Az gitmiş uz gitmiş -1-

A -
A +

Eğitim öğretimin amacı, öğrenmeyi öğrenmektir. Yani artık tedavülden kalkmış bilgileri ezberleme yerine, temel bilgi kaynaklarını anlama, yorumlama ve yeni bilgilerle bilimi yakalayan ülke olmaktır. Bu hedefi gerçekleştirecek kurumlar da ortaöğretim ve yükseköğretim kurumlarıdır. Bunun en önemli şartlarından biri de şüphesiz millî ve evrensel literatürü takip edebilmek için ana dilini ve en az bir yabancı dili iyi derecede bilmektir. Eskiden, ilim ve sanat dili olan Arapçayı ve Farsçayı iyi derecede bilmek, okumuş sayılmanın şartı idi. Hatta bu iki dile yabancı dil gözüyle bakılmazdı. Bu nedenle İmamı Gazali hazretleri ve hatta Birunî, İbni Sina da, Yunanca ve Latince gibi dilleri ana dilleri gibi bilirlerdi. Şairlerimiz Türkçeden başka Arap ve İran şairleriyle yarışırlardı.

Büyükler “İmin başı soğan gibi acı, sonu baldan daha tatlı olur” demişlerdir. Türkiye'de istisnalar hariç bu anlamda ilmin sonunu görebilen kimsenin olduğunu düşünmüyorum. Bir hocamız Mısır’da El-Ezher Üniversitesinde lise kitaplarının okutulduğunu anlatmıştı. Ben de üniversiteye başladığım zaman çok büyük hayâl kırıklığına uğramıştım. Çünkü bütün dersler lisede gördüğümüz derslerin aynısıydı. Yeni bir şey öğrenmiyorduk. Arkadaşlar arasında üniversitemiz için yüksek lise esprisi yaygındı. Maalesef sınıflar, okullar büyüdükçe bilgiler yerinde sayıyor. Eskilerin bir sözü var, malum, “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur." Bizim işimiz tam da buna benziyor. Oysa bu söz o zamanlar af edersiniz geri zekâlı anlamına geliyordu. Şimdilerde ne kadar zeki olursa olsun hiç kimse “bina”yı geçme şansına sahip değil. Şimdilerde sınıf atlıyorsunuz ama maalesef ders atlayamıyorsunuz. İlkokul ikinci sınıfta öğrenmeye başladığınız imla ve noktalama kurallarını yıllarca gördüğünüz hâlde öğrenemiyorsanız, emin olun aynı bilgileri, hangi bölümde olursanız olun, üniversitede de görmek zorundasınız.

Bazen “eğitim adı altında akıl almaz paralar harcayarak insan ömrü törpülüyoruz” düşüncesine kapılıyorum. Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Dönüp arkasına bakmış, bir arpa boyu yol gitmiş...

           İdris İspiroğlu

 

 

 

ŞİİR

 

    Dur ey ateş, celallenme!

 

        -Orman yangını şehitlerimize-

İzin ver buluşsun mavi yeşilliklerle

İzin ver ağlasın gök yanan bülbüllere

Semaya yükselen acı çığlıklar

Sussun zikretsin sessiz melekler

 

Yanıyor ciğerlerimiz, iliklerimiz

Biz çaresiz kaldık, bitti gücümüz

Ağlıyor orman sakinlerimiz

Sen ol dersen olur, oldur Ya Rabbi!

 

Türkiye’mdir, cennetimdir, yaktı canını.

Günahsız masum yılkılar döktü kanını.

Bunca ağıt duaya kayıtsız kalmaz,

Sen ol dersen olur, oldur Ya Rabbi!

 

Yangıncılara su taşıyan masum genç çocuk

Serinlettin, ferahlattın gönül erlerini.

Ab-ı hayat ikram etsin sana melekler,

Allah hayrını kabul eyledi.

 

Bre ataş! Sen sobada ısı için gereksin.

Vah ataş! Sen ocakta yemeksin.

Ya ataş! Dur artık celallenme!

Allah aşkına dur daha fazla döndürme

                                           Vâreste

 

 

UNUTULMAZ KELİMELER

 

MEDRESE: Sözlükte “okumak, anlamak, bir metni öğrenmek ve ezberlemek için tekrarlamak” anlamına gelen ders (dirâse) kökünden bir mekân ismidir. İlk medreselerin ne zaman inşa edildiği hususunda farklı görüşler bulunmaktadır. Medrese ve zaviyelerin Türkistan ve Horasan’da İslâmiyet’in Türkler arasında yayılmasında önemli hizmetleri olmuştur. Medrese denilince daha çok, Alparslan’ın ve ardından oğlu Melikşah’ın veziri olan Nizâmülmülk tarafından Nîşâbur ve bilhassa Bağdat’ta açılan Nizâmiye medreseleri akla gelmektedir. Bunların yanında Merv, Herat, Belh, Basra, İsfahan, Âmül, Musul, Cizre ve Rey gibi şehirlerde de Nizâmiye medreseleri inşa edilmiştir. Bunların başta gelen özelliği hoca ve talebelerin barınacağı odalarının bulunmasıdır. [https://islamansiklopedisi.org.tr/medrese]

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.