Bir evde her şey bitebilir bazen. Ekmek biter, su biter, para biter, mal biter. Yeri gelir tuvalet kâğıdı biter. Hepsinin kendi içinde bir kifayet vakti vardır. Alırsınız, kullanırsınız biter. Alırsınız, yer içersiniz, biter tabii olarak.
Bunlar sayılı ve muvakkaten bize kullanmamız, harcamamız ve nihayetinde bitirmemiz için bahşedilmiş imkânlardır.
Biterse imkânlar elverir, az veya çok tekrar alırsınız, kullanırsınız, yersiniz, içersiniz, silersiniz, yine biter. Bu şekilde devam edip gider.
Lakin bittiğinde tekrar yenisini alamayacağımız, yerine koyamayacağımız ve hatta onların yerine koyacak bir şey bulamayacağımız iki şey vardır: sevgi ve saygı.
Küçük büyük ayırt etmeden bütün aile fertlerine dokunan, onları dürten veya tokatlayan iki kutlu değerdir sevgi ve saygı.
İşte bu iki kutlu ve yüce şey biterse evde her şey biter hem de biten hiçbir şeyi yerine tekrar alamayacak, koyamayacak, yiyip içip bitiremeyecek kadar biter.
Bu iki şey biterse eğer, yenisini almak için insanların bütün servetlerini harcamaları bile kifayet etmez maalesef.
Yemeye, içmeye, harcamaya, savaşa, kıtlığa çare bulan insanoğlu hiçbir devirde sevgisizliğe, saygısızlığa çare bulamamıştır ve bulamayacaktır. Zira bu değerler; ekmek, su, para, mal, hatta biten basit bir rulo tuvalet kâğıdı ile bir tutulamaz.
Tedarikin, harcamanın, yemenin, içmenin neresinden döndüğünüzün hiç önemi yok aslında! Sayılı ve muvakkat nesnelerden öteye geçemezler.
Bizlere; kullandığımız sürece bitmeyen, bilakis paylaştıkça daha da çoğalan bahşedilmiş sevgi ve saygı nimetinin her ne şartta olursa olsun elden kaçırmama hissinin devam etmesi gerekir.
Bir gün gelir, evde ve dünyada her şey bitebilir ki bitecektir de! Ekmek bitecektir, aş bitecektir, en mühimi de ömür bitecektir!
Bitmesini, hatta azalmasını bile istemediğimiz bu iki değer, duruş ve hakikat hep olsun, bitmesin ve artsın.
Artsın ki biten her şeyin üzüntüsü, sıkıntısı, vesvesesi ve ne kadar menfilik varsa hepsi bu iki kutlu değerin içine hapsolup kalsın.
Bırakın her şey bitsin evde; ekmek, su, para, mal, hatta tuvalet kâğıdı...
Ama sevgi ve saygı bitmesin kâfi.
Ayhan Özbek/Eğitimci-Yazar
-Ravi, merhume Hicret Arvas annemiz-
Tavuk tarında bile, gizlice zikrin kılar
Gafiller yatar, uyur, yorgan döşek içinde
Horoz der ki, Ya Aziz, bizim de işimiz temiz.
Allah derik, hu derik, kapalı kümesi içinde.
Akbaba der, Ya Hannan, ördek der ki, Ya Mennan
Kaz der ki Ya Sübhan, ulu göller içinde
Bülbül der ki fakirem, bahçelerde şakirem.
Her gün Kur’an okirem, gülü gülzar içinde
Leylek der ki uçarım, Beytullah’a kaçarım
Altı ay kış gezerim, uçsuz çöller içinde
Tuti der ki gülmedim, suçum nedir bilmedim
Çıkıp devran sürmedim, kaldım kafes içinde.
Baykuş der ki ağlarım, tesbih boyna bağlarım
Ahir zaman ağlarım, gözlerim kan içinde
Kirpi der ki toplarım, çalı çırpı saklarım.
Üç yavrum var sen sakla, yeşil çimenler içinde.
Aciz Sultan-Abdurrahman Gök
KILIÇ ARSLAN-II: Türkiye Selçuklu Devletinin beşinci sultanı. Birinci Kılıç Arslan’ın torunu ve Birinci Mesut’un oğludur. İkinci Kılıç Arslan, babasının sağlığında, 1144 senesinde Elbistan meliki oldu. İkinci Haçlı seferinden sonraki savaşlara katıldı. Elbistan melikiyken hâkimiyetini genişleterek, Maraş, Göksun ve Gaziantep’i idaresine aldı. Birinci Mesut vefat etmeden önce, oğullarını, töreye göre, ülkesinin değişik bölgelerinin idaresine tayin etti. İkinci Kılıç Arslan’a Konya düştü. Sultan Mesut, daha sağlığında Kılıç Arslan’ı muhteşem bir merasimle taç giydirip, 1155 senesinde tahta geçirdi. Bütün oğullarına ve komutanlarına da biat ettirdi. Sultan Mesut’un 1156 senesinde vefatıyla, Kılıç Arslan Türkiye Selçuklu Devleti sultanı oldu. Anadolu Selçuklu Devletinin en büyük hükümdarlarından olan İkinci Kılıç Arslan, Anadolu’da millî birliği tesis için çalıştı. Miriokefalon Meydan Muharebesini kazanarak Türkiye’nin Türk yurdu olarak kalmasında mühim rol oynadı. Takip ettiği iskân siyaseti ile Türkmenlerin yerleşik hayata geçmelerini sağladı.
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...