Amerika'daki üniversite giriş imtihanları hakkında daha önceki yıllarda da yazmıştım, ama konuyu ilk defa geçen haftaki yazımda okuyan bazı okuyucuların şaşırdığı anlaşılıyor. Yılda 7 defa üniversite giriş imtihanı olması belli ki hoşa gitmiş. Bu konuda lise öğrencileri arasında bir anket yapalım, derim. Tek soruluk bir anket: Üniversite imtihanının yılda bir defadan fazla olmasını ister misiniz? Amerika 2005 yılından itibaren SAT denilen üniversite giriş imtihanının mahiyetinde mühim bir değişiklik yapacak. SAT iki bölümden oluşur; ülkemizde "sözel" ve "sayısal" dediğimiz Matematik ve İngilizce. Yalnız SAT, bu her iki bölümde de, şimdiye kadar bir çeşit zekâ testi mahiyetinde idi. Yani sorular öyle hazırlanıyordu ki, öğrenciler zekâ seviyelerine, zekâlarını kullanabilme kabiliyetlerine göre puan alıyordu. Daha âmiyane bir tabirle söylersem, kafasını ne kadar çalıştırabiliyorsa o kadar puan alıyordu. Önümüzdeki seneden itibaren SAT'ın bu kimliği hayli değişecek, imtihan yine İngilizce ve Matematik bölümlerinden oluşacak ama zekâ kadar bilgiye de dayandırılacak. Yani öğrencinin kafasını çalıştırması kâfi gelmeyecek, lise müfredatını da bilmesi gerekecek. Bu değişikliğe sebep, öğrencilerin Avrupa'daki yaşıtlarına göre daha cahil kaldığının anlaşılması imiş. SAT Amerika'da üniversiteye girmenin olmazsa olmaz şartıdır, fakat tek şartı değildir. Üniversite tahsiline karar veren gençler lisede özel dersler alırlar. Liselerde üniversiteye gidecek öğrencilerden oluşan sınıflar vardır. (Öğrenci nüfusunun yüzde 10 kadarı). Onlara bütün derslerin en ağır şekli okutulur, meselâ bir lisede üç çeşit tarih dersi vardır: Orta karar öğrencilerin okuduğu tarih, başarılı öğrencilerin okuduğu tarih, bir de üniversitede kredi sayılacak, en ileri seviyede tarih dersi. Öğrenciler bu son gruptaki derslere devam eder ve imtihanlarında da yeterli notu alırlarsa bu dersler üniversitede kredi sayılır. Üniversiteye girişte lisedeki not ortalaması da önemli bir ölçüdür. Ayrıca öğrenciler birkaç öğretmenden tavsiye mektubu alırlar. Benim Amerikan eğitim sisteminde en beğendiğim taraf öğrencilerin sadece test puanlarına göre değerlendirilmemesi. Eğitim-öğretim hayatı testlere hazırlanmaktan ibaret sayılmaz. Öğrenciden istenen akademik ve sosyal başarıyı beraber yürütmesidir. Bu sebeple üniversiteye girmeye karar veren liseli gençler derslerinin yanı sıra spor ve kol faaliyetlerine çok zaman ayırır. Bir de çok önem verilen başka bir faaliyet, yaşadıkları bölgede gönüllü iş yaparlar. Kiliselerde, hastahânelerde, huzur evlerinde, çocuk yuvalarında. Gençlerde maddî karşılık beklemeksizin topluma hizmet etme fikri yerleşirken, adı geçen kurumlarda da birtakım işler gönüllüler tarafından bedava yürütülmüş olur. Öğrenciler bu faaliyetlerini gösteren belgeleri; SAT puanı, lise notları, tavsiye mektupları ile beraber üniversiteye başvururken hazırladıkları dosyanın içine koyar, gönderirler. Lise öğrencilerinin yüzde 60'tan fazlası üniversiteye girer, fakat yarıda bırakanlar az değildir, şu anda 25 yaş ve üzeri Amerikalıların ancak yüzde 26'sı üniversite diplomalıdır.