Koca, suskun bir ev gibi...

A -
A +
 
Çöktü yine karanlıklar, çekildi herkes odasına, sessizlik hâkim oldu koca eve; sustu tüm millet, geceye bir tek gökyüzünün ışıltısı kaldı. Onlar da hissediyor gibiydi… Sanki en çok parlayanı koca sessiz eve yansıyordu. O evde vardı bir şeyler… Darmadağın olmuş bir aile, suskun çocuklar, düşünceli baba, bir yanı noksan anne gibi…
Kim ne diyebilirdi ki babaya derdini bilmeden? Yarasını nasıl sarabilirdi annenin? Peki ya içine kapalı çocuğu kim neşesine kavuşturabilirdi? Hiç kimse… Kim hayata tekrar bağlayabilirdi o aileyi, nasıl eski düzeni oturtabilirdi?
Tek ümitleri yılların zaman içerisinde getireceği mutluluktu bence. Ama ondan da ümidi kesmiş görünüyordu. Eski günlerini arar olmuşlardı. Bir kalabalık sofra, uzun sohbetler, bol kahkahalı saatler ve yaşanmışlıklar anlatılmaz olmuş gibiydi… Dışarıdan pek umutsuz görünüyordu ev halkı. Peki onları hayattan koparan neydi? Uzun süredir kapıları çalınmaz, perdeler açılmaz bir ev hâlini almıştı. Ama eskileri hatırlayınca bir “ahh” çekerdi millet. Dilden dile söylenirdi yaşadıkları… Nice zaman önce vardı neşeleri… Yıllar geçtikçe yıpranmış gibilerdi. Duydum birinden çok güzel itibarlı ailelerden biriydi. Çöküşe geçmişler… Ama mal kaybetmek değilmiş dertleri… Büyükleri eksilmiş başlarından… Kimseye anlatamadıkları için susmuş ev halkı.
Gencecik çocuklar var ev içinde. Bazen sokakta rastlaşırız kaldırmaz kafasını… Yere bakarak yürümesi bile anlatıyor aslında her şeyi… Tabii anlayana… Ben çok üzülmüştüm aslında. Konuşmak istedim birkaç defa. Tepki vermedi. Belli ki hazır değildi. Zorlamadım ama çok üzülmüştüm. Kendi kendime; “Hayat bu” dedim, “kimin ne hale düşeceğini bilemezsin.”
Düşündüm sadece, neden böyleler? Onları kim bu hâle nasıl getirdi? Cevaplar basitti aslında, evde çalışan yok. Ekmek parasını nasıl getireceğini düşünür baba… Anne yarım kalan yanı tamamlamak ister. Durum inşallah iyi olur. Demem o ki pandemi sebebiyle ülkece kapısını kapatmış koca suskun bir ev hâlini almış oturuyoruz...
           Ş. Birecik-Gamze Yavuz...
 
 
ŞİİR
 
           YAĞMUR
 
Hüzünle baktım camdan,
Yağmur rüzgârla dans ediyor bir yandan.
O zaman yapılacak tek şey,
Tüm canlılar kaçar yağmurdan.
 
Hayallerim, düşlerim gibi akıp gidiyor sular,
Sanki ben ağlarım da bulut da ağlar,
Uzattım elimi camdan, elime gelen tek damla,
Umudum gibi kurudu bir anda.
        Hümeyra Nadire İnler- 6. Sınıf Öğrencisi          
 
               ***
 
          BOZKIR
 
Düz bir ufuk bile yok burada,
İçimi tırmalayan sivri dağlar var.
Gökyüzünde uçsa bile kuşlar,
Yuva yapacak bir dal, nasıl bulurlar?
                                   Hakan Özcan
 
 
 
UNUTULMAZ ESERLER
 
SULTANAHMET CAMİİ: Sultanahmet Camii’nin temelinin atılışı bugüne rastlar. 4 Ocak 1609’da… Sedefkâr Mehmet Ağa’ya yaptırılmıştır. 1609-1620 yılları arasında inşa edilen külliye cami, hünkâr kasrı, sıbyan mektebi, medrese, arasta, hamam, darüşşifa (mescit ve hamamı ile), imaret-i âmire (mutfak, fırın, kiler, yemekhane), tabhâneler, han, dârülkurrâ, türbe, sebiller, çeşmeler, dükkânlar, odalar, mahzenler, kahvehane ve evlerden oluşmaktaydı...
Bu yapılardan mahzenler, kahvehane, evler, darüşşifa (hamamı hariç), tabhâneler, hanla bir kısım dükkânlar ve üç sebil günümüze ulaşmamıştır. Külliyede serbest bir yerleşim düzeni görülmektedir. Simetrik olarak konumlanmayan külliye binaları topografya, arsa durumu ve Atmeydanı’ndaki anıtlar dikkate alınarak yerleştirilmiştir.
Külliye binaları ilk bakışta dağınık gibi görünürse de kendi içlerinde fonksiyonlarıyla bir bütünlük oluşturmaktadır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.