Hatırlanacağı üzere Maliye Bakanlığı, 6.2.2001 tarih ve 24310 mükerrer sayılı Resmi Gazete'de yayımladığı 414 sayılı Tahsilat Genel Tebliği ile, karşılaştıkları ekonomik ve mali zorluklar nedeniyle vergi borçlarını ödemede güçlük içine düşenlere ödeme kolaylığı sağlanması ve kamu alacaklarının bir an önce hazineye intikalinin temini amaçlarıyla, farklı bir tecil ve taksitlendirme uygulaması getirmişti. Bu uygulamadan yararlanmak için müracaat süresi ile, anılan Tebliğ ile 16 Mart 2001 olarak belirlenmişti. Bu sürenin 30 Nisan tarihine uzatılmasına dair açıklama, geçtiğimiz pazartesi günkü Bakanlar Kurulu toplantısını müteakip, Hükümet Sözcüsü Bakan tarafından yapılmıştır. Ancak, mali gücü itibariyle ödeme niyeti olan mükelleflerin büyük çoğunluğu, vergi dairelerinde verdiği uğraş sonucu, bu kolaylıktan zaten yararlanmışlardır. Yararlanmayanlar ise, iki grupta toplanmaktadır. Bunlardan birinci grup, mali gücünü bu olanaktan dahi yararlanamayacak derecede kaybetmiş olanlardır. İkinci grupta ise, mali gücü bu olanaktan yararlanmasına elverdiği halde, sırf idarenin getirdiği anlamsız koşullar sebebiyle bu olanaktan yararlanamayanlardan oluşmaktadır. Bu sebeple, süre uzatımının getireceği gelir miktarının önemli bir tutara ulaşması beklenmektedir. Ancak, bu uygulamanın kapsamında ve esaslarında değişiklikler yapılarak, bir başka deyişle ikinci grupta yer alanlara da kapı açılarak, Hazineye önemli tutarlarda ek gelir sağlanabilir. Bu nedenle eski uygulamanın aksak yönleri üzerinde durulması gerekmektedir. Maliye Bakanlığı, bu uygulamayı, Vergi Usul Kanunu kapsamındaki her türlü vergi, resim ve harçla, bunlara bağlı ceza, gecikme zammı ve gecikme faizi gibi fer'i borçlarla sınırlı tutmuştur. Oysa bu uygulama alanı, tahsili Amme Alacakları Usulü Hakkındaki Kanuna göre yapılacak bütün alacaklar şeklinde genişletilebilir. Zira tecil müessesesinin, amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunundaki düzenleniş şekli, böyle bir kapsam genişletmeye elverişlidir. Bu nedenle, uygulamanın Vergi Usul Kanununa tabi alacaklarla sınırlandırılması, uygulamanın hazineye getireceği geliri sınırlandırmıştır. Özellikle, çok eski dönemlerden kalma, ihracatta vergi iadesi veya haksız alınan KKDP iadesi borcu olanlar, bu uygulamadan yararlanamamışlardır. Bu hususta, tarafımıza gelen çok sayıda okuyucu faksı, bu durumda olanların da uygulamadan yararlanmak ve borçlarını taksitle ödemek istediklerini göstermektedir. Ancak, mükellefin ödemek istediği parayı, bu defa idare almak istememektedir. Uygulamayı sınırlı tutan bir diğer konu da, uygulamanın vadesi 31.12.2000 tarihine kadar dolan vergi ve buna bağlı borçlarla sınırlı tutulmasıdır. Bu da bu tarihten önce tahakkuk etmiş borçları ifade etmektedir. Özellikle 2000 yılı sonlarına doğru ikmalen veya re'sen tarh edilerek vergi ceza ihbarnamesi ile mükellefe tebliğ edilen önemli tutarlarda pek çok borç için, uygulamadan yararlanma olanağı kapatılmıştır. Zira yapılan tebliğ işlemini müteakip, mükellefin indirim, uzlaşma, yargı yolu gibi yasal haklarını kullanmasına ilişkin 30 günlük bir süre vardır. Borç, bu sürenin sonunda tahakkuk eder. Vade ise, tahakkuku izleyen 30 gün sonra oluşur. Bu süreler, uygulamadan yararlanmayı engellemiştir. Özellikle, mükellefin uzlaşma yoluna gitmesi veya