Oğuz Çelikkol: 'İsrail'de problem aşırı sağ'

Oğuz Çelikkol: 'İsrail'de problem aşırı sağ'

GÜNDEM Haberleri

Eskiden Başbakan Netanyahu en aşırı politikacılardan biri kabul edilirken, şimdi Liberman gibi daha da aşırı olan siyasetçiler ön plana çıkmış durumda.

Son dönemde yönetime gelen hükümetlerin iki devletli çözümden uzaklaştığı yönünde bir tablo çıkıyor. Bugünkü sorunların temelinde esasen bu yatıyor.

Dr. Ahmet Oğuz Çelikkol, nbsp;İsrail-Türkiye ilişkilerinin en gerilimli olduğu zamanlarda görev yapan, Türkiye'nin eski Tel Aviv büyükelçisi. "One Minute'ten Mavi Marmara'ya: Türkiye-İsrail çatışması" isimli Doğan Kitap'tan yeni çıkan kitabında, hem Filistin meselesinin tarihini, hem de Türkiye-İsrail ilişkilerinin seyrini bir diplomat ve akademisyen gözüyle değerlendiriyor. "Benim İsrail'de bulunduğum sürede, birçok kriz arka arkaya yaşandı. Mavi Marmara ile de ilişkiler dibe oturdu. Bu dönemin kayda geçirilmesini istedim" diyen Çelikkol eseriyle Türkiye-İsrail ilişkilerini araştıracak kişilere de önemli bir referans kaynağı sağlıyor. Deneyimli diplomat Çelikkol ile hem kitabını, hem de Türkiye-İsrail ilişkilerinin geçmişini ve geleceğini konuştuk.

Gündemin sıcak konusuyla başlayalım. Türkiye'nin, İsrail-Filistin krizinde müzakereci rolünü kaybettiği eleştirilerine katılıyor musunuz?

Hayır. Türkiye'nin hem Hamas ve Filistin yönetimiyle, hem de Batı ve Amerika ile iyi ilişkileri, tabiatıyla Türkiye'ye önem kazandırmaktadır. Bununla beraber Türkiye gerçekten anlamlı ve sürdürülebilir bir ateşkesi isteyen, Gazze'de kan dökülmesini engellemeye çalışan ülkedir. Bu da müzakerelerdeki rolünü güçlendirmektedir. Bu nedenlerden ötürü Türkiye, Paris'teki görüşmeler sırasında öne çıkan bir aktör olmuştur. nbsp;

AK Parti iktidarının ilk döneminde İsrail ile uyumlu çalıştığı biliniyor, bu durum ne zaman ve niye değişti?

Bana göre, bu ilişkilerin gerilmesinde ana sebep 2008 sonu ve 2009 başında İsrail'in yaptığı Gazze operasyonu oldu. Ve çok kısa süre önce, Başbakan Olmert'in Türkiye'ye yaptığı ziyaret sırasında bu operasyonun hiçbir şekilde gündeme getirilmemesi zannediyorum Türkiye hükümeti üzerinde çok olumsuz etkiler bıraktı. nbsp;

Sadece Türkiye ilişkilerinde değil, genel olarak gittikçe radikalleşen ve sağcılaşan bir eğilimin İsrail siyasetine hakim olduğunu vurguluyorsunuz kitabınızda. İki devletli çözüm fikri imkansız hale mi geliyor? nbsp;

İsrail'i kuran, uluslararası alanda meşruiyet tanıyan 1947 sayılı BM kararı iki devletli bir çözüm temeline oturuyor. Hatta bu kararda Filistin toprakları %50-%50 paylaştırılıyor. Ancak 1947 ve 1967 savaşları ile İsrail, İngiliz mandası altındaki Filistin topraklarının tamamını ele geçiriyor. Uluslararası toplumdaki beklenti, İsrail-Filistin arasındaki görüşmelerin hepsinin amacı iki devletli çözüm. Fakat son dönemlerde İsrail'de yönetime gelen hükümetlerin artık bu çözümden uzaklaştığı yönünde bir tablo çıkıyor. Ve bugünkü sorunların temelinde esasen bu yatıyor. nbsp;

Peki, İsrail siyasetindeki bu eğilim engellenemeyecek bir trend mi? nbsp;

