Geleneği olmayanların geleceği olamaz

Sesli Dinle
A -
A +

Birbirinden ayrı gibi görünen ama hiçbir şekilde birbirinden ayrılması mümkün olmayan iki kelime GELENEK ve GELECEK. Muzipçe bir yaklaşımla geleNek ve geleCek arasında tek fark iki harfin yer değiştirmesidir. Ciddileşelim o zaman; geleneği olmayanların geleceği olamaz. Ama son zamanlarda fazla konuşulur oldu “YENİLİKÇİLER – GELENEKÇİLER”. Açıkçası çok anlamlı bulmasam da kendi fikirlerimi paylaşmak isterim.  Geleneği köhnemiş olmak ya da yeniliğe açık olmamak şeklinde anlamak ne kadar büyük bir yanlış ise geleceği de kimliğinizi, geleneklerinizi, biriktirdiklerinizi terk etmek olarak anlamak o kadar yanlış. Gelenek, çoğu kere oldukça sığ bir biçimde anlaşıldığı şekliyle sadece örf ve âdetler değil, bir tarihî-kültürel mirasın ve kimliğin bütünlüklü bir şekilde kendisidir. Yani toplumların hayatlarındaki ortak inanç ve pratiklerdir. Kadim bir toplumdan bahsetmek gerekirse kimlik olmazsa olmazdır ve toplumların kimlikleri daha geniş hâliyle gelenekler, örf ve âdetlerdir. Evet gelenekler, zamanla günün şartlarına, ihtiyaçlara cevap veremeyebilir bu durum geleneğin dışlanması anlamı taşımamalıdır.  

RUH VE KİMLİK

Gelenek ilk başta geçmişi ve durağanlığı anımsatsa da esasen dinamik bir kavramdır. Globalleşen dünyanın değişimi oldukça hızlı kimi zaman bu gelişimin ciddi olumsuz sonuçları da unutulmamalıdır. Kabul etmek gerekir ki gelenekler hızlı değişime ayak uydurmakta zorlanabilir hatta ayak uydurmamalıdır. Çünkü gelenekler, sadece somut davranışlar ya da tarzlar demek değildir. Gelenek, aynı zamanda geleceğin inşası için elzem olan ‘ruh ve kimliktir’. Bu sebepledir ki ruhunu ve kimliğini gelenekten almış bulunan her yeni yaklaşım toplumlar tarafından tereddütsüz kabul görmektedir. Sadece yenilik adına yapılanlar ise uzun ömürlü olamamakta hatta kimi zaman dar bir çevre dışında dikkate bile alınmamaktadır. Geleneği hiçe sayarak ortaya konulmaya çalışılan “YENİ” kısa süreli heyecanlar oluştursa da kalıcı olmamaktadır. 

 

Albert EİNSTEİN diyor ki “YERYÜZÜNDEKİ ŞARTLARIN DÜZELMESİ SALT BİLİMSEL BULUŞLARDAN ÇOK İNSAN GELENEKLERİNİN VE ÜLKÜLERİNİN GERÇEKLEŞMESİNE BAĞLIDIR.” Şimdi gelelim gastronomi sektöründeki GELENEK ve GELECEK tartışmasına...  Yemek ve içmek temel olarak arz talep dengesi üzerine kurulur. Bu çerçeveden bakıldığında Gastronomi Turizmi tanımı aslında biraz da cevap niteliği taşıyor. Şöyle ki bir bölgenin kültürünü ve geçmişini yaşama imkânı sağlayan, farklı yiyecek ile içecek deneyimi yaşamak için seyahat motivasyonu oluşturan ve seyahat davranışlarının şekillenmesinde etkili olan bir turizm şekli olarak tanımlanıyor. Yani yurt içi ya da yurt dışı fark etmez günümüzde insanların turizm hareketine katılma nedenleri arasında bir şehrin mutfak kültürünü tanımak, tarihî dokusunu keşfetmek ve şehirle bütünleşen mutfak unsurlarını deneyimlemek gibi sebepler gelmektedir. 

‘TAKLİT ASİL OLAMAZ’

Toplumu bir diğerinden ayıran en büyük özellik kendine özgü yemek kültürüdür. “Gastronomi turizmi içinde dört temel motivasyon barındırır bunlar FİZİKSEL, KÜLTÜREL, SOSYAL ve PRESTİJ. Fiziksel motivasyonda insan temel beslenme ihtiyacı olarak yemek ister. Kültürel motivasyon da İÇİNDE BULUNDUĞU KÜLTÜRE AİT HİSSETMEK VE O KÜLTÜRÜ YAŞAMAK İÇİN YEMEK ister. Bunun için yöresel lezzetleri ve kültürü yansıtan restoranlar, üretim noktaları ve festivaller turisti motive edecek unsurlardır. Sosyal motivasyon da turistin gastronomik faaliyete katılması sosyal açıdan motive eder. Prestij motivasyonda ise turist katıldığı gastronomi etkinliklerini veya yöresel lezzet deneyimlerini arkadaşlarıyla paylaşır ve bu sayede turiste arkadaş ortamında prestij sağlar.” Özetle diyorum ki mutfak geleneklerimiz bizi dünya gastronomisinde farklı kılar yoksa başkalarının kültürlerini taklit eden bir konuma getirir. Bunlar şehirler arasında da böyledir. İnsanlar başka bir şehirde kendi kültünün ürünlerini belki görmek isteyebilir ama denemek istemez. Çünkü TAKLİT HİÇBİR ZAMAN ASLI GİBİ ASİL OLAMAZ.  Eğer yenilik geliştirmek çerçevesinde ele alınırsa elbette çok gerekli ve değerlidir. Elinizdeki kendinize ait ürünleri geliştirerek yeni şeyler ortaya koymak çok önemli; ama var olan, yıllardır kabul gören lezzetleri çağ değişiyor diye değiştirirseniz önce kendi geçmişinize sonrada dünya belleğine ihanet etmiş olursunuz. Diğer taraftan geleneksel lezzetler yörelerin kendi orijinal tarım ve hayvancılık ürünlerine bağlıdır, bunu değiştirmek üreticiye de ihanet etmektir. 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.