Mart ayı gelir vergisi mükellefleri için beyanname anlamını taşıyan bir aydır. Zira bu ay içerisinde, geçmiş yıl içerisinde elde olunan gelirler vergi idaresine beyan edilmesi ve çıkan verginin üçte bir oranındaki ilk taksidinin ödenmesi gerekmektedir. Ayın ilk 12 gününün hafta sonu tatilleri ile birleşik bayram tatiline rastgelmesi, sonraki günlerinden ise 4 günün yine tatile rastlaması dolayısıyla, mükelleflerin beyannamelerini hazırlayabileceği ve vergi dairelerine verebileceği sadece 15 günleri kalmaktadır. Bu on beş gün sadece bu beyanname için değildir. Bu süre zarfında ayrıca, muhtasar beyannamenin hazırlanması ve verilmesi, katma değer vergisi beyannamesinin hazırlanması ve verilmesi, ayrıca vergi borçları olan mükelleflerin vergi idarelerinden borç dökümleri almaları ve tecil başvurusu yapmaları için de kullanılacak bir süredir. Ekonomik darboğaz içerisinde olan ülkemizde, çalışmakla geçirilecek zamanın, tatil ile harcanması, 31 günlük ayın 16 gününün tatil ile harcanması, kolay kolay izah edilemez. Kalan sürenin önemli bir bölümünün ise, bürokratik vergi işlemlerine harcanacak olması ise, Mart ayının ticari yaşamın canlanmasına yaramayacağını göstermektedir. Maalesef vergi yönetimi, beyannameleri birleştirerek teke indirmeye, yıllardır yanaşmamakta, bu suretle de mükelleflerin ve istihdam ettiği muhasebecilerinin kırtasiyeciliğe ve bürokrasiye ayıracağı zamanı kendi asıl faaliyetlerinde geçirmelerine de engel olmaktadır. Bu ayın yoğun bir şekilde vergi işleri ile geçecek olması, bu ay içerisinde gelir vergisinin diğer vergilere nazaran ön planda yer alacak olması sebebiyle, biz de bu ay köşemizi gelir vergisi ile ilgili konulara ayıracağız. Bu yazımızda, geçen yıl elde edilip de, bu ay verilecek yıllık gelir vergisi beyannamesine dahil edilmeyecek gelirleri listelemeye çalışacağız. Beyan dışı gelirler Bilindiği gibi, iki yıl önce yayımlanan ve kamuoyuna bir Vergi Reformu gibi sunulan 4369 sayılı Kanunla vergi mevzuatımızda kapamlı değişiklikler yapılmış, bu değişikliklerin bir kısmının uygulanma yeteneğinin olmadığı veya ekonomik sıkıntılara sebep olduğu daha sonra görülmüş, bu defa çıkartılan ve Kamuoyunda dört dörtlük Kanun olarak isim bulan 4444 sayılı Kanunla tekrar eski düzenlemelere dönülmüş ve bazı konularda da yeni düzenlemeler getirilmişti. Bütün bu değişikliklerle, bazı gelirler beyanname dışına çıkartılmıştı. 4444 Sayılı kanunla Gelir Vergisi Kanununa eklenen geçici 55. madde hükmü ile; "1.1.1999 - 31.12.2002 tarihleri arasında elde edilen ve stopaj yoluyla vergilendirilmiş bulunan; - Mevduat faizleri, - Faizsiz olarak kredi verenlere ödenen kâr payları ile kâr ve zarar ortaklığı belgesi karşılığı ödenen kâr payları ve özel finans kurumlarınca kâr ve zarara katılma hesabı karşılığında ödenen kâr payları, - Menkul kıymetlerin geri alım veya satım taahhüdü ile iktisap veya elden çıkarılması (REPO-TERS REPO İşlemleri) karşılığında sağlanan menfaatler, - Menkul kıymet yatırım fonlarının katılma belgelerine ödenen kâr payları için beyanname verilmemesi, diğer gelirler nedeniyle beyanname verilmesi halinde de bu gelirlerin beyannameye dahil edilmemesi öngörülmüştür. (Bu gelirlerin ticari işletmeye dahil olması halinde bu hüküm uygulanmayacaktır) Yapılan düzenleme ile 1999-2002 yılları için yukarıda sayılan gelirlerin sadece stopaj yolu ile vergilendirilmesi ve kesilen stopajların nihai vergi olması esası getirilmiştir. Yukarıda sayılan menkul sermaye iratlarının beyanname