Samsun, Güney Kore, Almanya...

A -
A +
“O paranın ne olduğunu tam yirmi sene sonra öğrendim. Meğer mükâfat içinmiş...”
 
Ben 1935 doğumluyum... İlkokulu Samsun’un Havza ilçesi Yavrucak köyünde okudum. Gençliğim köyde geçti. O zaman evler binalar ağaçtan yapılıyordu. Bu ağaçları hazır hâle getirmek için kol hızarı vardı. Bu alet iki kişi tarafından çalıştırılıyordu. Bu hızarla çalışmak bir sanattı. On sene bu hızarda çalıştım. Öyle çam tomrukları biçtim ki tahtasından 4 metre boyu 80 santimetre genişliğinde yer sofrası oluyordu. O zamanlar yemek masası pek azdı. Yemekler yer sofrasında yenilirdi.
Nihayet 1958’de Eylül’ün 23’ünde asker olduk. Acemi Birliğim Manisa’da İhtisasım İzmir Menemen’de Fahrettin Paşa Kışlasında idi. Güney Kore’ye gidecek olanları seçtiler. Dört ay İzmir Seferihisar’da eğitim gördük. Haziranın 16’sında gemiye bindik. Akdeniz’den Süveyş Kanalı’ndan Kızıldeniz’de Aden Limanına geldik. Gemi akşamdan sabaha kadar mazot ikmali yaptı ve hareket etti. Hint Okyanusunda devam eden yolculuk ile nihayet Singapur’a geldik. Hedef Güney Kore İncheon Limanına geldik. Gemiden tahliye edildikten sonra oradan trenlere bindirildik. Bir süre sonra da askerî araçlarla taburlara yerleştirildik.
Güney Kore insanları çok fakirdi. Savaş onları yiyip bitirmişti. Bir yıl inzibat görevi yaptım. Orayı yakından tanıyorum. -Şimdi ekonomilerini düzelttiler.- Askerliği bitirdik. Geldiğimiz gemi ile Japonya’nın Yokohama limanına gittik. Orada üç gün kaldık. 2750 askerin yiyecek ve içeceği yakacağı ikmal yapıldı. Bir ay süren bir yolculukla İzmir Alsancak Limanına geldik. Ve oradan memleketime geldim. Ağustosun 15’iydi. Babam öküzlerle harman dövüyordu.
1964 yılında Almanya’ya gittim. Kömür madeninde çalışmaya başladım. On ay çalıştıktan sonra Türkiye’ye izne geldim. İzin bittikten sonra İstanbul’a İş ve İşçi Bulma Kurumuna gittim. Pasaportu yaptırmam lazımdı. Pasaportun günü bitiyordu. Dediler ki: Taksi ile gidersen sorun kalmaz... 400 lira verdim ve iş yerine gittim. Uçağın bileti gidiş dönüştü. İşe başladım.
Bir hafta çalıştıktan sonra kilidin üzerinde bir kâğıt vardı. Hemen kâğıt elimde beraber çalıştığım Alman arkadaşı buldum. Kâğıdı eline verdim. “Bu ne diyor?” diye sordum:
“Sana izin var!” dedi.
Hemen o kâğıdı götürüp vezneye verdim. Alman veznedar 1200 mark para verdi. Bu paranın ne olduğunu ise tam yirmi sene sonra öğrendim. Meğer mükâfat izni ve ikramiyesi imiş...
        Recep Pehlivan-İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.