Türkiye'nin içinde bulunduğu kriz ortamı, herkesin malûmu. İktisatçılar, Kasım ve Şubat krizinin ayrı ayrı ekonomik krizler mi olduğu konusunda, tam bir fikir birliğine sahip değiller. Bazı iktisatçıların Kasım 2000 krizi ile 21 Şubat krizini ayrı ayrı krizler olarak kabul etmesine karşılık, bazı yazarlar Kasım 2000 krizinden sonra gerekli yapısal önlemlerin alınmaması ve sadece yüzeysel tedbirlerle yetinilmesi dolayısıyla Kasım krizinin Şubat ayında daha derinleştiğini ve dolayısıyla tek bir kriz sürecinin yaşandığını savunmaktadırlar. Tedavinin başarı koşullarından birinin de, teşhisin doğruluğu olduğu düşünülürse bu tartışma, pek boş bir tartışma olarak nitelendirilemez. Sosyal bilimler, fen bilimlerinin aksine matematiksel anlamda kesin doğrulara sahip olmayan ve doğru yolun gözlem, değerlendirme ve tartışma ile bulunmasının daha sağlıklı olduğu bilimlerdir. Günümüz koşullarında çözüm yolları açısından önem taşılan sosyal bilim dalları olarak, iktisat ve hukuk bilimleri öne çıkmaktadır. Tartışmanın önem taşıdığının bilinci ile çeşitli kurum ve kuruluşlar, düzenledikleri panel, konferans, kongre gibi etkinliklerle konusunda uzman kişileri bir araya getirerek ve bunların fikirlerini çarpıştırarak çözüm yollarının bulunmasına katkıda bulunmaya çalışmaktadırlar. Geçtiğimiz hafta bu toplantılardan birisine katıldık. Gelirler Kontrolörleri Derneği tarafından düzenlenen ve "Ekonomik Kriz, Çözüm Önerileri ve Ekonomik İstikrar Programının değerlendirilmesi" adlı Panelde, iki oturum halinde sorunlar masaya yatırıldı, tartışıldı ve çözüm yolları arandı. Oturumlarda, her biri konusunda uzman, Prof. Dr. Deniz Gökçe, Prof. Dr. Hurşit Güneş, Prof. Dr. İzzettin Önder, Prof. Dr. Osman Altuğ, M. Akif Hamzaçebi (Gelirler Genel Müdürü), Halit Narin, Kurtuluş Akdeniz, Okan Oğuz, İbrahim Aktan, Ersin Özince fikirlerini açıkladılar. Maliye Bakanlığının merkez denetim birimleri içerisinde yer alan ve vergi sisteminin oluşturulmasında ve uygulanmasında hem nitelik hem de nicelik bakımından önemli bir konumda bulunan Gelirler Kontrolörleri Derneğinin, sosyal sorumluluk bilinci ile düzenledikleri bu panel, tartışma konuları ve sonuçları itibariyle üzerinde durulması ve tartışılması gereken gündem maddeleri oluşturmuştur. Zaten Maliye Bakanlığının merkez teşkilatı ve merkezi denetim birimleri, genellikle hukuki açıdan tartışmalara yol açan ve bizim de zaman zaman eleştirdiğimiz idari uygulamalarının dışında, sisteme ilişkin sorunlara ve makro konulara sosyal sorumluluklarının bilinci ile geniş bir açıdan bakan ve tartışmalarında çağdaş gelişmeler açısından değerlendirmeyi başaran yapısını, yıllardır koruyabilmeyi başarabilmiş bir teşkilattır. Ancak böylesi önemli bir toplantıya, eski Bakan ve siyasetçilerin gösterdiği ilgiyi, maalesef, günümüz siyasetçileri ve Bakanları göstermemişlerdir. Maliye Bakanlığı da bu güzide teşkilatın toplantısında, Gelirler Genel Müdürü'nün konuşmacı olarak katılması ile temsil olunabilmiştir. Sayın Genel Müdür Hamzaçebi, bu toplantıda Türk Vergi Sistemini, sistem