Kuşlar ve tarım ilaçları

A -
A +

Adana'dan bir okuyucumuz benim Kurtlar ve Geyikler başlıklı yazımı okumuş; bu konularda duyarlı olmalı ki telefon etti. Malum bizim ülkede de sorumsuzca hayvan katlediliyor. Okuyucumuz sadece avcılar eliyle değil, tarım için kullanılan zehirli ilaçlar yüzünden de hayvanların toplu halde öldüklerini söyledi. Adana'da özellikle pamuk tarlaları için kullanılan ilaçlar sebebiyle birçok kuş nesli tükenme yolundaymış. Okuyucumuz diyordu ki; "Yabancılar bu ülkeye kuş diyarı diye koşa koşa geliyorlar ve azalan kuş sayısını farkedince hüsrana uğruyorlar." Bu okuyucumuz yakın zamanlarda o bölgelerde çok sayıda sığırcık, turaç ve keklik gibi kuşların zehirli buğdayları yiyerek öldüklerini anlatıyor. Hatta çoban köpeklerinin de böyle zehirlenerek ölmüş kuşları yemek suretiyle telef olduklarını söylüyor. "Bir çoban köpeği, ölmüş bir kuşu ağzına aldı ve çok sürmeden devrildi gitti." diyor. Sahi ne olacak bu zehirli ilaçların sonu? Çarşıdan pazardan alınan sebzeler de ilaçla yaşatılmış şeyler değil mi? Ne kadar yıkasak, zehir, bir yerlerinden, içimize karışıyor olmalı. Eskiden böyle ilaç korkusu yoktu. Elmayı, salatalığı, domatesi kabuklarıyla dişlerdik. Şimdi meyvaları iyice yıkamadan, kabuğunu soymadan çocuklarımızın ellerine veremiyoruz. Bu ilaçları kullananlar da yeterince eğitimli değil. Adam ha babam basıyor zehri. Avrupa'da yasaklanan bazı zehirler bizde hâlâ yaygın olarak kullanılıyor. Bu kadar başıboş ve sorumsuzlukların ruha işlediği bir başka ülke daha yoktur. Bu yaz bizim Çatalca'daki bahçede çocuklar oyun oynarken bitişik tarlada bir adamın araçla dolaşarak çocuklara doğru püskürte püskürte tarlasını ilaçlamasına tanık olduk. En azından çocukları içeriye almamız için bizi uyarabilirdi. Ama nerde? Havadaki kesif koku geniz yakarken, koşup çocukları içeriye sokuncaya ve pencereleri kapatıncaya kadar ciğerlerimiz bu zehirli maddeden payını almış oldu. Adama uyarı kabilinden birşeyler söylüyoruz ama oralı değil. Zaten her işimiz böyle aldırışsızlıklarla dolu. Hiç kimse hiç kimsenin varlığına saygılı değil. Dert yanan Adanalı okuyucumuzu kim dinleyecek? Bu ülkede eskiden hayvanlara nasıl sahip çıkıldığını biliyoruz. Onlardan da mı bir hikmet çıkaramıyoruz? Gün gelip hayvanların insanlardan daha sevilesi bir mertebe kazanacağını söyleyen okurum ve onun gibiler hep yalnız mı kalacak? Benim ötedenberi yaptığım bu tür seslenişlerim cevapsız mı kalacak? Lütfen kimler ilgileniyorsa bu konularda nelerin yapıldığını, nelerin yapılamadığını bize göndererek meseleye ışık tutsunlar. Özellikle Çevre Bakanlığı da ne tür konularla ilgilendiğini, ne ölçüde mesafe aldığını, şu naylon torbalar, tarım ilaçları, hayvan koruma, ağaç koruma konusunda neler yaptığını bize açıklasın lütfen. Çevrecilik medyayla birlikte yürütülen bir iştir. Yarınlara hayvan türleri kaybolmuş, ilaçlar yüzünden artık ot bile yeşertmeyen (ayrıca çapa derdinden kurtulmak için otları yok edici ilaçların da ekim alanlarında kullanıldığı malum) bir toprak bırakmayı istemiyorsak, artık sorumluluklarımıza sahip olmalıyız derim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.