Sizin hikâyenizde neler var?

A -
A +
İnsan neyin ya da kimin hikâyesini ne kadar çok bilirse genelde ona o kadar çok sevgi duyar. Bir belgeselde bir tilkinin bir tavşanı yakaladığını görünce tilkiye kızar tavşana üzülürüz. Tilkinin tavşandan bir parçayı ağzından yavrularının önüne attığını görünce de duygularımızda bir dalgalanma olur.
Uzun zamandır arıcılıkla ilgileniyorum. Yani arıların hikâyesini biliyor sayılırım. Arıların hikâyesinin yarısı kovanda geçtiği için kovanlarında ayrı bir hikâyesi vardır.
Bahar aylarında kovanından ayrılan bazı arıların (oğul) yeni bir kovana alınmasıyla arıların da kovanında hikâyesi başlamış olur.
Kovan için bu oğul kim bilir kaçıncı misafirdir? Bu oğul ev sahibi kovanda acaba ne kadar kalacak? Sonra yeni oğullar gelecek. Kovanın hikâyesi sıcak, soğuk, güneş, kar, yağmur altında; arı oğulların başlangıç ve sonları arasında çürüyüp kullanılamaz hâle gelinceye kadar sürüp gidecek.
Arının hikâyesi ise tek kelimeyle çalışmaktan ibarettir. İster kısa olsun isterse uzun; arının hikâyesi, çiçekle kovan arasında süren bir hayat. Eğer işler yolunda giderse de hikâyenin sonunda kovanda bal biriktirmek var.
İnsan ne kadar çok hikâye bilse de; en iyi bildiği hikâye kendi hikâyesidir. Ne tilkinin hikâyesi, ne de tavşanın… İnsan için başka hikâyeler gerekli olabilir ancak, değerli olan ve sorumlu olduğu kendi hikâyesidir.
Her insanın hikâyesi kendine emanettir. Bu emanetin yani kendi hikâyemizin farkında mıyız? Ya da ne kadar farkındayız?
Mesela, sizin hikâyenizdeki kahraman “Ben kimim?” “Neredeyim?” “Burada ne işim var?” gibi sorularını sorabildi mi? Yoksa hâlâ çiçek kelebek hikâyelerinin peşinde mi sürükleniyor?
Sizin hikâyenizdeki kahraman nelerin peşinde? Sonsuzluğa âşık oldu mu? Yoksa hâlâ, zamanın tüketip batırdığı sahte güneşlere aşk şiirleri yazmakla mı meşgul?
Sizin kahramanınız sonsuzluğu perdeleyen düşmanları ve onların oyunlarının farkına varabildi mi? Yoksa gönlünü yiyip bitirilen, kullanıp eskitilen sahte ve vefasız dostlara mı kaptırmış?
Sahi, sizin hikâyenizde neler var?
 Ve en önemlisi de sizin kahramanınız, hikâyesinin sonu için ne düşünüyor?
           Rağıp Bayraktar
 
 
ŞİİR
 
          Siyaha dair
 
Hayatımız renklerden ibarettir.
Kimine beyazdır
Kimine siyah,
Kimine gri
Veyahut mavi…
Ben siyahı seçtim.
Siyah olmak en zorudur,
Uçsuz bucaksız bir yoldur.
Ölümle hayat arasındaki perdedir
Bir ömür çilenin adıdır siyah.
Hiçbir renk yoktur ki siyah bulaşmasın
Ve siz rengârenk olanlar
Bir gün her şeyinizi yitirdiğinizde
Siyahın ne kadar anlamlı olduğunu göreceksiniz.
                 Veysel Alten
 
              ***
 
                 Vefa
 
Vefa ki insana yakışan duygu,
Hiç kimse yapmasın lüzumsuz kurgu,
 
İyiliği de unutmamak lazım,
Nankörlük yakışmaz hep vefa lazım.
 
Sözün özü şudur vefa olmalı,
Vefasızlık lügatlerde kalmalı,
 
Kim ne yapar, diye dönüp bakmadan,
Vefada ısrara devam bıkmadan…
               Mücahid-i Erzincani
 
 
 
 
ESKİMEZ KELİMELER
 
MAHZUZ: Arapça sıfat "haz duyan, hoşlanan, lezzet alan" anlamındadır. "Nasipli" anlamı da bulunan kelimenin genelde hoşlanmış, haz ve zevk almış, hoşnut  olmuş, memnun kalmış anlamlarında kullanılması daha yaygındı...
Edebiyatta "mahzuz" kelimesini kullanmak açısından “mahzûz olur tabîatim artarsa gaile” yani (meşguliyetlerim sıkıntılarım arttığında karakterim bundan lezzet alır) ifadesiyle Abdülhak Hâmit Tarhan’ı, “Bu basit hâdiseden pek samîmî olarak mahzuzdular” yani (bu basit durumdan gerçekten pek hoşlanmaktadırlar) cümlesiyle Yahyâ Kemal’i, “Bir yenilikle kalpleri nasıl mahzuz ve mesut ettiğini düşünüyor” ifadesiyle de Mehmet Rauf’u örnek gösterebiliriz. [http://www.lugatim.com/s/mahzuz]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.