Batıda felsefe bizde tasavvuf

A -
A +
Felsefe, aklın, kendi hükümdarlığını göstermek için kurduğu müessese... Ve doğruyu bulmanın değil de yanlışı düzeltmenin müessesesi... Felsefede her mektep, öbürünün yanlışını gösterirken doğruyu söyler.
Felsefeyi de şu şekilde izah ettikten sonra Garp tefekkürüne geçip bilâhare tasavvufa döneceğiz. Felsefe, hakikati hiçbir çıkış noktası olmaksızın serbest arama yoludur. Kelime iştikakı (filos) ve (zofos)tan gelir. Yunanca... "Hikmet dostluğu" demek... Peşin hiçbir şeye inanmaz. Yahut peşin inanmak diye bir şey yoktur sisteminde... "Hakikati bulacağım, ona memurum" der ve başsız, sonsuz, arar. Bir odada saklanmış bir eşya gibi... Kâinatta saklanmış şeyi, mücerredi aramanın müessesesi felsefe... Din ise odadaki gizli şeyi peşin bildirmenin yolu... O malûm şey yerinde dururken ayrıca aramaya nasıl müsaade olunur? En güzel izah olabilir, bu... (Paskal) varmıştır, bu ince hakikate... O, vahit olan "şey"in mihrakı etrafında, ebedî meçhule doğru hudutsuz bir fikir cehdi... Aklın vazifesi budur. Bunun ismi hikmettir, felsefe değildir. Felsefe bulmanın değil, boyuna aramanın yolu...
Burada çekinmeden söyleyebilirim ki, bu dünyaya hiçbir insan gelmemiştir ki, "hakikate talibim" demesin. Ve yine herkes bilir ki, hakikat tektir. Bunu bedahet hâlinde biliriz. Hakikat tektir. Hakikati bulan, onu namütenahide arar mı? Onun için dinlerin felsefeye karşı bakışına dikkat etmek lâzım... Din, buluş; felsefe ise bulduğu her şeyde hatalı veya hata etmesi mümkün bir arayış... Böyle olunca, elbette ki, "sabit"in değişene ve mihverini bulamayana tahammülü olamaz.
Biz felsefeyi böyle anlarız ve ancak meçhullerini nâmütenahî bildiğimiz "Mutlak Hakikat" etrafında, tâbi bir müessese olarak lüzumlu görürüz. Hakikati aramakta "buldum!" yobazlığına düşmemek ve "buldum!" denilen vahidin, mutlak surette bulunduktan sonra da nice arayışlara muhtaç olduğunu göstermek için felsefî tefekküre de öz hududu içinde yer veririz...
             Taha Ufuk Acar
 
 
 
ŞİİR
 
                             Adı kadın
 
İyilikten merhametten, tevazudan hâli şaşmaz,
Cömertlikte ihsanı bol, israf etmez haddi aşmaz.
Sabrı bilir vakarlıdır, öfkelenmez bendi taşmaz,
Tembelliği asla sevmez, boş işlerle hiç uğraşmaz.
Öğretendir öğrenendir,  öğrencidir kâh üstadın,
Hoşgörüde zenginliğin, her hasletin ismi kadın.                     
 
Sevincinde kederinde, yakut elmas her gözyaşı,
Pırlantadır eşsiz zümrüt, O ülkenin mihenk taşı.
Akan nehir yeşil orman, bu ülkeye değer katan,
Toprak ile mavi göktür, engin deniz Ana Vatan,
Ayağının altındadır, müjdelenmiş cennet; Adın,
Öpen mutlu bahtiyardır, bir annedir çünkü kadın.
 
Üzme asla hiç incitme, saygı göster kırma sakın,
O kıymetlin en değerlin, hürmet eyle edep takın.
En nadide arkadaşın, gönül dostun sırrın yârin,
Sevgi ister saygı göster, kalbi ince hassas narin.
Dik duruşun kurtuluşun, hayattaki tek maksadın,
Bir kristal aman kırma, tamir olmaz çünkü kadın.
 
                                       Seyfettin Karamızrak
 
 
 
ENTERESAN BİLGİLER
 
DÜVEN: Harman âletlerindendi. Tohumlu bitkilerin saplarını saman hâline getirip, tohumlarından ayırmaya yarardı. Bazı bölgelerde “döğen” de denirdi.
At veya öküz ile çekilen düvenler, 30-40 cm eninde, 170-200 cm boyunda, 3-4 cm kalınlığında birbirine geçmeli iki tahtadan yapılır. Ön tarafı sap denen ekinlerin toplanmaması için hafif yukarı doğru kıvrıktır. Tahtanın altına belli düzende çakılan çakmak taşları ekinlerin üzerinde döne döne sapları ezerek taneleri döker ve sapları da kıyarak saman hâline getirir.
Hayvanların koşulduğu yere “düven kaşı” veya “harman” denir. Öküzler, mandalar, bir boyundurukla, atlar ise falaka denilen âletle düvene koşulur.
Eskiden yaygın olan düven, artık yerini dağlık yerlerde patoz makinesine, ovalarda ise biçerdövere bırakmıştır. Ancak geri kalmış bölgelerde yine de kullanılmaktadır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.