Maalesef İsrail'de siyaset aşırılığa doğru gidiyor. Eskiden Başbakan Netanyahu en aşırı politikacılardan biri kabul edilirken, şimdi (Avigdor) Liberman gibi daha da aşırı olan politikacılar ön plana çıkıyor. Bence çok ağır bir uluslararası baskı olmadığı sürece, İsrail'in tekrar ciddi bir iki devletli çözüm fikrine dönmesi zor. Burada da ABD'ye çok büyük bir rol düşüyor, çünkü İsrail üzerinde etki edebilecek yegane unsur ABD. Ancak bu ilişkide de bir çarpıklık olduğunu görüyoruz. Amerika'da bulunan Yahudi lobisinin Amerikan iç siyaseti üzerindeki etkisi ile anlaşılabilir. nbsp;

nbsp;Oğuz Çelikkol: 'İsrail'de problem aşırı sağ'
'Alçak koltuk' krizini yaşamıştı
Ocak 2010'da İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon "Kurtlar Vadisi" dizisine tepki için Büyükelçi Çelikkol'u parlamentoya çağırmıştı. Ayalon'un, ofisinde ağırladığı Çelikkol için gazetecilere "Bizim yüksek, onun daha alçak bir koltukta oturduğuna dikkat çekerim" demesi Ankara ile Tel Aviv arasında gerginliğe neden olmuştu. Dışişleri sert tepki göstermiş, Çelikkol merkeze alınmıştı. nbsp;

Mavi marmara dönüm noktasıydı
Şu aşamada Türkiye-İsrail normalleşmesi çok zor

İsrail'de böylesi bir radikallik ve çözümden uzak bir bakış siyaseti kuşatmışken, Türkiye ile ilişkiler düzelebilir mi?

nbsp;Türkiye-İsrail ilişkileri geçmişte de daima inişli çıkışlı olmuştur. Bu yeni bir fenomen değil. Ancak, Mavi Marmara olayının burada özel bir yeri var. Türk vatandaşları hayatını kaybetti. Gereksiz bir operasyondu. Fakat İsrail'deki tüm meseleleri askeri yolla çözme yönündeki eğilim, burada da kendini gösterdi ve Türkiye-İsrail ilişkilerinde ciddi bir psikolojik yara açtı. Mavi Marmara'dan sonra Türkiye'nin üç şartı vardı. Bunlardan biri özür dilenmesi idi, diğeri tazminattı, üçüncüsü ise Gazze'de ambargonun kaldırılması yönünde bir ilerleme sağlanması idi. İsrail'den özür hemen hemen iki sene sonra geldi. Daha sonra tazminat konusunda da bir uzlaşıya varıldığı yönünde duyumlar aldık. Ama maalesef Gazze operasyonu Türkiye-İsrail ilişkilerini normalleştirme sürecini tıkamış gibi görünüyor. Gazze'de çok önemli değişiklikler olmadığı takdirde, ambargonun hafifletilmesi yönünde adım atılmadığı takdirde ve İsrail-Filistin görüşmelerinde en azından masaya oturma yönünde gelişmeler olmadığı takdirde, normalleşme en azından bu aşamada zor görünüyor. nbsp;
Peki Türkiye, İsrail-Filistin meselesinde tavır almak zorunda mı? Ortadoğu ile bu kadar ilgili olmak durumunda mıyız?
nbsp;Ortadoğu daima bizim için önemli olmuştur. Türkiye geçmişi nedeniyle Ortadoğu ile kültürel ve tarihi bağları olan bir ülkedir. Ve son dönemlerde, Türkiye ekonomisinin gelişmesi ve enerji ihtiyaçlarının artması sebebiyle, Ortadoğu'nun bizim için önemi tarihi ve kültürel bağların dışına çıkıp, ekonomik bir yön de kazanmıştır. Türkiye'nin Ortadoğu ile ilgilenmesi ve Ortadoğu sorunlarının içinde olması gayet normaldir. Tabii Filistin sorununa Türk halkının desteği her zaman olmuştur. Hemen hemen her gruptan, çeşitli sebeplerle Filistin halkına bir destek ve ilgi her dönemde olmuştur. Bu, sadece Filistin için de değildir. Mesela Lübnan konusuna olan ilgimizle ilgili kendi başımdan geçen bir anekdotu anlatayım. Ben genç bir diplomatken, 1982-1983 döneminde Beyrut'ta görev yaptım. Savaş şartları altında, büyükelçiliğini kapatmayan nadir ülkelerden biri Türkiye'ydi. Arap ülkelerinin bile çoğu kapattı büyükelçiliklerini, fakat Türkiye daima büyükelçiliğini açık tuttu. Batı Beyrut'ta yeni yaptırdığımız elçilik tamamen imha oldu, bu sefer Hıristiyan bölgesine geçmek zorunda kaldık ve büyükelçiliğimiz otelde bile çalışmaya devam etti.

Ceren Kenar / nbsp;ceren.kenar@tg.com.tr

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...