Efsane iki dizi -2-

A -
A +
 
 
Geçen sene, insanların çok ilgisini çeken, reyting rekorları kıran ve yepyeni bir konu ile ekranlara merhaba diyen bir dizi daha başlamıştı. Herkesin tahmin ettiği üzere “Yargı”dan bahsediyorum. Bana kalırsa, geçen senenin en iyi çıkış yapan dizisi kesinlikle "Yargı"dır. Dizi,  oyuncu kadrosuyla, akıcı senaryosuyla ve aksiyon dolu sahneleriyle bir anda genç yaşlı herkesin ilgi odağı olmuştu. Ben, dizinin ilk bölümlerini izlediğimde, pandemi  illetiyle cebelleşiyordum ama diziyi izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Sabırsızlıkla ikinci bölümün yayın gününü bekledim. Hikâye, 13. Bölüme kadar mantık çizgisinden dışarı hiç taşmadı. 14. Bölümden sonra hikâyenin gidişatında, birtakım hatalar ortaya çıktı ama daha sonra senaryo tekrar toparlandı. Kanal, izleyiciyi bir şekilde elinde tutmayı başardı...
Dizinin ilerleyen bölümlerinde, birtakım hukuk kuralları, adaleti yanıltma çabaları, kanıt toplama yöntemleri gibi konularda izleyiciyi aydınlatan birçok bilgi, ortaya konuldu. Bence hikâyeye seyir keyfi veren de buydu. Dizi, sezon finaline yaklaşırken, senarist ekibi, izleyicinin merakını ayakta tutmak adına, zamanı altı ay kadar ileri sararak başrol oyuncusunun trajik bir şekilde öldürüldüğünü gösterdi. Üstelik katil, diğer başrol oyuncusuydu. Bana kalırsa senaryo, bu cendereden başarıyla kurtulursa dizi devam eder. Yoksa sonu “Masumlar Apartmanı” gibi olur. Sezon sonuna doğru izleyiciyi kaybeder.
Geçenlerde, Türkiye gazetesi yazarı Fatih Selek’in şöyle bir yazısını okumuştum. “Bu pahalılıkta, sinema ve tiyatroya gidemeyen, internet ortamında yayınlanan paralı kanallara abone olamayanların en büyük tercihi hâlâ televizyon…” Kesinlikle çok doğru bir tespit… O yüzden, eylül ayında yeni yayın döneminde, özellikle topluma faydası olmasını umduğum değişik konularda, içinde mümkünse vurdu kırdı silah vb. gibi insanlara huzursuzluk verecek değil aksine ilgisini çekecek dizilerin yapılmasını bekliyorum. Her kim böyle dizilere devam ederse emin olun seyirci, onları yalnız bırakmaz.
            İhsan Ağır      
 
 
ŞİİR
 
     TİTRER DUDAKLAR
 
Dokunmayın bana ağlayacağım,
Dertlerim başımdan büyüktür benim.
Sular seller gibi çağlayacağım,
Sırtımda ağırlık tonca yük benim.
 
Yalvardım doktora sır gibi saklar,
Manalı manalı bakar çocuklar.
Bir türlü söylemez titrer dudaklar,
Beynimde fırtınalar kopuyor benim.
 
Hemşireler elde dosya geziyor,
Derler ki: ‘Burada rapor yazıyor’
Yüzüme bakanlar dudak büküyor,
Anladım ki pilim bitiyor benim.
 
“Külli nefsin zâikatü’l-mevt” diyor,
Her nefis bir gün mevta olacak.
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun
Bu âyetlerden haberim var benim.
 
Etrafıma bakıyorum şöyle bir,
Eceli gelenler mutlak ölüyor.
Vadesi dolmayan vaktini bekler,
Anlaşıldı daha vaktim var benim.
 
Süleyman Usta’yım ben de hastayım.
Buz gibi terlerim ve ataştayım.
“Sıram geldiğinde” demem işteyim,
Dilim kelimeyi tevhit söylesin benim.
 
          Süleyman Usta/Espiye-Giresun
 
 
TARİHTEN BİR YAPRAK
 
NİĞBOLU ZAFERİ: Osmanlıların Avrupa’da ilerlemelerinden sonra, sıranın kendilerine geldiğini anlayan Macar Kralı, öteki Avrupa devletlerinden yardım istedi. Bunun üzerine Fransa, İngiltere, Almanya ve diğer ülkelerin askerleri Macaristan’da toplandılar. Bu ordu, Türkleri Avrupa’dan çıkarmak için harekete geçti. Geçtikleri yerlerdeki halka zulmederek ilerleyen Haçlılar, Niğbolu Kalesi’ni kuşattılar. Yıldırım Bayezid Hân, bunu duyunca ordusunun başında hemen harekete geçti. Kaledeki Türk askeri çok azdı. Ancak kale komutanı Doğan Bey, çok değerli bir komutandı. Kaleyi teslim etmeyerek Yıldırım Bayezid’e zaman kazandırdı. Osmanlı Ordusu kısa zamanda Niğbolu önlerine geldi. Burada 25 Eylül 1396 günü tarihin en büyük meydan savaşlarından biri yapıldı. Osmanlı ordusu tarihe geçecek bir zafer daha kazandı.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.