İncili iğne...

A -
A +
Sultan II. Abdülhamid Han'ın kızı Şadiye Osmanoğlu anlatıyor:
Yıldız Sarayı'ndaki Şale Köşkü babamın yabancı devlet temsilcilerini, hükümdarları, imparatorları kabul ettiği ve onları ziyafetlerle ağırladığı bir yerdi. Daha doğrusu, burası Sultan II. Abdülhamid'in hariciye köşkü idi. Çok defa sefirleri de burada kabul eder, kendisi iyi Fransızca konuştuğu hâlde onlarla tercüman vasıtasıyla görüşür, kendilerine Türkçe hitap ederdi.
Babam ecnebi devlet sefirleri ile konuşmalarında mevzuyu istediği mecraya çekmek için, elinden geleni yapardı. Buna dair bir vaka anlatayım:
Bir gün İngiliz sefiri, çok mühim bir mesele görüşmek için Hünkâr’dan hususi bir randevu istemişti. Hâlbuki babam bu mevzuyu öyle uzun uzun görüşmek istemiyordu. Fakat sefiri de kırma niyetinde değildi. Kendisine randevu verildi. İki gün sonra Mabeyin Dairesi'nin yanındaki küçük selamlıkta mülakat yapıldı.
Fakat sefirin nezaket konuşmaları bitip de asıl meseleyi açmaya sıra gelince, babam hemen elini kendi kravatına götürdü. Kravatının üzerinde gayet iri inciden bir iğne vardı. O gün kendisi bu iğneyi hususi bir maksatla kravatına takmıştı. Hünkâr, kravatından incili iğneyi çıkardıktan sonra İngiliz sefirine;
''Sizinle uzun zamandan beri tanışmak fırsatına kavuşmuş bulunuyorum. Geçenlerde bir tesadüf eseri olarak babamın (Abdülmecid Han), çocukluğumda hediye ettiği şu iğne elime geçti. Bence iğnenin tarihî değeri maddi değerinden çok fazladır. Kabul ederseniz pek müteşekkir olacağım. Bir gün beni hatırlamaya vesile olur kanaatindeyim'' dedi.
Kendisine uzatılan iğnenin karşısında nasıl teşekkür edeceğini şaşıran sefir hemen yerinden fırlamış, kıymetli hatırayı babamın elinden alıp kendi kravatına takmış, sonra da;
''Bu benden sonra çocuklarım ve torunlarım için en kıymetli hatıra olacaktır...'' sözleri ile Hünkâr’ın iki elini ayrı ayrı öpmüştü.
İncili iğnenin bir kravattan çıkarılıp öteki kravata takılışı esnasında nezaket ve teşekkür cümleleri bittiği zaman mülakat da sona ermişti. Bu suretle babamın konuşmak istemediği mevzuya sıra gelmedi. (Sultan II. Abdülhamid Han'ın Aile Hayatı, Çamlıca Basım Yayın)
              Ahmet Miraç Kaytan
 
ŞİİR
 
             Kalbimin coşkusudur
 
Asil millet ve gerçek ordu budur; dünya duysun, adı: Mehmet
Semaya çadır açarak yurdunu ve milletini koruyacaktır elbet,
Sakın yeise kapılma ey genç, imanın özündedir aradığın kudret,
Şehit kanlarıyla haritalar çizdiğin coğrafyayı ebediyen yurt et.
 
Her milletin asaletini temsil eden yiğitler vardır, sakın unutma,
Allah’a hamd ederiz, sayısız yiğitler nasip etti millete, yutkunma,
Bizim de payımıza düşen niceleri vardır onları tanı ve şaşırma
Başkalarının duyarsız ve hedefsiz şartlanmalarına da aldanma.
 
Günler ve saatler, aylar ve yıllar geçiyor, kanun bu, bize sormadan,
Sabır taşı olduk hepimiz, zalimlere “dur!” diyerek ensesine vurmadan,
Yığın yığın insanlar geçiyor yurdumun sınırlarından hiç durmadan,
Kaçarak zalimlerden süzülüyor çocuklar, anneler hicranla buradan.
 
Artık zaman doldu, sabır tükendi, dur ey sefil katil ve korkak zalim;
Kükredi Mehmetçiğin coşkusu, çağlayanlar gibi ya şehit ya gaziyim,
Ecdadımdan aldım ben bu dersi, asırlardır inançla yaptığım bu talim,
Milletine şefkat etmeyenin başına gökten yağan birer SİHA ve İHA’yım.
 
Onurlusun sen şehidim! Ne güzel bir hedeftir şehadet şerbetin içmek,
Allah ve Resulüne imanla ve sevgiyle teslim olarak serden geçmek,
Bu yol mukaddes bir yoldur, her yiğidin harcı değil buradan gitmek,
Şehadetin mübarek olsun ey asker! Sana layık Kevser Pınarından içmek
                                  Abdullah Özcan-Sakarya
 
 
 
UNUTULMAZ KELİMELER
 
MUKTEZA: Kelime anlamı Arapça kaza kökünden 1- iktiza etmiş, lâzım gelmiş. 2. kanun gereğine göre yazılan yazı, derkenar demektir. Uygulamada mükelleflerin; vergi uygulamaları bakımından karmaşık, ihtilaflı ve tereddüde yol açan konularda, Mâliye ve Gümrük Bakanlığından veya Bakanlığın bu konuda yetkili kıldığı makamlardan aldığı yazılı cevaplar. Vergi Usul Kânununun 413. maddesinde düzenlenmiştir. Kendisine tebliğ edilen muktezaya göre işlemde bulunan mükellefe, bu işlem cezayı gerektirse dahi ceza kesilmez.
İKTİZA: Yine Arapça aynı kökten olup 1. lâzım gelme, gerekme. 2. lâzım getirme, gerektirme. 3. ihtiyaç, gereklik. 4. ise yarama. Anlamlarında kullanılır. “Lazım gelir” demek yerine eskiler “iktiza eder” derlerdi.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.