Karabatak

A -
A +
Bir hikâye gönderiyorum. Umarım beğenirsiniz. Özellikle çocuklar için fabl niteliğinde kaleme aldığım bu hikâyede karabatak ve balıkları konuşturuyorum. Bakalım minik okuyucularımız ne diyecekler:
Karabatak her zamanki gibi kahvaltı için avlanmaya sığ sulara dalacak ve sudan çıkıp bir kayanın üstünde kanatlarını açıp güneşlenecekti.
Biliyorsunuz balıkçıllar her deniz kıyısında görülebilir. Hatta göl ve ırmakta bile görülebilir. Balıkçıllar suya dalarak balık avlarlar… Yakaladıkları balıkları yutmak için yüzeye çıkarlar.
Bizim balıkçıl yine bir sabah kahvaltısını yapmak üzere suya daldı ama o gün karnında açlık hissetmedi, kahvaltıyı erteledi. Her zamanki zor duyulan sesleri aramaya başladı. Sesler derinlerden geliyordu. Derinlere dik inen kayalıklar boyunca yüzdükçe seslerin şükür tespihleri olduğunu anladı.
Dibi görülmeyen derinlere inmeyi bırakıp kayalıklara yaklaşıp şükür tespihi çekenleri aramaya başladı. Bir de ne görsün su içinde uçmak ister gibi çırpınmaya başladı. Sanki bütün tüyleri yolunmuş gibi hissediyor acı çekiyordu. Gül bahçesi ararken çalılık bulmuştu. Dikenli tellere sarılmış lav içinde sadece kafası gözüken balık şükür tespihi çekiyordu. Karabatak sordu:
-Ey balık bu hâlde neden böyle tespih çekiyorsun?
-Ben o kadar kötü biriydim ki suçlarıma karşılık kat kat derinlerde ceza görmeliydim. Suçlarım aklıma geldikçe daha kuvvetli şükür tespihi çekiyorum.
Karabatak şaşkınlığını üzerinden atıp silkelenip yukarı başka bir balığı dikenli tellere sarılmış üzerine lav damlayıp balıktan süzülüp aşağı damlarken şükür tespihi çekerken buldu. Ona da bu hâlinin ne olduğunu sordu. Balık;
-Ben de çok kötü biriydim. Bir gün durduğum yerde Kur'ân-ı kerim okunmaya başladı. Onu dinledim o sayede bu kadar yüksekte olduğum için şükrediyorum, dedi.
Karabatak yukarıdan farklı bir ses duydu ve yukarı yüzdü, kayalık içindeki özgür balık Kelim-i şehadet getiriyordu sürekli. Karabatak ona da sordu bu hâlini.
O da dedi ki: Ben de çok kötü biriydim. Bir gün bir anlık kalbime gelen imanlı nurdan Kelime-i şehadet getirdim...
         Recep Akın
 
 
 
ŞİİR
 
                    Alınır
 
Gönül bir gonca gül bağına girer,
Basar sinesine gülünü derer,
Yâr olmadan sanma murada erer,
Murat denen yâr gülünden alınır.
 
Söndürmüş yürekte mor kandilleri,
Uğruna yol ettim uzak illeri,
Ben neyleyim türkü diyen dilleri,
Murat denen yar dilinden alınır.
 
Viraneye döndü kimsesiz barkım,
Ömür su misali çıkıyor kırkım,
Kalmadı divane âşıktan farkım,
Murat denen yâr elinden alınır.
 
Bulutlar küskündür topraklar yasta,
Dere akmaz olmuş, çağlayan hasta,
Pınarlar kurumuş, oluklar pasta,
Murat denen yâr selinden alınır.
 
           Mustafa Sinan Ay-Isparta
 
 
 
GÜZEL YURDUMUZ
 
VAN: Dünyanın hâlâ yaşanılan en eski kentlerinden biridir. Doğu Anadolu bölgesinin Yukarı Murad-Van bölümünde yer alan bir ilimizdir.
Van Gölü kenarında bir sayfiye şehri olan (Tuşba) Turuşba’yı Urartulu kumandan Van, imar etmiştir. Zamanla Turuşba ismi yerine Van ismi kullanılmaya başlanmıştır. Van şehrini ilk kuran Asur Kraliçesi Semiramis’tir ve annesinin ismini vermiştir. 1500'lü yıllardan itibaren Türkler ve Ermenilerin sükûnet içinde yaşadığı bir yer olmuştur. Ancak 1850'den sonra şehir içinden tehlike çanları çalar. Van'da huzur ortamı bozulmaya başlar ve şehir uzun süreli bir kâbus içine girer. Birinci Cihan Harbinde 20 Mayıs 1915’te Ruslar Van’ı işgal etmişlerdir... 2 yıl 10 ay 13 gün süren bir işgalden sonra Türk ordusu 2 Nisan 1918’de Van’ı tekrar bu işgalden kurtarmıştı.
Cumhuriyet devrinde Van aynı ismi taşıyan ilin merkezi oldu. 1950’den sonra hızla gelişmeye başladı. Günümüzde Van yine yaşayan herkesin eski yıllarda olduğu gibi huzur ortamında birbirine saygı ve sevgi gösterdiği her geçen gün gelişen güzelleşen bir şehrimizdir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.