Ben değil biz olmanın tam zamanı

Sesli Dinle
A -
A +

Son elli yılda Türkiye hızlı bir kültürel değişim süreci yaşamıştır. Bu değişim kuşkusuz mutfak kültürümüzde de yoğun olarak hissediliyor. Köylü ve çiftçi toplumdan kentli ve sanayileşmiş topluma geçilirken, köy kültür çevresi ile şehir kültür çevresi iç içe geçmektedir.

 

Doku kaynaşması tamamlanmıştır demek çok doğru olmaz. Günümüz insanlarının gelenek ve görenekleri günlük hayatlarının içine sokmalarıyla kültürel kaynaşma mümkün olabilir. T

 

oplumumuzdaki bireyler kendi orijinal kültürlerinde bulamadıkları ve göremedikleri birey olma zaafını dünya kültüründe bulmakta ve kendilerini bu kültürle özdeşleştirmektedir. Bu da yerel kültürleri yok etmektedir. İyiliği ya da kötülüğü belki tartışılabilir ama kaçınılmazlığı ortadadır.

 

Bu yüzden her şeyden önce bilmemiz gereken nokta, küreselleşmenin karşı konulmazlığı olacaktır. Burada bizlere düşen temel yaklaşım farklılıklarını zenginleştirerek yereldeki bütünlüğümüzü korumak olmalıdır.

 

Bu noktada yapılması gereken; aklımızı, beynimizi, düşüncelerimizi, ideallerimizi farklı kültürlerin ipotek ve güdümü altına sokmamak olacaktır.  Bu kadim coğrafyanın bize verdiklerini hassasiyetle hisseden, gereğince doğru anlayabilen insanlar olmalıyız. İçimizdeki duyarlılık TÜRKİYE olmalı ve bu duyarlılığımızı doğru ifade edilebilmeliyiz, dile getirebilmeliyiz ve seslendirebilmeliyiz. 

FARKINDA OLUNMALI

Yaklaşık otuz yıldır dünyanın farklı ülkelerini gezme ve görme şansı buldum. Son 20 yıldır ise İstanbul’da gastronomi özelinde birçok çalışmanın içinde oldum. Maalesef yiyecek ve içecek sektörü içinde olup biten ve “neden” ya da “niçin” sorularını sordurtan o kadar çok yanlış gördüm ki inanın bunu sadece tecrübe diye seslendirmek hafif kalır. Bu yanlışlara karşı duruş gösterebilmek çok zor ama çok önemli.

 

 “FARKINDA OLMAK” hep altını çiziyorum çünkü farkında olmak aynı zamanda sahiplenmektir, olaylar karşısında kafa yormak, çözüm bulmak, uyarmak, önermek ya da üretmektir...  Farkında olmak iş birliği, özellikle etik değerlerin hatırlatılması ve geliştirilmesi anlamları da taşır. Bu toplumun bir ferdi olarak çevremize karşı duyarlı olmak durumundayız. Bilhassa ve öncelikle büyük bir bölgemizin ve doğal olarak tüm ülkemizin etkilendiği DEPREM sonrasında farkında olma anlayışını tekrar ve çok daha derin düşünmeliyiz. Diğer taraftan neredeyse bütün ülkelerin ortak sorunu hâline gelen kimlik kaybı, benzeşme toplumların kültür varlıklarını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Bu çerçevede gelecek nesillere kimlikli bir toplum bırakmak konusu zihinlerimizi meşgul etmelidir. 

SAYGI VE EMEK ŞART

Her coğrafya kendi mutfak kültürünü yaşatır. Hayatın başladığı andan itibaren o coğrafyada oluşturulan kültürü toprağına, taşına sindirir ve her yeni gelen öncekiler tarafından şekillendirilir. Mutfak kültüründe değişmeyen tek şey sanırım karın doyurmak.

 

Değişenler ise karın doyurmak kavramındaki nitelikler ve nicelikler. Unutulmamalı ki bu mücadele saygı ve emek gerektiriyor. Zaman içinde, farklı yaklaşımlarla ele alınan kültür ve kimlik kavramlarına içinde bulunduğumuz yüzyıldan bakmak artık zaruri bir ihtiyaç hâline gelmiştir. Ancak bu çerçevede geçmiş ve gelecek değerlendirmeleri doğru analiz edilmelidir. Kültürümüzün; kimliğimizin oluşumunda, gelişiminde, entegrasyonunda ya da asimilasyonunda 21. yy. itibarıyla oynadığı rolü irdelemek, kültür ve kimlik ilişkisine farklı bir bakış sağlamak hepimiz için çok önemli bir sonuçtur. Anadolu kültürleri ve kimliğinin farklı disiplinlerde ele alınışı, içinde bulunduğumuz zamana doğru yapılacak yolculuk; Anadolu’yu daha iyi anlamak konusunda şüphesiz belirleyici olacaktır.  

GELENEKLERİN ZORLU SINAVI

Türkiye coğrafyasında ve kimliklerin ayırt ediciliğinde; Anadolu’da yaşayan kültürlerin işlevi, kimliklerin algılanışında verdiği ipuçları ve kazanımları ortaya koyabilmesi ancak aidiyet duygularımızın yoğunluğu ile mümkün olabilir. Başka bir deyişle birlikte yapmamız gereken kimlikten kültüre ve kültürden kimliğe bir doğru çizme çabasıdır. Bu doğruyu çizme, bu doğruda yürüme ve yaşatma konularında hepimizin üstleneceği rol oldukça önemlidir.

 

‘Maddeden ziyade mana artık daha çok önem kazanmalı’ derken son yüzyılda dünya bir eşikten geçti ve düşünce sistemleri somut olanı soyutun önüne koydu. Dünya, orta çağdan bu yana hiçbir döneminde bugünkü kadar materyalist olmadı. Bu maddeleşmenin en acı baskısını ise hiç şüphesiz kültürel alanlar gördü. Yani bizleri bizzat kuşatıp gönül veya duygu iklimlerimize dokunan alanlar, bizlere toplumsal kimlik kazandıran kültür varlıklarımız, geleneklerimiz zorlu süreçlerden geçti.

 

Artık kalanlar yaşatılmak isteniyor. Belki de bu yüzden, kalabalıklar arasında yalnızlaşan, kargaşa içinde Anadolu’ya sığınmayı tercih eden bizlerin imdadına yetişecek olan yine Anadolu’nun derinliği ve kadim ev sahipliği olacaktır. “BEN” olmaktan çok “BİZ” olmaya muhtacız, bizi Anadolu birleştirecektir. Bu birleşmenin, kaynaşma ve dayanışmanın tam da zamanıdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.