dışında kalabilmesi için stopaj suretiyle vergilendirilmiş olması gerekmektedir. Sayılan bu gelirlerden stopaja tabi tutulmamış olanlar varsa bunlar beyan esasına tabi olacaktır. Örneğin offshore veya yurt dışı bankalardan alınan faizler üzerinden stopaj suretiyle vergi alınmamış olduğundan, bu gelirler için yine beyanname verilecektir. Öte yandan 4444 Sayılı Kanunla Gelir Vergisi Kanunun 86. maddesinde yapılan değişiklikle "tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücretler" beyanname kapsamı dışına çıkarılmıştır. Ücretler, birden fazla işverenden elde edilse dahi, artık beyanname dışıdır. Ayrıca mesken kiralarındaki istisna gibi kanunla ihdas edilmiş diğer istisnaların sınırlarını aşmayan gelirler için de beyanname verilmeyecektir. Enflasyon nedeniyle vergi dışı kalan gelirler Ayrıca bu değişikliklerle, menkul sermaye iratlarının bir kısmının enflasyondan arındırılması ve enflasyondan arınmış gerçek gelirin beyana tabi olması öngörülmüştür. Ancak Kanuna yazılan ve enflasyonun oranını hesaplamaya elverişli formülün enflasyonla pek fazla ilgisi kurulmamış, daha ziyade enflasyonun altında çıkarak hazine lehine sonuç vermesi amaçlanmıştı. Kanuna göre menkul sermaye iratlarının vergi dışı kalmasında hesaplamaya esas alınacak indirim oranı, yeniden değerleme oranının, aynı dönemde devlet tahvili ve hazine bonosu ihalelerinde oluşan bileşik ortalama faiz oranına bölünmesi suretiyle hesaplanmaktadır. Ancak bu yıl yeniden değerleme oranı %56, ortalama faiz %37 çıkınca indirim oranı birden büyük oldu ve indirim gelirlerin tamamının vergi dışı kalmasına yol açtı. Dolayısıyla, bu düzünleme gereğinde 2000 yılında elde edilen, - Devlet tahvil ve hazine bonosu faizleri ile Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı ve Özelleştirme İdaresince çıkartılan faizler,- Her türlü alacak faizleri, - Menkul kıymetler yatırım ortaklıklarından sağlanan kâr payları da Beyan yükümlülüğü dışında kaldı. Öte yandan yine indirim oranı uygulanarak vergiye tabi kazanç belirlenen diğer kazançlar kategorisindeki gelirler de beyan dışı statüsüne girdiler. Örneğin hisse senetlerinin iktisabından itibaren üç ay içerisinde elden çıkartılması yoluyla sağlanan kazançlar da bu suretle vergi dışı kaldı. Görüldüğü gibi menkul sermaye iratlarından ve menkul kıymet alım satım kazançlarından beyana tabi olan gelir pek yok gibidir. Geliri olmayan krize düşer Nasıl olsa, vergi gelirlerimiz o kadar fazla ki, para ile kazanılan paranın veya rant geliri olarak nitelendirilen gelirlerin vergilendirilmesine gerek yoktur. Nasıl olsa gelir vergisini, ücretliler ile bakkal, manav, kasap, kunduracı gibi esnaf ile serbest meslek erbabı hayat standardı müessesesi yolu ile ve kazançları olmasa dahi ödemektedirler. Vergiye gerek yok dedikçe, kamu açıklarını hatırlatanlara da bir cevap verelim. Borç yiğidin kamçısıdır. Ancak, devletin öz geliri olan vergi olmadıkça, sadece kamçı ile bir yere gidilemeyeceğini son kriz bir kez daha gösterdi. Bu krizden sadece bankacılık kesiminin içinde bulunduğu sıkıntıları sorumlu olarak görmek, harcama reformunu yapmaksızın savurganca devlet yönetmek, seçmene şirin gözükmek için harcamaya göre vergi toplamamak, bunun yerine borçlanmak, sonra faiz adı altında kamu gelirlerini borç verenlere aktarmak, bu aktarılanlardan da yine vergi almamak. Bütün bunlar, bir sonraki krizin habercisidir. Bunları görmek için iktisatçı olmaya gerek yok. Görmemek için ise siyasetçi olmaya gerek var gibime geliyor.