CHP ve siyasette M. Kemal

A -
A +

CHP Genel Başkanı Özgür Özel önceki hafta partisinin Meclis grubuna yaptığı bir hitapta aynen şunları söyledi:

 

Atatürk sizden partisini iktidar yapmanızı bekliyor. Atatürk Sinop’a gidin diyor, Erzurum’da çalışın, Tekirdağ’ı kazanın, İstanbul’u kaybetmeyin, İzmir’de rekor kırın diyor...

 

Özel’in bu sözlerine MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli cevap verdi. Özel’in “Atatürk ile nasıl temas kurduğunu” ve “mesajlarını ne şekilde aldığını” sorguladı. Ancak, bu sözler, sadece bu tür hoş esprilerle cevap verilebilecek boş bir konuşma olmanın çok ötesinde, bir CHP ve bir Türkiye gerçeğini yansıtıyor.

 

Her şeyden önce bir hakikatin altını çizmekte fayda var. M. Kemal bir CHP’liydi; CHP’nin ilk genel başkanıydı. Bir CHP’li olarak da vefat etti. Ölümünden sonra bir millî figür hâline gelmesi CHP’liliğinin unutulmasını gerektirmekteydi. Özellikle 1950’de geçilen demokrasi bunu zorunlu kılmaktaydı. Madem M. Kemal bir millî figür hâline gelmişti, o hâlde bir partisi olamazdı ve herhangi bir partiye ait-bağlı bir kişi olarak görülemezdi. Çünkü, tek parti döneminden farklı olarak, demokrasiye geçmek siyasal tekillikten siyasal çoğulluğa geçmek ve bu çoğulluğun unsurları arasında siyasal rekabeti kabul etmek anlamına geliyordu. M. Kemal’in bir partiye ait bir figür olarak görülmesi ya onun bir millî figür hâline gelememesine yol açacak ya da tüm partilerin bir şekilde CHP çizgisine bağlı kalmasını gerektirecekti. Nitekim 1961 ve 1982 Anayasaları bütün partileri Kemalist yapmaya çalıştı. Siyasi partilere öyle veya böyle Kemalist olmak mecburiyetini getirdi. Keza, Siyasi Partiler Kanunu gibi mevzuat parçaları da her partiye Kemalist olmayı dayattı.

 

Ancak, bu, demokrasinin çoğulluk ve rekabet anlayışına aykırı. Demokraside farklı ideolojik çizgiler yarış hâlinde olur. Tek ideolojinin hâkim olduğu yerde demokrasi değil bir tür otoriteryenizm veya daha ziyade totalitarizm bulunabilir. Bu yüzden, Türkiye 1950’den beridir bir tür karma rejimle yaşayageldi. Bu rejimin anti demokratik ve baskıcı yüzünü genel olarak Kemalizm temsil etti.

 

Diğer taraftan, hayatın çeşitliliği ve insan tabiatının özellikleri M. Kemal’in ister istemez unutulmasına ve karikatürleştirilmesine yol açmakta. Bugün “M. Kemal’in partisine” ve de bu gerekçeyle oy veren seçmenlerin sayısı seçmen kitlelerinin yüzde yirmisi civarında. Türkiye demokrasi olmakta, evet, ısrar etti, ama M. Kemal’i günlük siyasetten uzaklaştıracak adımları atmadı veya atamadı. Oluşturulan kişi kültü ve Kemalizmin eğitim sistemi aracılığıyla mütemadiyen yeni nesillere benimsetilmek istenmesi büyük bir problem hâline geldi. CHP ise ülkenin bu tekelci ideolojisinin tek sahibi olduğu kanaatinde. Bu yüzden M. Kemal’i CHP’li olarak görme eğiliminde. Bundan vazgeçmeye hiç niyeti yok. Ancak, CHP’nin siyasal meşruiyeti demokratik ilkeler yerine kendi ideolojisinde araması vahim bir hata. Başkalarını devamlı bu ideoloji ile yargılamaya ve mahkûm etmeye çalışması da. Bu durum ortadan kalkmadığı sürece Türkiye’nin istikrarlı bir demokrasi olma ihtimâli yok.

 

Tekrar edeyim, Türkiye’nin daha iyi bir demokrasiye sahip olmasının yolu Kemalizmin resmî ideoloji olmaktan çıkartılmasından geçiyor. Bu, CHP’nin varlığının sona ermesini gerektiriyor. CHP kapatılmalı, daha iyisi kendi kendisini kapatmalı ve bir vakfa dönüşmeli. Zaten yanlış olan adı bir daha bir siyasi parti tarafından kullanılmamalı. Benzer bir değişiklikle, Kemalizm eğitim sisteminde herkese aşılanan bir resmî ideoloji olmaktan çıkartılmalı ve toplumda yarışan ideolojilerden birine dönüşmeli…

 

Özgür Özel’in sözleri bu gerçeklerin bir defa daha görülmesi ve hatırlanması açısından anlamlı ve önemli.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.