Bâkî’den insana…

A -
A +
 
Zamanımızın en müşkül meselelerden biri, çevremizi ve insanımızı görmezden gelmektir. Nefsi mücessem olarak dolaşan insan güruhu olarak kendisine dahi faydası olmayan bir hâle gelmişiz de fakat farkında değiliz. Mamafih bu ıstıraplı meseleye, günümüz şartlarına göre çözüm bulmak da mümkün değildir. Biraz eskilere, biraz kadim şiire temas etmek lâtif olacaktır... İnsaniyetin teşkil ettiği kıymeti, mahlasıyla müsemma, haşre kadar bize hatırlatacak şairlerdendir Bâkî... Buna mukabil, şairin bir beytini izah etmek yerinde olacaktır:
"Pertevin bir gün ṣalar mihr-i'inâyet Bâḳiyâ
Zerre-i nâçîzler hûrşîd-i nûr-efşân olur"
(Bâkî, bir gün senin iyilik güneşin de ışığını salar. Çok küçük görülen atom zerreleri, nur saçan güneş hâline gelir.)
Şair, bir gün, atom zerresi kadar küçük zannedilen insanların da dünyayı güneş gibi aydınlatabileceğinden ve etrafa nurlarını saçabileceğinden bahsetmektedir. Alelade bir insanın, çalışıp, didinip ve çabalayıp etrafına ve insanlığa faydalı olabileceği hatırlatılmaktadır. Kadim şiirimizde şairler, insana en mühim yeri vermekte ve âdemi el üstünde tutmaktadır. Nitekim Kur’ân-ı kerimde "eşref-i mahlûkat" olarak bahsedilen insan, bu kıymeti bakımından, kendinde var olan nuru dünyaya yaymaktadır. Mamafih, insan, kâinatın özü ve âlemin göz bebeğidir. Hasleti, âlemi aydınlatmakta mahir olmasıdır.
Şairin hayatıyla mevcut mısraların da sıkı sıkıya bağlılığı vardır. Nitekim şair, fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya zuhur etmiş ve hayatı boyunca edindiği mevkiler etrafını görmezden gelmesine sebep olmamıştır. Daima faydalı olmak gayesiyle hayatını idame ettiren şair, insana verdiği değer ve eserlerinin muhtevası bakımından, insanlığa ebedî hizmet eden şahıslardan olmuştur. Keza, beyitteki nur saçan güneş teşbihi, insaniyet için, bir anahtar görevinde görmektedir. Ufacık bir lütfun, iyiliğin nelere kadir olacağını biz bilemeyiz. Daima faydalı olma gayesini, hayatımıza, bir düstur edindiğimiz takdirde, bir gün, mini mini zannettiğimiz bir iyiliğin, âlemi baştan başa ihata eden nurlarla aydınlatabileceğini asla unutmamalıyız...
         Cüneyt Akçatepe
 
 
ŞİİR
 
            Ayasofya
 
Ayasofya bizim tapulu camimiz,
Açacağız inşallah en kısa sürede,
Ayasofya bizim fetih mabedimiz,
Az kaldı sabır kısa bir sürede.
 
Bu ülke bizim mülkü de bizim,
Kimin haddine karışmak sanki sizin,
Türkler kalktı ayağa artık söz bizim,
Susun artık kimden alacakmışız izin.
 
Atalarımızın bize mirası bu vatan,
Alçaktır bu mirası satan,
Konuşsun artık evladı fatihan,
Açacağız Ayasofya’m az daha dayan.
 
Yıllarca seninle beraber olduk mahzun,
Gün geldi Ayasofya’m herkese malum,
Kim ne derse desin olma mahzun,
Ayasofya fethin sembolüdür malum.
 
                Mücahit Demirci
 
 
 
UNUTULMAZ KELİMELER
 
KAHT-I RİCAL: Bir memlekette büyük devlet ve siyaset adamları ile âlimlerin bulunmaması; "adam kıtlığı" demek... Osmanlı Devleti'nde bilhassa Tanzimat’tan sonra “kaht-ı rical” tabiri çok kullanılmıştır. Devlet adamlarının yetişmemesi, âlimlerin çok azalması, devletin yıkılış sebeplerinden birisidir. Büyük imparatorluk hâlindeki Osmanlıları yıkmanın tek şartının, onları ilimden, dirayetli devlet adamlarından mahrum bırakmak olduğuna inanan İngilizler (iki asır boyunca bu iş için uğraştılar) fen ve din ilimlerinin okutulduğu medreselerin yozlaşması için var güçleriyle çalışarak, 19. asrın sonu ve 20. asrın başında arzularına tamamen ulaştılar. Artık Osmanlıda devlet ve ilim adamı sayılabilecek çok az kimse yetişti. Bu bakımdan o zamanlar "kaht-ı rical" tabiri günlük lisanda çok kullanılır oldu.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.