Ustalar ve yeni yetmeler

A -
A +

Yeni yetme genç soruyor. "Yazar olmak istiyorum, edebiyatı seviyorum. Yeni çıkmış kitapları olabildiğince okumağa çalışıyorum. Acaba bana bunların dışında ne tavsiye edersiniz?" Şu kitabı, bu kitabı oku demeden önce ona yönelttiğim sorular şunlar: "Hayatla hoşnutluğun nasıl? Küçücük fakat kökleri derinde mutlulukların var mı? Yazdıklarına inanıyor musun? İnsanları seviyor musun? Bu ülkenin yazarı olduğunun bilincinde misin? Ustaların üstadların kimler? Bana Karacaoğlan'dan bir dörtlük okur musun? Bana bir halk hikayesi anlatır mısın? Fuzuli'yi sever misin? Çocuk cevap veriyor. "Hayatımdan hoşnut olduğumu söyleyemem. Zaten esasında büyük mutsuzluklar insanı yazmağa iter. Siz benim Pollyanna gibi ortalığı pespembe görmemi mi istiyorsunuz? O zaman gerçekler üzerine basıp geçtiğimiz şeylerden mi ibaret olacak? Bir düş alemi mi tavsiye ediyorsunuz? Hayat bu kadar sevilesi mi? Küçücük mutluluklar yerine avuntular deseniz yeğdir. Ne yapayım ben onları? Bana beni sarsacak umutlar, hırpalayacak sevinçler gerek. Yazdıklarına inanmak sözünden maksadınız nedir? İnanmadığım birşeyi yazamaz mıyım? Yok eğer 'yazdığına gönül ver' içten ol. Önce yazdıklarının doğruluğuna inan demek istiyorsanız ona bir diyeceğim olamaz." Genç adam devam ediyor: "İnsanları sevme konusuna gelince doğrusu hiç de böyle bir mecburiyetim yok. Ya ustalar, üstadlar? Onlar da neyin nesi? Kendime birini örnek alma mecburiyetim mi var? Gelen gelmiş, ölen ölmüş. Biz geleceğe bakalım." A cancağızım, diyorum ben de.. Usta olmadan, üstad olmadan sen Elife nerden başlayacağını ne bilirsin? Boşuna çıkmamış o mertekli söz. Bu iş de aynı zanaat tezgahlarından geçmek gibidir. Önce çırak sıfatıyla girersin hadde haneye, orada bir kalfan ve dahi ustan vardır. Önce kalemi eline almayı öğrenirsin. Öğretirler daha doğrusu. Elbette mürekkep yalamayı bellersin. Bu mürekkep yalama da nedir? dersen onu da anlatırım. Elife başlamazdan önce bu sıbyan mektebi geleneğini... Ondan sonra ne mi olur? Kökünü, evvelini öğrenmeğe başlarsın. Yeni bir sayfa açmadan eski sayfaları karıştırmalısın. Usta demem odur. Üstaddan dem vurmam budur. Bakarsın ustalar ne yapmış, nasıl tutmuşlar kalemlerini, nerden başlamışlar, nasıl bakmışlar? Hep öyle değil midir? Önce bir kapıdan içeriye kapı tıklatılarak girilir, öyle mi? İşte bunun gibi "Edep yahu!" kelâmınca. Büyüğünü, ustayı hep bir kenarda görmeği yeğlersen ille de 'ustaların ustası benim, benden gerü ve benden öte kim var?' dersen önüne çıkan çukuru göremezsin. 'Fuzuli'yi sever misin?' demem odur. Usta sana bu tezgahta nasıl iş işleyeceksin, gösteren adamdır. Sana yaptıkların için olmuş veya olmamış diyecek adamdır. Seçtiğin yol yordam gösterici, asırların gerisinde kalmış olabilir, amenna! Ama ille de kendinden büyüğünü seçmeli ve bilmelisin. İşte benden istediğin nasihat babında üç beş söz. İster dinle, ister başına buyruk yolunda devam et!.. Seçim senindir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.