“Başlarım siyasetinize” diyecek kimse yok mu?

A -
A +

Kandil’in siyasi bürosu HDP’nin karşısına ilk Hacire Ana dikilmişti Diyarbakır’da.

Sonra 17 yaşındaki oğlu Suriye’ye kaçırılan Fevziye Çetinkaya geldi peşinden.

Dağ gibi yürekle meydan okudu HDP’lilere;

Fakir fukaranın çocuğu dağda, bunlar koltuklarda. Size verecek çocuğumuz yok. Başlarım sizin Kürdistan davanıza…”

İşte bu haykırış başka anaları ve aileleri de cesaretlendirdi –ki bir kısmı evladına kavuştu.

Aynı mutlu haberi bekleyenler 2,5 yıldır pes etmeden nöbette.

Üstelik sadece Diyarbakır’da değil, daha birçok şehirde HDP/PKK’ya karşı eylemler tertiplenmekte.

Dün Hakkarili aileler çağrı yapmış;

Bir umutla baş kaldırdık. Çocuklarımızı kurda kuşa yem etmeyeceğiz, kazanacağız. Artık susmayın, sesimizi daha gür duyuralım.

***

Ateşin düştüğü yerde haykırışlar böyle.

Ya zehirli siyasetin bulaştığı alanlar!…

Daha önce de yazmıştım; 2020 başında Diyarbakır ziyaretimizde olanları.

Ülke sevgisinden, PKK’ya nefretinden şüphe etmediğimiz insanlar bile Diyarbakır Anaları ile birlikte görünmemeye, yakınlık duydukları CHP tabanından alacakları tepkiden korkarak azami hassasiyet gösteriyor, o analara “yanınızdayız” demeye dahi çekiniyor.

Son örnek; Altın Portakal Film Festivali ödülleri oldu.

Tamer Karadağlı, üzerine saldıran terör sevici sanatçı-siyasetçi tayfasına ağızlarının payını verdi.

Helal olsun!

Bize işte bu dik duruş lazım.

Şimdi ‘suskun’ çoğunluğa sözüm;

Birileri sizin oylarınız üzerinizden PKK’ya özerklik vermeyi, sayıları hızla tükenen PKK’lıları kurtarmayı, dibimizde İsrail devleti kurmayı hedefliyor olabilir.

Anlamadığım şu; CHP tabanının kahir ekseriyeti, “Kürdistan” hayali kuranlarla aynı görüşte değil, hatta tam karşısında.

Peki bunca şeyi gördüğünüz hâlde bu suskunluk niye?

Mesele sadece siyaset ise bu nasıl tehlikeli bir atmosfer, farkında mısınız?

Her şeyi geçtim; PKK 40 yıldır hiç mi canınızı acıtmadı, onca şehide hiç mi üzülmediniz, evladını teröre kaptıran o anaların, babaların gözyaşı hiç mi vicdanınızı kanatmaz?

İçinizde “Başlarım sizin siyasetinize” diyecek hiç kimse yok mu; neredesiniz?

 

*********

 

Faiz kadar dolar da önemli

 

Gerçek şu; ne olduysa “One minute” sonrası oldu.

Nitekim bunu Cumhurbaşkanı'mız da söyledi.

Erdoğan’ı devirme süreci fiilen başlamadan önce faizi Cumhuriyet tarihinde ilk defa yüzde 4,5’e, enflasyonu yüzde 7’ye indirmiştik.

Bu rakamlar açıklandıktan hemen sonra Gezi başladı, akabinde hadiseler katmerlenerek devam etti.

Bugün siyasette hükûmeti ekonomiden vurmaya kalkanlar, o karanlık müdahalelerin tam destekçileriydi.

“Faiz lobisi” kavramı işte bu dönemde gündemimize oturdu ve bunlarla mücadele başladı.

Kastedilen aslında, birçok ülkeye ‘silah kullanmadan’ operasyon çeken “ekonomik tetikçiler”di.

Ve bu defa hedefte Türkiye ve Erdoğan vardı.

***

Gelelim bugüne…

Muhalif bir gazete, dün son üç yılın rakamlarını vermiş.

Yayınladığı son üç yıllık fiyat artışları şöyle;

Doğalgaz yüzde 97,

Elektrik yüzde 66,

Benzin yüzde 28,

Enflasyon yüzde 27.

Yayınladıkları tabloda, aslında Türkiye’nin başarısını gösteriyorlar, haberleri yok.

Sadece sene başından bu yana ABD’de enflasyon yüzde 1,4’den yüzde 5,4’e yükseldi.

Yani, neredeyse dört kat artmış.

Aynı şekilde Avro bölgesinde ocak ayında 0,9 olan enflasyon yüzde 3’e geldi.

Bu da yüzde 233 artış demek

Bizde rakam yüzde 27.

Ben yazmıyorum, kendileri yayınlamış.

***

Bu tabloya rağmen, Türkiye’de enflasyonun zaten yüksek olması, beraberinde gelen artışlarla can acıtıyor.

Yani bizde 20 lira olan bir ürün, yüzde 50 artışla 30 liraya çıkınca, Amerikalının 1 dolara aldığı bir ürünün 5 dolara çıkmasından daha fazla etkili oluyor, çünkü alım gücümüzü daha fazla vuruyor.

