Hazreti Ömer'den öğreneceklerimiz

A -
A +

Hazreti Ömer'in adalette, doğrulukta, tevazuda üstünlüğü malumdur. O kanaat dervişinin yastığı toprak, yatağı kummuş. Halifeliğinde iki dirhem gündelik alır, hırkasında bir rivayete göre 12 ya da 21 yama bulunurmuş. Kendi hallerimizi, şu aşırı gidişlerimizi, debdebe ve israfımızı o yüce insanın karşısına nasıl koyabiliriz ki mukayese edelim? Birgün Hazreti Ömer (R.A) Medine sokaklarından geçmekte iken bir kadın oğluna seslenir. "Oğlum savuş ordan, Halife geçiyor.." O sırada orada bulunan komşusu ise kadına şöyle diyor. "Bu insan dün sadece Ömer'di. Bugün halife mi oldu?" Bu sözleri işiten Hz. Ömer gülümsüyor. O kadına dönüp, "Bana eski halimi hatırlattığın için teşekkür ederim.." diyor. Erdem dediğiniz budur işte. Oraya buraya döndüm, hafızamı zorladım siyasilerin durumlarına göz attım, devlet adamlarının hangi çizgide olduklarına baktım... Halkla böyle konuşan ve halkı ciddiye alan bir devletli aradım. "Sen seni bil!" diyen Hacı Bayram-ı Veli'ye kulak verdim. İnsanlarla bol bol konuşan, araya mesafeler duvarlar koymayan halk adamlarını aradım. Hazreti Ömer'in hayatında ders alınacak ne çok hikmet var.. Diyor ki o ulu kişi: "Bazı şeylere tamah etmek fakirliktir. Bazı yeis ve ümitsizlik ise zenginliktir." Adalet ve doğruluk abidesi her zaman kendisini sınamış, tartmış. Neden? Hata yapmıyayım, yanılmayayım diye... İnsanların Hz. Ömer gibi mükemmel olmasını bu çağda bekleyemeyiz ama en azından bu şanlı büyüğün güzel vasıflarından bir pay çıkarabiliriz kendimize. Geceleri oturup Hazreti Ömer'i okuyorum. Onun hayatının hangi noktasına baksak oradan bir güzellik, bir heybet, bir hikmet fışkırıyor. Faruku Azam, birgün şehir dışında kırlık bir yerde çoluk çocuğuyla perişan yoksul bir kadın görür. Kadın, yaktığı ateşin üzerinde bir tencereyi habire karıştırmaktadır. O karıştırır, çocuklar da kir, is içinde durmadan ağlarlar. Nihayet Hz. Ömer sorar: "Bu çocuklar niçin ağlıyor? Ne yapıyorsun orada?" Kadın, Faruku Azam'ı tanımaz. "Ne olacak dert pişiriyorum. Çocuklar aç; yemek sansınlar diye tencereye su koydum, onu karıştırıyorum." Hazreti Ömer'in yüreği dağlanıyor bu söz üstüne. Süratle geri dönüp Peygamber beldesine varıyor, çarçabuk un, yağ, hurma alıp bunları bir çuvala koyarak sırtına yüklüyor, iki büklüm koşuyor. Kadının ve çocukların sevincini varın, düşünün. Ocak yeniden yakılıyor, yemek pişirilip çocukların karnı doyurulduktan sonra kadın şöyle diyor Hazreti Ömer'e. Ey ulu kişi! Ömer'in oturduğu makama o değil, sen lâyıksın... Ve ertesi gün adaletin bekçisi bu kadına devletin hazinesinden aylık bağlıyor. Yoksulluğun beller büktüğü bir ülke haline gelen güzel yurdumuzda Allah hem böyle su kaynatan, taş pişirenlere yardım etsin, hem de hayatını hayra iyiliğe adamış insanlara daha büyük hayırlar için geçit ve imkân versin...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.