Faizle mücadele neden şimdi?

A -
A +

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllardır “Yalnızlığımı biliyorum” dediği yüksek faizle mücadele, yeni Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu dönemiyle birlikte nihayet fiilî olarak hayata geçti.

Kur-faiz-enflasyon sarmalından kurtulmak için MB’nin yaptığı ezber bozan çıkış, elbette kurda bir miktar yükselişe yol açacaktı, oldu.

Faiz kararıyla birlikte dolar 10 liranın üzerine çıkarken, hafta başında anlamsız biçimde yeniden yükselişe geçti ve 13 TL’nin üzerini gördü.

Pek çok aydın (!) analist “Ne oldu ki kurlar yeniden hareketlendi?” sorusuna cevap arayadursun, mevzunun cuma günü görülecek Osman Kavala davası ve hemen öncesinde gerçekleşecek BAE Veliaht Prensi’nin Ankara ziyareti ile bağlantısını anlamaları uzun sürmedi.

Bu esnada muhalefet liderleri ve fondaş medyaları “Ne dış gücü kardeşim? Bize kim ne yaptı ki kiminle savaşıyoruz?” körüklemesiyle her zaman yaptıkları gibi oyunun perde arkasını gizleme gayretine girişti (!)

Oysa aynı tipler, benzer müdahaleyi 2018 sonbaharında rahip Brunson hadisesinde açıkça görmüş, hatta o dönemin ABD Başkanı Trump’ın kur baskısına boyun eğdiği için hükûmete demediğini bırakmamıştı.

Yani “dış güç” işlerine geldiğinde vardı, gelmediğinde yoktu!

***

Biz onların ne olduğunu ve ne yapmaya çalıştıklarını Gezi’den bu yana çok açık görüyoruz.

IMF’ye borcu sıfırlayıp, doları 1,86’ya, faizi yüzde 4,5’e, enflasyonu yüzde 7’ye düşürdüğümüz ve artık “Çok şükür, bu tabloyu da gördük” dediğimiz günlerde dışarıdan aldıkları talimatla hükûmete sokak darbesi yapmaya kalkışan bunlardı, -ki bunun işaretini dönemin ABD Başkanı Obama, Beyaz Saray’a Başbakan olarak son ziyaretini gerçekleştiren Erdoğan’la ‘kırmızı oda’ görüşmesi öncesi ortak basın toplantısında vermişti.

Erdoğan döndü, hemen akabinde Gezi başladı!

Bugün bile Gezi’yi ve arkasındaki gizli el Kavala’yı savunanların, o dönem “Ekonomiyi batıralım ki hükûmet gitsin” çığlıkları hâlâ kulaklarımızda.

Ve elbette, akabinde gelen darbe girişimlerinde tekrarladıkları iş birlikçilikleri…

O sebepledir ki, bu fondaşların ne dediğini bırakalım da, hükûmet ne yapmaya çalışıyor, ona bakalım.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan, faize gelecek ‘sıcak para’ yerine, üretim ve ihracat odaklı büyümeyi öngören yeni ekonomi politikasına ilişkin önemli şeyler söyledi, gürültüde kaybolup gitti.

Erdoğan’ın sözlerine geçmeden önce, “Hükûmet durdu durdu, niye dolar ve faiz bu denli yüksekken ve piyasalar bu kadar kırılgan iken harekete geçti?” diyenlere cevap vereyim.

Dünyada pandeminin yol açtığı üretim ve ihracat fırsatını gözden kaçırmayınız.

Birçok ülke ürün, tedarik krizi yaşarken, Türkiye’nin ikinci çeyrekte yüzde 20’nin üzerinde bir büyümeyi üretimle yakaladığını ve dünyadaki bu kaosun, ülkemizin konumundan ve insan kaynağından mülhem muazzam bir fırsat oluşturduğunu nasıl görmezsiniz?

Evet, faiz indiriyoruz diye doları yükseltmeleri ve bunun pahalılığı körüklemesi bir müddet canımızı acıtacak ama inanıyorum ki özellikle alt tabakada ezilen vatandaşı rahatlatacak önemli adımlar atılacak…

Bu esnada faiz sarmalından kurtulmak, Çin gibi üretim üssüne dönüşen Türkiye için kalıcı bir rahatlamayı ve büyümeyi getirecek.

Şimdi Erdoğan’ın yeni döneme ilişkin söylediklerine gelelim.

***

Şunları söyledi özetle Erdoğan;

  • Çok partili siyasi hayata geçişimizden sonra, millî iradenin üstünlüğünü tanımak yerine, tek parti faşizminden beslenen vesayeti güçlendirmek isteyenler hep olmuştur. Kimi zaman siyasi ve ekonomik krizlerle, kimi zaman darbelerle milletimizin sırtına ağır maliyetler bindiren bu sistemin, ekonomik boyutu da vardır.