olarak eleştirmiş ve Türkiye'nin geleceği açısından daha çağdaş bir sistemin gereğinden söz etmiştir. Ancak bu sözleri hayata geçirebilecek olan, idare değil, yine siyasetçidir. Oysa siyasetimiz, geçmişte, kamu harcamalarını ve kalkınmayı, ülkeyi kendi özkaynağımız vergi ile finanse etmek yerine, teşviklerle, istisnalarla, muafiyetlerle vergiden vazgeçmiş, borçla finansmanı tercih etmiştir. Görünen o ki, bu alışkanlık sürdürülmek istenmekte ve vergi sisteminin ve idaresinin yenilenmesini kimse düşünmemektedir. İdarenin ve Bürokratların bu konudaki ülkesever çığlıkları, maalesef pek dikkate alınmamaktadır. Konuşmacıların büyük çoğunluğu, toplum olarak okumayı ve hatta ekonomi ile ilgilenmeyi pek sevmediğimizi, bu güne kadar kendi menfaatlerimizin ülke menfaati ile bağdaşıp bağdaşmadığına bakmaksızın siyasi tercihlerimizi belirlediğimizi vurgulamışlardır. Vurgulanan bu görüş bizce de haklıdır. Toplantıda da vurgulandığı gibi, esnaf, kendisine tanınan teşviklerin ve ucuz kredinin peşinde koşmuş, çiftçi yüksek taban fiyatını kollamış, sanayici alacağı yatırım teşviklerinin ve kredilerin peşini bırakmamış, turizmci ucuz kredi ve arsa tahsisini takip etmiş, ücretli erkenden emekli olmayı istemiş, bankalar kuru sabit dövizi ve yüksek faizle kamu kağıdı ihracını kollamış, vergi denince herkes sıvışmış ve neticede deniz bitmiştir. Toplumdaki çeşitli kesimlerin bu beklentileri karşısında direnemeyen siyasetçi de, kamu kaynaklarını müsriflik derecesinde harcamış, finansmanını da borçla yapmaya çalışmıştır. Borcun karşılığı da, yine belli kesimlere yüksek faiz olarak aktarılmış, bu yüksek faizlerde borç vereni gücendirmeyelim mantığı ile vergisel açıdan kayrılmıştır. Şu anda yaşanan kriz, Güneş'in belirttiği gibi aslında siyaset temelli bir krizdir. Ancak bu krizden çıkılabilmesi için, siyaset ve kamu idaresinin yeniden yapılandırılması kadar, ekonomik birimlerin ve hemen herkesin kendisini yeniden yapılandırmasını ve siyasetten ve ekonomiden beklentilerini gözden geçirmesini gerektirmektedir. Neticede bu ülke hepimizindir. Bu nedenle herkesin yeni bir yapılanmada kesin bir sosyal uzlaşma noktasında buluşması gerekmektedir. Bu krizin aşılması için finans kesiminin yeniden yapılandırılması ile birlikte sırtını bu kesime dayayanların da kendilerini yeniden yapılandırmaları ve kendi kendilerine ayakta durmayı öğrenmesi gerekmektedir. Bu gün devletten teşvik almaksızın oluşabilen ve gelişen sektör, yok gibidir. Bu tablonun değişmesi gerekmektedir. Bu tablo değişmedikçe, vermeden almak, sorumlulukları görmezden gelerek sadece haklardan bahsetmek, yurttaşlık bilincimizi geliştirmeden, kendimiz dışında toplumun varlığını kabullenmeden sadece birey olarak yaşamak ve bireysel çıkarlarımızın peşinde koşmak, artık mümkün değildir. Bu sonuçların, en azından acı da olsa bazı gerçeklerin vurgulanmasını sağlayan bu gibi toplantıların, gün ışığına çıkmamızda sağlayacağı yarar açıktır. Dediğimiz gibi, tedavinin ön koşulu doğru teşhistir. Kendinizi tanımadan ve dünü bilmeden, yarını programlayamazsınız.