Türkçeden 'Tarzanca'ya tarihî seyir! -2-

A -
A +
Türkçeyi belki iyi niyetlerle başlayan ayıklama hareketi bize ne getirdi? 
Ders kitaplarında, İstiklal Marşı'nın altına kelime karşılıkları eklendi. Yani bu vatanın garip nesli "Millî Marş"ı okuyamayacak bir duruma getirildi, neredeyse kimliksizleştirildi!
"Anaç"lardan "andaç"lara,"sorunsal"lardan "ortam"lara giden bir uydurmaca "süreç"ini şimdilerde geride bıraktık. Fakat daha büyük istilaya maruz kalınacağı yoktu belki aklımızda. 
Türkçe tıpkı yirminci asırda uydurmaca belasına nasıl maruz kaldıysa, bugün de İngilizcenin her koldan saldırısıyla resmen pâyimal (ayaklar altında) hâle gelmektedir. 
Evet, "gerçek" uğruna "hakikat"ten vazgeçiremediler belki Türkçeyi. Fakat maalesef nesillerin ruhu uydurmaca furyasına -baskıyla bütünleşen taassup devrine rağmen cılız sesle de olsa- karşı Türkçenin asırların süslediği şuh eda ve ahengini muhafaza etse de güzel dilimizin yarınını koruyacak kudrete takat getiremediler. 
Bakınız, Türk halkı yaşadığımız çağın ikinci çeyreğinden itibaren "sempati, entegre, kargo, linç, film, kovboy, trend, illegal, kek, kokteyl, tribün, spesifik, spontane, online..." gibi kelimelerin İngilizce olduğunun dahi farkında olmayacak, sonlarına bir fiil dahi eklemeyecek, Türkçenin düşüşü tarih boyunca Türklerin en büyük rakibi olan İngilizlere nesillerini teslim edecek. 
İnanın kaybolan sadece "Spontane gelişen spesifik linç"lerle kahredilen Türkçe savunucuları olmayacak, her biri birer "dünyalı olma sevdalı" kuşaklar, "Bir zamanlar Türkçe de varmış" diye kahkahayla haykıracaklar ve "Tarzanca"yla mağrur bir tıynete bürüneceklerdir. 
Türkçeyi kurtarmakla Türkiye'yi kurtarmak arasında bir fark olmadığı Peyami Safa'nın yarım asrı aşan şu tarihî sözleriyle daha iyi anlaşılacaktır:
"Bir milleti yok etmek isterseniz askerî istilaya lüzum yoktur. Ona tarihini unutturmak, dilini bozmak, dininden soğutmak ve dolayısıyla manevi değerlerini, ahlâkını soysuzlaştırmak kâfidir." 
Bu cümleler muhakkak okulların giriş duvarlarına kazınmalı ve Türk'ün dili yok olmaya yüz tutmadan tez elden yeniden ihdas edilmeli, yeniden ortaya çıkarılmalıdır. Aksi takdirde enkaza çevrilen nesil, zevk ve iştiyakla 'Tarzanca'ya dört elle sarılacaktır!
          Cüneyt Akçatepe
 
 
 
ŞİİR
 
        Gül yüzlüm
 
Güzelliğini yazmaya çalıştım,
Kalemim ağladı,
Sayfalar karardı,
Ruhum sanki bedenimden ayrıldı.
 
Sensizlik zindan oldu,
Öyle bir zindan ki,
Seni düşündükçe o bile güzel
Bir baksan bana aslında,
Karanlığım çıkacak aydınlığa.
 
Son sayfama,
Son umudum ile
Yine seni yazdım;
Yine yetmedi.
Yine anlatamadım seni,
Hoşça kal gül yüzlüm...
Son kez hoşça kal
 
Turan Habil Koçak (Gecelerin Şairi)
Mersin/Akdeniz
 
 
 
UNUTULMAZ İSİMLER
 
PEYAMİ SAFA: Son devir, meşhur Türk yazar ve romancısıdır. Psikolojik roman tarzının Türk edebiyatındaki öncü ve güçlü ustalarındandır. 1899 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Servet-i Fünun şairlerinden İsmail Safa’dır. İki yaşında babasını kaybetmesi yüzünden düzenli bir eğitim görmemiştir. 13 yaşında ilk yazı denemelerine başlamıştır. 15-19 yaşları arasında öğretmenlik yaparken Fransızca da öğrenmiştir. Edebiyat, felsefe, tarih, psikoloji sahalarında o yaş içinde bile fevkalâde sayılacak bilgiler elde etmiştir. 19 yaşında başladığı gazeteciliğe ölümüne kadar devam eden Safa, belli başlı bütün gazetelerde fıkra ve makaleler, tefrika romanlar yazmış, kalemiyle geçinmiştir. 15 Haziran 1961’de beyin kanaması sonunda vefat eden Peyami Safa’nın mezarı Edirnekapı’dadır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.