  • Yıllarca, dünya ortalamalarının çok üzerinde oranlarla borçlanan, borçlanmak zorunda bırakılan bir ülke olduk. Bu yüksek maliyetin karşılığını da yatırıma, üretime, istihdama kavuşarak değil, kendi siyasi ve güvenlik politikalarımızı izlemeye kalktığımızda şantaja maruz kalarak aldık.

  • Parlamenter sistemde hiçbir hükûmetin bu şantaja karşı durabilecek gücü olamadığı için ülkemiz siyasi istikrarsızlık batağına mahkûm edildi. Son 19 yıldaki güçlü siyasi irade, bilhassa da Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi sayesinde, bu mücadeleyi verebilecek dirayete, azme ve imkâna kavuştuk.

  • ‘Sadece kurdaki yükselişe bağlı olarak’ kimi ürünlerde ortaya çıkan fiyat artışı; yatırımı, üretimi ve istihdamı doğrudan etkilemez. Tam tersine kurdaki rekabet gücü, yatırımda, üretimde ve istihdamda artışa yol açar. Ülkemizde yaşanan durum tam da budur.

  • Dünyada bir süredir yaşanan ve salgın süreciyle hızlanan gelişmeler, ekonomik işleyişin, klasik iktisat teorileriyle açıklanamayacak yeni bir seviyeye evrildiğine işaret etmektedir. Geçmişte 1929 ve 2008 büyük krizlerini yaşayan küresel ekonomi, yeni sınamalar karşısında ciddi bir bocalama içindedir. Sonuçta, dünya millî gelirinin üçte ikisini oluşturan hizmetler sektöründe salgın döneminde yaşanan çöküşün, imalat sanayisinde de duraksamaya yol açtığı bir gerçekle karşı karşıya kaldık.

  • Dünya borsalarındaki şişkinlik, basılan fazla paranın kendisine gidecek yer bulamamasından kaynaklanıyor. Fazla paranın yol açtığı bir başka sorun da gelişmiş ülke ekonomilerinin ciddi enflasyon rakamlarıyla karşı karşıya kalmasıdır.

  • Gelişmiş ülkelerin, küresel ekonominin mevcut işleyişinde radikal değişiklikler olmadığı sürece, faiz artırımına gitmeleri veya parasal daralmaya yönelmeleri zor gözüküyor. Avrupa Birliği tarafında parasal genişlemeye devam etme ve faiz artırımından uzak durma yaklaşımı hâkimdir. Çin’in de ciddi bir finansal genişleme politikasıyla, parasının değerini düşük tutmayı sürdüreceği anlaşılıyor.

  • Karşımızdaki bu tablo bizi bir tercihe zorlamıştır. Ya ülkemizde eskiden beri hâkim olan anlayışı sürdürerek, yatırımdan, üretimden, büyümeden, istihdamdan vazgeçecektik ya da kendi önceliklerimize göre yolumuza devam ederek, tarihî bir mücadeleyi göze alacaktık. Her zamanki gibi biz mücadeleyi tercih ettik.

  • Türkiye, belki de tarihinde ilk defa, kendi ihtiyaçlarına ve gerçeklerine uygun bir ekonomi politikası izleme fırsatı elde etmiştir. Geçmişten beri her alanda olduğu gibi finansal kriz yönetimlerinde de çok büyük birikim ve tecrübe sahibi bir ülke olarak, dünyanın içinden geçtiği şu kritik dönemin önümüze açtığı fırsatları değerlendirmekte kararlıyız. 

  • Ülkemizi, eskiden hep yaptıkları gibi denklemin dışına itmek isteyenlerin kur, faiz ve fiyat artışları üzerinden oynadıkları oyunu görüyor, kendi oyun planımızla devam etme irademizi ortaya koyuyoruz.

  • Biz aynı oyunu vesayetle mücadelemizde gördük, sabrettik ve başardık. Biz aynı oyunu terör örgütleriyle mücadelemizde gördük, karşı atağımızı yaptık ve başardık. Biz aynı oyunu uluslararası nice hadisede, nice platformda gördük, güçlü bir duruş sergileyerek, girdiğimiz her mücadeleden alnımızın akıyla çıktık. Ülkemizi bunca tuzaktan, bunca badireden nasıl çıkardıysak, Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle, bu ekonomik kurtuluş savaşından da zaferle çıkaracağız. Ülkemizde önceliğimiz olan istihdamı artırmanın yolunun yatırımdan, üretimden, ihracattan, büyümeden geçtiği konusunda hiç kimsenin şüphesi olmasın.

  • Türkiye’nin, yaklaşık 200 yıldır uzak tutulmaya, başlattığı her kalkınma hamlesinin önünün darbeyle, vesayetle, krizle kesilerek IMF, Dünya Bankası ve mandacı iktisatçılarımız tarafından aksi istikamette yönlendirilmeye çalışıldığı gerçek, işte budur. Biz, geçmişte uzunca bir süre denenmiş ama bir türlü sonuç alınamamış yüksek faiz-düşük kur kısır döngüsü yerine; yatırım, üretim, istihdam, ihracat, büyüme odaklı ekonomi politikamızla, ülkemiz ve milletimiz için en doğru olanı yapmakta kararlıyız.

