Sahte senet mağduriyeti önlenemezmiş, çünkü…

A -
A +

Bazı şeyler var; konuşuyoruz, konuşuyoruz ama milim ilerleme yok.

Hep lafta kalıyor.

Hal yasası bir başlık mesela.

Sosyal medya düzenlemesi de öyle.

Başka…

Nafaka mağduriyetinin bir türlü giderilememesi…

Ve bizim günlerdir gündemde tuttuğumuz, “Artık şu işe bir çözüm bulun” dediğimiz sahte senet mağdurları…

***

Senelerdir haberini yapmaktan bıkıp usandığımız bir konu ama her şey yerli yerinde duruyor maalesef…

“İnşallah yeni yargı paketinde vatandaşın bu dertlerine merhem olacak bir şeyler vardır” demiştim ya önceki yazımda.

Öğrendim ki, hiçbir şey yok.

En azından Bakanlık tarafında.

AK Parti daha önce bununla ilgili düzenleme yapmak istemiş, “Alacaklı mağdur olur” diye istememişler.

Oh ne âlâ memleket!

***

Oysa kimse size “alacaklıyı mağdur edin” demiyor ki!

“Uyduruk bir kâğıt parçasına atılan kimi sahte, kimi hileli imza ile çanına ot tıkanan insanların mağduriyetine çözüm bulun” diyoruz.

Alacaklınınki hak da, mağdurunki değil mi?

Biz sadece bir insanın bütün servetine çökmenin bu kadar kolay olmaması gerektiğini söylüyoruz.

Nitekim, hediye paketi getiren kargocunun uzattığı teslim tutanağına attığı bir imza ile her şeyini kaybeden Yozgatlı iş adamı İbrahim Hazer, perşembe günkü yazımdan sonra e-Posta atmış.

Şöyle diyor;

“Sevgili Yücel Bey,

Köşe yazınızda belirttiğiniz gibi, bu konu maalesef Türkiye’nin kanayan yarası.

Yazınızda icranın durdurulduğundan bahsetmişsiniz… Maalesef icra durmadı, sadece para ve mallar satılsa bile icra dairesinde dava bitene kadar orada kalmayı sağlıyor.

Üzülerek söylemek gerekirse hukuk önce hırsızları koruyor, sonra şansınız varsa geri kazanma şansını elde ediyorsunuz.

Bu dava Almanya’da olsaydı inanın avukat tutmanıza bile gerek kalmayabilirdi, çünkü karşı taraf bu parayı size nasıl ödediğini ispatlayamayacağından dava hemen düşerdi.

Bu yazınızdan dolayı size ne kadar teşekkür etsem azdır. Gerçekten kanayan yaraya parmak bastınız. Bizler de bu konuda bir fayda sağlayabilirsek ne mutlu.”

***

Tesadüfe bakın ki, 26 Kasım 2017’de yine bu köşede yayınlanan “ABD, Almanya kötü de… Biz ne kadar iyiyiz?” başlıklı yazının konusu yine bu mağduriyetlerdi.

Ve o yazıda, böyle bir sahtekârlığın Almanya’da yaşayan birinin başına gelmesi durumunda yargının -Türkiye’de olduğu gibi- “Beni ilgilendirmez. Parayı öde” mi diyeceğini, yoksa gerçeğe ulaşmak için sonuna kadar gideceğini mi irdeliyordum.

Yıllarca Almanya’da çalışıp biriktirdiklerini, özlemle döndüğü memleketinde bir imza ile kaybeden iş adamı işte tam da bunun cevabını vermiş.

Üstelik icranın durmadığını anlatıyor mağdur.

Yani itiraz için 2 milyon 300 bin avroluk sahte senedin üzerinde yazılı rakamın yüzde 20’sini (5 milyon 280 bin lira) yatırdığı hâlde malları haczedilerek satılacak.

Diyelim ki dava 7-8 yıl sürdü.

8 yıl sonra davayı kazansa bile geri alacağı parayla kaybettiklerini telafi edebilecek mi?

Ayrıca yargıçların vicdanından başka hiçbir gücü bulunmayan sıradan vatandaşların bu davaları kazanması kolay mı sanıyorsunuz?

Bu şebekelerin Emniyet’te, yargıda uzantıları olmasa böyle riskler alacağına inanıyor musunuz?

***

Ya kanunlardaki boşluğa, yargıçların uyguladıkları içtihatlardaki pürüzlere ne demeli?

  • Ortadan ikiye yırtılmış sıradan bir defter sayfası bile -şu teknoloji çağında- şayet altında imza varsa senet hükmünde!

  • Şahit gerekmiyor, noter gerekmiyor, paranın banka üzerinden havale yapılması gerekmiyor! Bir otomobil satışı bile noter huzurunda gerçekleşirken, üzerinde milyonlarca avro, dolar yazan kâğıt parçaları için tek kriter olarak imzaya bakılıyor!

  • Yozgatlı iş adamı gibi “Ben böyle bir senet imzalamadım” diye şikâyette bulunduğunuzda, hem senedin üzerindeki miktarı, hem de itiraz için o miktarın yüzde 20’sini yatırmanız gerekiyor!

  • Bütün mallarına, parasına haciz konmuş kişinin bu meblağı karşılayacak parası yoksa yahut dolandırıcılar sahte senede asla ödeyemeyeceği bir rakam yazdıysa ne olacak?

  • Diyelim ki yatırdınız. Peki bu senetleri kim inceliyor? Çoğunlukla dışarıda “bilirkişi” diye dolaşan kişiler. Peki ya bu şebekenin adliyede adamları varsa ve o bilirkişilere ulaşabiliyorsa!...

  • Hem (işini hakkıyla yapanları tenzih ederim) bu tür davalarda kaç hâkim –istinaf mahkemeleri de dâhil- dosyanın tamamını ince ince gözden geçirerek karar veriyor?

Bunlar gibi size daha onlarca problem sayabilirim.

Neymiş, ticaretin büyük kısmı senetle dönüyormuş, şartlar hafifletilince herkes “İmza benim değil derse” alacaklı mağdur olurmuş!

Hiçbir ticarete dayanmayan sahte senet kurbanlarınınki mağduriyet değil mi?

Üstelik onlarca örneği var.

***

Sizin işiniz problemleri en aza indirecek çözüm yolları bulmak.

Mesela…

Şu işi kara düzen olmaktan çıkarıp –hiç değilse belirli bir meblağın üzerine- noter huzurunda imzayı şart koşsanız…

Alacak-verecek meselelerinde banka üzerinden işlem yapılmış olma şartı arasanız…

Teknolojinin imkânlarından yararlanıp elektronik imza gibi ek şartlar getirseniz olmaz mı?

Her ne kadar Bakanlık, Yargıtay bu konuda adım atmaya yanaşmasa da…

AK Parti hukukçu kurmaylarının, daha önce rafa kaldırılan düzenlemeyi yeniden gündemine aldığını duymak bile bir miktar umudumuzu artırdı.

Artık duyun şu insanların feryadını!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.