Değmez

A -
A +

Yakınlarımdan biri söyler o sözü. Aslında şifa niyetine geçiyor. Evet "değmez" diyebilmek. Keskin sirkenin küpünü zorladığı an dudaklarınızın arasından sızacak bir "değmez!" sözü kan basıncınızı hafifleterek, yüreğinizdeki baskıyı alacak halbuki. Bir kağıdı buruşturup atmak niyetine... Bir taşı suya teğet zıplattırarak atmak niyetine... Terslikleri, göze hoş gelmeyenleri hep ben mi arıyorum, yoksa onlar mı inadına bana görünüyorlar? Şu Frenk gömleği pek pahalı, afili kravatı uyumlu adam bir yazar.. Karşılaştım mı zamansız tipiye tutulmuş gibi oluyorum... Alerjim nüksediyor, hapşırıyor aksırıyorum. Neden sesini başkalaştırıyor telefonda konuşurken? Ya da asansöre binerken rastlaştığınızda neden yukardan yukardan bakıyor size? Adeta üzerinize kocaman bir ayna tutulmuşçasına eğilip bükülmeğe başlıyorsunuz. İstenen de bu zaten. Doğrulun doğrulabilirseniz. Bir taktik bu, başka ne olabilir? Üstünlüğünü anlatma biçareliği. Burun ucu ya da genzinden, bir yaylı saz gerginliğinde "Nassınız?" demek lûtfunda bulunarak yürüyüp geçiyor. Ona "Ne olur kendin ol!" diyebilsem... Bir diyebilsem... Onu geçelim... Şu sanatçı hanım, neden her gün can sıkıntılarından, günlük işlerinden, aşklarından söz ediyor acaba? Bu da ancak belli bir zümrenin okuduklarından okuyan, giyindiklerinden giyinen, süründüklerinden sürünen biri. Sineması belli, tiyatrosu belli, boyalı alacalı bir döner dolaba binmiş gidiyor. Parra da parra diyor. İşte o yanar döner, magazin ışıltılı dünyada neler yapılıyorsa onu yapıyor... Bunalımlarından kâse kâse, kaşık kaşık Mesir macunu gibi dağıtı dağıtıveriyor. Aşamıyor kendini. Aşmağa kalkıştıkça ters dönüp debeleniyor. "Ben neredeyim? Herhalde yanlış yerdeyim..." diye düşünüyor. Oysa uğraştığım iş onun genç kızlığında okuduğu rüyalı Prensi getirecek bir büyük ve sonsuz bahçedir. O kelebekler gibi şifon elbisesiyle uçarcasına Prensine doğru koşacaktır. Sosyete lugatinden, alafranga soğuk salatalar sundukça elbette iyi bir sanatçı olamayacaktır. Ve sorarım ben de. Neden kendi çöplüğünde değil de başkasının çöplüğünde eşiniyor bu tavuk ve bu horoz? Değmez... Kocaman diyorlar hani, kocaman bir öpücük... Aman ne sevimli, ne lâtif! Sunucular gözümüzün nurları, nûr-ı aynlerimiz... "Al sana kocaman bir öpücük!" deyip avuçlarına aldıkları öpücüğü üfleyip gönderiyorlar. İşte benden de onun gibi kocaman bir DEĞMEZ!.. diyeceğim... Ah bir diyebilsem... Aslında diyebilsem... Belki bir serinlik, bir hafiflik duyacağım. Desem ki "Hiç hoş durmuyor duvarda sözleriniz. Hiç hoş durmuyor sırtınızda kürkünüz. Sizin kaç tane yüzünüz, kaç eliniz var?" diye sorsam... Bir sabah yolunuza çıkıp Harami gibi dikilsem önünüze... Omuzlarımda kar fırtınaları, insan kaçkını biri olarak... Desem ki... Değmez... Evet değmez diyebilsem. Siz ütülü elbiseleriniz, yumuşak elleriniz, Paris parfümlerine batıp çıkmış üstünüz başınızla muhteşem arabalarınıza binmek üzereyken ben karmakarışık saçlarımla bir cam silicisi, bir karanfil satıcısı ya da kağıt helvacı kılığında gelip desem ki... Değmez...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.