  • Bu politikayla biz, ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı, nasıl yaptığımızı, hangi risklerle karşı karşıya bulunduğumuzu, sonunda ne elde edeceğimizi gayet iyi biliyoruz. Üstelik bu politikayı öyle bir anda da hayata geçirmiş değiliz. Bugüne kadar attığımız her adımın, inşa ettiğimiz her eser ve hizmetin, kurduğumuz her altyapının gerisindeki gayelerden biri de işte bugünlere hazırlık yapmaktır.

  • Bu anlayışla; organize sanayi bölgelerini yaygınlaştırarak ve güçlendirerek, Çin’le Avrupa arasındaki en büyük ve en kabiliyetli imalat sanayisini kurduk. Üniversiteleri, araştırma-geliştirme kuruluşlarını ülke geneline yayarak, orta ve yüksek teknolojiye dayalı atılımlarımız için insan kaynağı çeşitliliğine gittik.

  • İnşa ettiğimiz yollar, köprüler, tüneller, havalimanları, demir yolları, limanlar ile Pekin’den Londra’ya kadar uzanan bölgenin en güçlü lojistik altyapısını ülkemize kazandırdık. İhracatımızı Afrika’dan Güney Amerika’ya kadar dünyanın dört bir yanına yayarak, şehirlerimizin tamamının ve on binlerce yeni şirketimizin bu alana girmesini sağladık.

  • Swap işlemlerini yakından izlemek suretiyle, küresel para cambazlarıyla iş birliği yaparak kendi ülkelerini soymayı alışkanlık hâline getirenlerin önünü kestik.

  • Bugün ülkemizde, geçmişten farklı olarak, bireylerin döviz borcu değil, bankalarda ve yastık altında ciddi bir döviz varlığı vardır. İhracat ve ithalat işi olanlar dışında, kayda değer düzeyde döviz borcu olan şirketimiz de yoktur. Bankalarımızın açık pozisyonları bulunmuyor. Bütçe performansımız oldukça yüksek bir seviyededir.

  • Büyük altyapı projelerimizi önemli ölçüde bitirdiğimiz için yatırımlarda kullanmak üzere acil finansman ihtiyacımız da kalmadı. Dünyanın bizden örnek aldığı yap-işlet-devret modeli sayesinde, devam eden büyük projelerimiz de kamu finansmanına yük getirmiyor. Sektörün gayretli çalışması sayesinde turizm gelirlerimiz hızla artıyor. Savunma sanayiimiz, ülkemizin en önemli gelir kalemlerinden biri hâline dönüşüyor.

  • Suriye, Libya, Kafkasya gibi istikrarsızlık bölgelerindeki başarılı kriz yönetimimiz, siyasi ve insani hareket alanımızı genişletiyor. Karadeniz’de bulduğumuz doğalgaz, en önemli döviz giderimiz olan enerji sorunumuzun çözümü konusundaki umutlarımızı güçlendirdi.

  • Bu yılın üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre 2,2 milyon kişi artan istihdam ile son aylarda fazla vermeye başlayan cari denge, attığımız adımların amacımıza uygun sonuçlar doğurduğuna işaret ediyor.

  • “Faiz sebeptir, enflasyon neticedir” tespitimiz, ülkemizin bugüne kadar yaşadıklarından çıkardığımız derslere dayanmaktadır. Enflasyonun sadece parasal daralmayla düşürülebileceği teorisinin, kapalı ekonomiler dışında hiçbir karşılığının bulunmadığını gördük.

  • Ülkemizi, mandacı iktisatçıların arzuladığı şekilde küçültecek, zayıflatacak, insanlarımızı işsizliğe, açlığa, yoksulluğa mahkûm edecek politikaları reddediyoruz. Bunun yerine sorunlarımızı kendi çözümlerimizle aşacak adımları atıyoruz. 

  • Yeni küresel sistem arayışları ve ülkemizin sahip olduğu güçlü altyapı, böyle bir mücadele için bize, geçmişte hiç olmadığı kadar uygun bir zemin sunmaktadır. Uyguladığımız bu politikayla, küresel finans çevrelerinin, ülkemizi bunca zamandır ekonomik boyundurukları altında tutanların ve onların içerideki tetikçilerinin şimşeklerini üzerimize çektiğimizin de elbette farkındayız. Ama ülkemizin ve milletimizin ekonomik kurtuluşu için böyle davranmamız, bu mücadeleyi vermemiz gerekiyor. Biz de işte bunu yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. İnşallah önümüzdeki aylardan itibaren bu politikanın insanlarımızın günlük hayatlarındaki olumlu yansımalarını görmeye başlayacağız.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.