İbrahim Efendi Konağı'ndaki iftarlar -2-

A -
A +
“Hele iftar sofralarından kalkıp da ağırlaşan vücutlar bir kenara çekilince, tütünle kahve, bu donuklaşmış kafalara ve yükünü tutmuş midelere deva gibi gelirdi.
Amma fazla gevşeyip oturacak, yârenliğe dalıp işi uzatacak vakit de pek olamazdı. Zira yatsı ezanı okunur okunmaz, abdestler tazelenir ve teravih hazırlığı başlardı. Bazıları camilere gider, bazıları da namazlarını evlerde yalnız veya cemaatle kılarlardı.
Eski insanlar namazlarını vaktinde ve bilhassa cemaatle kılmaya dikkat ve itina gösterirlerdi. Cami, kalabalıkların en kolay ve en samimi bağlarla sosyalleşebildikleri ve kendi aralarında bir aşinalık alışverişi edip manevî bir köprü kurdukları bir mahaldi. Öyle ki, insanoğlu kendi kendini madde âleminin günlük yoğunluğundan, iş gibi yemek içmek, uyku gibi mekanik esaretinden bir manevî istiklal bölgesinin huzur ve emniyetine atmak suretiyle hürriyete iltica ederdi.
Namazdaki teslimiyet, kulun kendini inkâr etmesi veya nefy eylemesi (yasaklaması) değil; belki bindiği gemi batarken, ya da ateş hattında kurşunlar tepesinden yağarken dahi onu, rahatlıkla Hakk'ın huzurunda tutabilen hudutsuz kudretti.
Ramazan ayında İstanbul'un hemen her konağının bir köşesi, bir çeşit mescit hâline konurdu. Otuz ramazan, teravih kıldırmak üzere güzel sesli bir imam tutulur ve konak halkından başka, civardan isteyen herkes, camiye gidecekleri yerde buraya gelebilirlerdi.
İbrahim Efendi’nin konağı da gelenek icabı bu teamüle uygun hareket ederek, selamlığın büyük salonunu teravih namazına tahsis ederdi. Hareme geçen mabeyn kapılarının önüne birer paravana nur ve her iki salona da sırma, kasnak, anavata (isimli gergef üzerine işlenen nakış), dival işlemeli ipek arakiye ve yazma seccadeler serilirdi. Her iki rekâtta salevat getiren güzel sesli müezzinler ve ilahicilerin de iştirakiyle ilahîler okunur mağfiret ayının bu toplu ibadeti ile yürekler yumuşar, bir hafiflik, bir huzur ufkuna doğru kayan gönüller, iyilik kabulüne ve güzellik zuhuruna elverişli bir zemin hâline gelirdi.”
        Gönderen: İbrahim Bolatoğlu
 
ŞİİR
 
    DÖRT MEVSİM DARENDE’M
 
Baharda renklenir, çiçek açar bağların,
Kaynakları doldurur, uyuklayan pınarlar.
Kengerin sütü akar, çiğdemlenir dağların,
Gelin olur Darende’m, ebruli çiçek takar.   
 
Yaz ile hasat başlar, dut dalında ballanır,
Üzümler salkım salkım, hası Şabik karası.
Maşara külbelenir, bostan boy boy dallanır,
Mişmiş yetmiş Darende’m, çil çil altın kayısı.
 
Güz hazırlık mevsimi, bahçede hızar sesi
Zahire dizmek için, döner değirmen taşı.
İnce açılır yufka, gevrek olur destesi,
Yaprak döker Darende’m, sararır Bağlarbaşı.
 
Kış kapıya dayanır, zemheri çetin olur.
Sofanın muhabbeti, bağrı korlu iskemle,
Etrafında büyükler, adına kürsü derler.
Karbeyazdır Darende’m, kristal ve aheste.
 
                                  Sevgi Korkusuz
 
 
UNUTULMAZ KAHRAMANLIKLAR
 
GEMİLERİN KARADAN YÜRÜTÜLMESİ: Kaynakların belirttiğine göre, Fatih Sultan Mehmed hep İstanbul’un fethini düşünüyordu. Evliyanın işaretleri, keşif ve keramet sâhiplerinin sözleri ile o bu fikri tamimiyle benimsemişti. Padişahın gece-gündüz huzuru kaçmıştı. Yatağına girer kalkarken, sarayında ve dışarıda gezinirken kafası hep İstanbul’un fethi ile meşguldü. Yalnız veya maiyetiyle (yanındakilerle) gezintiye çıktığında da yine fethi düşünür, istirahat ve uyku bilmezdi. Elinde kalem ve kâğıt daima İstanbul’un haritası ile uğraşırdı...
Yine bir gece aynı düşünceyle uykusu kaçmış, veziri Çandarlı Halil Paşayı gece yarısından sonra konağından sarayına çağırtmıştı. Böyle gece yarısı vakitsiz çağrılmaktan endişelenen yaşlı vezir, padişahın huzurlarında eğilerek özürler dilemiş, padişah da endişe ve telaşının yersiz olduğunu belirterek, İstanbul’un alınması için oturup konuşmaya çağırdığını bildirmişti. Nihayet İkinci Mehmed, 23 Mart'ta ordusuyla Edirne’den hareket etti. Kuşatma 6 Nisanda başladı. 18 Nisan'da İstanbul adaları alındı. 22 Nisan gecesi Türk donanması karadan Haliç’e indirildi...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.