Türk cumhuriyetlerinde birlik arayışı

A -
A +
“Sovyetler Birliği’nin dağılması ve yeni bağımsız devletlerin kurulması, bağımsızlığın bir gereği olarak dolaylı da olsa her cumhuriyeti kendi başına kimlik arayışına itmiştir.
Siyasi bağımsızlık, bir ulusun kendine has bilincinin Sovyet ideolojik etkisinden bağımsız, tarihi ve kültürel açıdan yayılmasını gerektirmekteydi. Ulusal devlet adamlarının yeni devlet sisteminin ve birliğin simgesi hâline getirilmesi söz konusu sistemin sağlamlaşmasına ve Sovyet mirasından vazgeçilmesine yardımcı olacaktı. Bölge ülkelerinin hepsinde şehirlerin, idari bölgelerin, sokakların meydanların isimleri ulusal devlet adamlarının adları ile değiştirilmiştir. Tüm ülkelerde “Kazaklaşma”, “Özbekleşme”, “Kırgızlaşma” vb. şekilde ortaya çıkan ulusal özgünlük düşüncesi hâkim olmuştur. Hatta resmî tarihler geçmişe yeni yorumlar getirerek yeniden yazılmıştır. Öğretim sisteminin ana dile geçmesi ve devlet dilinin yayılması gibi konular da yeni boyut kazanmıştır. Orta Asya Birliğinin önündeki başka bir engel de Rusya tarafından burada yaşayan halkın şuur altında birbirine karşı oluşturulan olumsuz psikolojik durumdur. Dolayısıyla bu da bölgedeki muhtemel bir bütünleşme hareketinin önünde önemli bir engel olarak görülmektedir. Bütün iç engellere rağmen gerek günümüzde tüm dünyayı etkisi altına alan küreselleşme politikaları bölgede oluşan boşluğun doldurulması Orta Asya Birliğini mecburi kılmaktadır. Dil, din ve soy birliğinin yanı sıra bu cumhuriyetlerin kültürel, yapısal ve kurumsal benzerlikleri paylaşmaları ve böylece bir birliğin oluşumu her ülke için büyük avantajlar sağlayacaktır. Ancak gerek bölgede çıkarları bulunan dış güçler gerekse bölge ülkelerinin bu konuda bazı tereddütlere sahip olmaları ve büyük düşünememeleri bu birliğin yakın bir zamanda oluşumu önünde en büyük engeldir.  Ne var ki zaman geçtikçe, Rusya Federasyonunca Orta Asya’nın önemi tez anlaşılmıştır. Ve elinden çıkardığı bu topraklara yeniden nüfuz edebilmek için gayret göstermektedir.          Elif Azra Çelebi
    ŞİİR           Bu âlem...   Ey insanoğlu! Ses ver, ölü gibisin. Ve hatta Ölü bile yaşar kendi içinde, Ölü bile değilsin. Nefes alıp vermede değil marifet, Her gönüle girebilir misin? Nar yoluna, yâr yoluna Candan öte İz sürebilir misin?   Bırak hesabı, boyunu enini, Gör suyun en derinini. Taht ellere kalsın. Yükle sırtına alıç heybeni.   Vardır elbet bu işte bir eğri, doğru Tükenmez sanırsın hep bedendeki soluğu, Bak âleme, sebepsiz var mı bir şey? Her şey dediğin ömür, Aslında hiçbir şey…                Murat Kıraç     GÜZEL DİNİMİZ   İSLAM DÎNİ: İslam dini, bütün hurafelerden, efsanelerden temiz olan, yalancıları reddeden, insanları günahkâr değil, bilakis Allahü teâlânın kulu olarak kabul eden, onlara hayatta çalışma ve iyi yaşama imkânını veren, beden ve ruh temizliğini emreden bir dindir. İslam dininin esası, BiR olan Allahü teâlâ ile onun Peygamberi, bizim gibi bir insan ve Allahü teâlânın sevgili kulu olan Muhammed aleyhisselâma inanmaktır. İslam dininde Muhammed “aleyhissalâtü vesselâm”, (Masum) kusursuz bir insandır. Allahü teâlâ onu kendi emirlerini insanlara bildirmek için seçmiştir. İslam dini, bütün Peygamberleri kabul ve tasdik eder “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” Bunların hepsini sever ve hürmet eder. Esasen eski din kitâblarında ve hakiki Tevrât ve İncîl’de bir son Peygamberin “aleyhissalâtü vesselâm” geleceği yazılıdır. Muhammed aleyhisselâm en son Peygamberdir ve ondan sonra bir daha Peygamber gelmeyecektir. [Herkese Lâzım Olan Îmân, s.133]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.