2013’de yüzde 4,5’e indirdiğimiz faiz ve yüzde 7’ye düşürdüğümüz enflasyonu azdırmak için son 8 yıldır Türkiye düşmanlarıyla, “ekonomik tetikçilerle” saf tutanlar, bu da yetmezmiş gibi darbe girişimlerini geri püskürtenleri tehdit etmekten geri kalmayanlar bugün utanmadan iktidara gelmekten ve ekonomiyi düzeltmekten bahsediyor (!)

Bunlar problemin bir yüzü, zaten onlardan bir beklentisi olan varsa aklına şaşmak lazım.

Fakat, bizi asıl hükûmetin bu canavarlarla mücadelesi ve savaşın gidişatı ilgilendiriyor.

***

Evet, faiz önemli ancak, dolar da enflasyonu ve alım gücümüzü faizden daha fazla etkiliyor.

2013’de, Gezi olayları başlamadan önce 1,85’ler dolayında seyreden dolar şimdi 9,20 liranın üzerinde bir değere sahip.

Bu, ihracatımız için önemli bir gelir artışı olabilir ama öbür taraftan iğneden ipliğe her şeyin zamlanması ve doğrudan halkın fakirleşmesi demek.

Ve daha kötüsü, dünyanın tedarik krizi ile birlikte buhrana sürüklendiği böylesi bir dönemde, bizim bu canavarla baş etmemiz gerek.

Eğriyi-doğruyu iyice konuşup, üzerinde etkili çözümler bulmazsak, Türkiye, bunca problemin üzerine bir de siyasi bunalıma sürüklenir ki, Allah muhafaza!

Dostça şu tespitleri paylaşmak isterim;

2002 yılında 35 milyar dolar olan Türkiye'nin ihracatı, 2010 yılında 115 milyar dolara çıkmıştı. Üstelik bu süreçte ihracata, dolar kurundan da ‘sıfır destek’ vardı, buna rağmen bu yükseliş başarıldı.

- 2013'ten beri dolar kuru neredeyse 5 kat artmış. İhracat ise hâlâ 200 milyar dolarlarda... İki kat bile artmamış. Neden? Bu başarı o dönemin bakanı Kürşat Tüzmen’e mi aitti? Öyle ise bugün niye göreve çağrılmıyor?

2003 yılında yüzde 29 olan faiz oranları, yıllar süren istikrarlı ve öngörülebilir politikalar ve yabancı yatırımcıların da ülkeye hızla girmesiyle, 2010 yılında tek hanelere yaklaşmış, 2013’te de yukarıda bahsettiğim orana inmişti. Şimdi neden başaramıyoruz?

- Son bir yıla bakalım. Mart ayında TCMB Başkanı Naci Ağbal görevden alınmadan önce dolar 7 TL'nin altına gerilemişti. Yabancılardan pozitif raporlar geliyor, TL'ye güven artıyordu. Çarşı-pazar, mal-mülk fiyatları yataya geçiyor, enflasyon beklentileri sakinleşiyordu. Ama TCMB Başkanı değişiminin ardından tablo tersine döndü. Bunun olacağı beklenmiyor muydu?

“Faiz mi, dolar mı?” noktasına dönelim. Dolar bu kadar fırladı, faizi sadece yüzde 19'dan yüzde 18'e indirebildik. Yani kurlar tırmandı, faiz de yine yüksek kaldı. Açıklanan enflasyon da yüzde 20'ye koşuyor.

- Mart ayında 70 bin TL'yi dolara yatıran, bugün 22 bin 500 TL kazanıyor. Aynı süreçte 70 bin TL ile mevduatta bekleyen, 7 bin TL getiri elde edemiyor. Yani faiz kaybettirmiş, dolar kazandırmış! Burada “önceliklerimiz” konusunda bir yanlışlık yok mu?

***

Ekonomiden çok anlamam ama, bilenlerle konuşuyorum.

Söyledikleri şu;

Bugün geldiğimiz noktada, gıdadan enerjiye kadar ithalata bağımlı olduğumuz kalemlerde, dolardaki yükselişten kaynaklanan fiyat artışlarının önüne geçemiyoruz.

Son 1 ayda sadece akaryakıta gelen zamlar ortada. Kış öncesi herkes elektrik ve doğalgaz faturalarını düşünüyor.

İthal girdi ile mal üreten sanayici de, mamul fiyatlarına kur farkı kaynaklı zam yapıyor, bir de böyle enflasyon ithal ediyoruz. 

Tamam, dolardaki yükseliş sanayiciyi ve ihracatçıyı motive ediyor, yükselen ihracat ekonomimize olumlu yansıyor ama…

Bir tarafı yaparken diğer tarafı da ihmal edemeyiz.

Sokakta kim ile konuşsam faiz oranına bakan yok, vatandaştan esnafa, iş adamına kadar herkes dolara bakıyor.

Bu alan "başıboş kalmış" gibi bir hissiyat var, ama böyle bırakılamaz.

Ne yapıp edip, 2003-2012 yılları arasındaki gibi öngörülebilir bir politikaya acilen dönmek zorundayız sanki.

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.