektir. Hatta; Soçi’de akdedilen “Mutabakat Muhtırası”nın eki olduğu da telaffuz edilmektedir.
Zikrettiğimiz bu tafsilat, anlaşma ve mutabakat kelimelerinin lügat manaları birbirinden uzak olmadığı için fazla görülebilir. Lakin, hariciye edebiyatında/literatüründe bu kelimeler arasında ince farklar görülür. Biri andlaşmadır, nihai karardır; diğeri bir mevzuda görüş birliğine varmadır. Bize göre her iki devlet reisinin zikrolunan mekân ve zamanda akdettikleri bu metin, bir mutabakat yani görüş birliğidir. Soçi Mutabakatı’na ilave metin olarak mütalaa edilmesi de yanlış değildir.
5 Mart Mutabakatı taraflara ne kazandırmıştır?
Türkiye için:
-Türk Tarassut/Gözlem noktaları, yerinde kalmış ve varlıkları pekiştirilmiştir.
-M 4 Karayolu’nda enine 12 km derinlik ve boyuna 80 km uzunlukta devriye gezip denetleme yapma hakkına sahip olduk.
-İdlib’deki durumumuz, Bahar Kalkanı Harekâtı öncesine göre daha iyi hâle gelmiştir.
-İran, devre dışı bırakıldı.
-Rejim, yok hükmünde kaldı.
-Türkiye-Rusya münasebetleri krize sürüklenmekten kurtuldu.
Rusya için:
-Türkiye, Rusya’nın Suriye’deki varlığını bir kere daha görmüş oldu.
-Rusya da gözlem noktalarının varlığını pekiştirdi.
-Rusya da M 4’te devriye hakkına sahip oldu.
-Suriye’nin fiilî temsilcisi konumunu aldı.
Akla gelen soru şudur:
-Bu ateşkes, geçici midir, kalıcı mıdır?
Ateşkesin geçici veya kalıcı olması elbette taraflara bağlıdır. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 1936 senesinde 20 yıllığına yani muayyen bir müddet için yapılmış olmasına rağmen taraf devletler, onu 1956 ve sonrasında feshetmedikleri için sürüp gitmektedir.
Ancak; görünen veya görülmesi gereken gerçek şudur ki Putin, Esad’a, rejime daha doğrusu onlara ve kendisine zaman kazandırmıştır. Bahar Kalkanı Harekâtı, rejime çok ağır darbeler indirdiği gibi Rusya’nın da “kapalı hava sahası” efsanesini parçalamıştır. Rusya, Suriye’nin hava sahasında uçuşa izin vermediği için jetlerimiz buraya giremiyordu. Ne var ki Türk askeri harp zekâsı İHA ve SİHA ortak uçuş kafileleriyle bu imkânsızlığı aşabildi. Bütün bunlardan dolayıdır ki 5 Mart Ateşkesinin hemen yarın sudan veya hileli bir tertiple biteceğini düşünerek sürekli teyakkuzda olmalıyız. Ateşkesin bozulmasını, yalnızca Moskova veya rejimden beklememeli. Bahar Kalkanı üzerine Ankara-Moskova dostluğunun düşmanlığa dönüşmesi için Washington az ümitlenmedi. Bu ümidi el’an da kaybetmiş değil. Washington ve Batılı merkezlerin anlamak istemedikleri gerçek şudur:
Artık, soğuk savaşın bloklar döneminde değiliz. Her iş, her temas kendi başına bağımsızdır. Aynı iki devlet, bir mevzuda mutabık iken bir başkasında ters düşebiliyor. Türkiye-Rusya, Türkiye-ABD, Türkiye-Çin vs. için buna dair birçok misal vermek mümkündür. Çağımızda devletler de “mahalle hayatı” yaşamıyorlar. Eskiden aileler, az katlı, bahçeli evlerden meydana gelen, bir mescid etrafında hâlelenmiş, köşede çeşmesi, ileride manavı, beride bakkalı, kasabı, fırını olan mahalle hayatının âsûde ikliminde hayat sürerlerdi. Şimdi bu masal olan hayatın yerini göğü ve yeri delen heyulalar aldı. Şimdilerde devletler de bu manzaradalar. Delikli demir çıkmış ve mertlik bozulmuştur. İlk Cihan Harbi’nin ittifakları, II. Cihan Harbi’nin blokları bitti. Uzay Çağı, Elektronik Çağ, Yazılım Çağı perakende menfaatçiliğini ikame etti…
Bütün bu dediklerimizden sonra asıl söylenmesi gerekense bir hicran cümlesidir. Bir acı hakikat ve katlanılan mecburiyettir. Suriye, dün denecek kadar yakın bir tarihte Türkiye’nin vilayetiydi. Halkı, dini, teni ve hayat tarzıyla bizim gibidir, bizdendir. Biz, bugün buraya ve elbette Irak’a ve ötekilerine dair birtakım devletlerle aynı masaya oturup bu toprakların ve bu insanların hâllerini ve istikballerini imza altına alma zorluğunu yaşıyoruz.
Bir asır evvel, sömürgeciler, dört koldan geldiler, Osmanlı vatanında başkentler tesis ettiler, o “başkentlere” kendi emirlerinde hareket eden idareler oturttular. Onlara Türkleri, Türklere onları kötülediler, kötülettiler.
Sular, bulanmadan durulmaz.
Su, yolunu unutmaz…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.