yargı yolunu tercih etmesi halinde, verginin tahakkuku gecikmiş ve tecil ve taksitlendirme yolu da bu suretle kapanmıştır. Oysa, ikmalen veya re'sen yapılan tarhiyatlarda, tecil uygulamasından yararlanmak için tahakkuk veya vade gelmesi koşulu yerine, 31.12.2000 tarihinden önce mükellefe (veya vergi sorumlusuna) tebliğ yapılmış olması koşulunun aranması, ödeme yapmak isteyen mükellefle olan ihtilafın konu ile ilişkilendirilmeksizin tecil olanağının sağlanması, pek çok mükellefi daha kapsamına alacak ve hazine gelirini arttıracaktır. 31.12.2000 tarihinden önce vergi ceza ihbarnamesi tebliğ edilen ve fakat dava açan mükelleflerde, tecil uygulamasından yararlanmak için Maliye Bakanlığınca, davadan feragat edilmesi koşulu aranmıştır. Bu koşul, sanki tecil müessesesinin, ikmalen veya re'sen yapılan tarhiyatları yargı denetiminden kaçırılması için bir araç olarak kullanıldığı izlenimini de oluşturmuştur. Mükellefe adeta, idari işlemin yargı denetiminden geçirilmesi talebinden vaz geçmesi koşulu ile kolaylık sağlanmak suretiyle, uygulamanın hazineye gelir sağlama amacı ikinci plana itilmiştir. Oysa bu durumdaki pek çok mükellef, davaları devam ettiği halde, bu olanaktan da yararlanarak bütün borçlarını kapatmak istemektedir. Bu mükellefler, ödediklerini, davadan haklı çıktıkları takdirde, yasal düzenleme yokluğu nedeniyle faizsiz olarak geri almaya da razı olmaktadırlar. Şimdi bu durumdaki mükelleflerden, davalar onların lehine bittiğinde, belki bir yıl, belki iki yıl sonra, faizsiz olarak iade etmek üzere, amme alacaklarını tahsil etsek, bu hazineye gelir olmaz mı? Bu şekilde tahsil edilecek rakkamın birkaç yüz trilyona ulaşacağı, Maliye Bakanlığınca da bilindiğine göre, yargı denetiminden kaçmaya yönelik koşul ortadan kaldırılp, bir an önce Hazineyi paraya kavuşturmak, daha akıllıca değil midir? Üstelik davalar, hazine lehine sonuçlanırsa, hazine de bir an önce gelirine kavuşmuş olmayacak mıdır. Bu gün, bir bankaya gidip, "size birkaç yüz trilyonu en az bir yıllık faizsiz yatıracağım" derseniz, hangi banka sizi geri çevirir. Vadeli ve dolayısıyla faizli mevduat hesabının kapatılmaması için hediye arabalar veren bankalar (eleştiriyorum sanılmasın, bankacılık pazarlamasında doğal karşılanabilir), size araba bile hediye edebilir. Ancak vergi dairesine gidip, "ileride davayı kazanırsam geri almak üzere bu birkaç yüz trilyonu size ödeyeceğim" derseniz, idare almamak için koşullar ihdas eder. Belirttiğim gibi, tecil uygulamasının kapsamını genişleterek, vade koşulunu ikamalen veya re'sen yapılan tarhiyatlarda tebligatın yapılması koşuluna dönüştürerek, hazineye, hem de ulaşamadığı geliri oluşturmak mümkündür. Önemli olan, olanakları zorlamak ve işleri zorlaştırıcı koşullarla mükellefleri ödemeden soğutmak yerine, onları kolaylıklar sağlayarak ödemeye teşvik etmektir. NOT 1. Bu yazıyı daha öncede yayınladım. Ancak, idarenin değindiğim koşulları sebebiyle uygulamadan yararlanamadığını belirten pek çok okuyucu telefonu ve faksı karşısında, netice de kazanan şu anda kaynak ihtiyacı olan Devlet Hazinesi olacağına göre, belki ilgililer ilgilenirler diye, tekrar yayınlıyorum. NOT 2. Görüş veya sorunlarını bildirmek için faks göndermek nezaketinde bulunan okurlarım için, faks numaramın 0212. 356 53 16 şeklinde değiştiğini belirtmek isterim.