Ay sen TOKİ'de mi oturuyorsuuun?

Sesli Dinle
A -
A +
Bu cümle eskiden bir kategorize etme, küçümseme ifadesiydi... Bu, aşağılama hareketinin giriş taksimiydi. Ardından alaycı cümlelerden biri ile devam edilirdi:
 
-Bilin bakalım bu konutları kim yapmııış?
Evet, TOKİ evlerinde standart var; balkon yapısından boyasına, çatısından bina sıklığına kadar… 1984 yılında dar ve orta gelirlileri konut edindirmek amacıyla kurulmuştu. Sonra görev alanı genişledi, kentsel dönüşümde büyük bir işlev üstlendi ama ‘dar ve orta gelirliye konut’ önceliği sebebiyle bile aşağılandı TOKİ. İfade etmekten dahi utanıyorum ama halkın en azından bir bölümünde de maalesef "Sadece dar gelirli insanlar dindardır, dinî hassasiyet sahibidir" gibi yanlış bir ön yargı olduğundan bu evler için "TOKİ İslam Cumhuriyeti" ifadesi bile kullanıldı!..
 
Şimdi ise TOKİ konutlarında oturuyor olmak bir ayrıcalık hâline geldi. Çünkü deprem bölgesinde geçmişte yapılmış olan 133 bina sapasağlam ayakta. Bırakın yıkılmayı, birkaç sıva çatlağı hariç, neredeyse hasar bile oluşmadı. O çatlakların olduğu evler de önceki dönemde yapılan yüksek katlı olanlar. Son yıllarda daha çok yatay mimarinin tercih edilip 4-5 katı geçmeyen evlerde ise hiçbir şey yok. Hatta boş olanlara depremzedelerin yerleşmesi için izin dahi verildi.
 
Peki neydi bu TOKİ evlerini, kum gibi dağılan lüks rezidanslardan ayıran?
 
TOKİ Başkanı Ömer Bulut'un anlattığına göre konut yapılırken öncelikle zemine bakıyor. Sonra da tünel kalıptan, temel sistemine kadar her şey deprem şartlarına göre şekilleniyor. Binanın metrekaresine ilave olarak yapılan çıkma balkonlar çökme riskini artırdığı için TOKİ evlerinde de bütün eleştirilere rağmen çıkma balkon yapılmıyor mesela...
 
Burada akla birçok soru geliyor... Hiç balkon yapılmaz mı?
 
Evet yapılır ama çıkma balkon olmaz. Konut alanının metrekaresi içerisinde olmalı...
 
Bir başka soru: Ya zemin çürükse? Oraya asla konut yapılmaz mı?
 
Yapılabilirmiş ama şartları var. Mesela TOKİ'nin İzmir Bayraklı'da yaptığı konutun alanı eskiden MARUL TARLASIYMIŞ. Oraya da evler yapılmış ama zemini 2-3 kat yüksekliğinde kazık çakılarak sağlamlaştırılmış. Yani zemine göre tedbir alınmış...
 
En acı dersi yaşadığımız bugünlerde doğruları örnek almak, doğruyu uygulamak, her alanda yapacağımız ilk şey olmalı kesinlikle...

Fabrikalara gönüllü gerek

Son günlerin yeni saçmalıklarından biri de "Normalleşerek mi yaşasak, normalleşmeden mi yaşasak" tartışması. Geçtiğimiz günlerde bir gezi fotoğrafı paylaşan 'fenomen' sosyal medya ateşine tâbi tutuldu. E iyi ama adam, adı üstünde fenomen! Yaptığı iş, sosyal medya aracılığıyla bir şeyler paylaşmak, o paylaşımları sayesinde gelir elde etmek... Onu paylaşmazsa geliri kesilecek. Peki o zaman o adam nasıl yaşayacak? Örnekleri çoğaltmak mümkün tabii. Mesela tekstil sektörüyle. O sektör tasarlayacak, üretecek ve defilesini yapacak. O defileyi yapanı moda deyimle ‘linç’ edersek, elimize ne geçecek? Niye ağlamıyorsun, niye uyuyorsun, niye geziyorsun demek mümkün mü?
 
Milyarlarca insanı ağlatan, bütün dünyaya el birliği yaptıran görülmemiş bir afet ve tarifsiz bir acı yaşıyoruz ve en büyük kayıp on binlerce canımız... İşte o canların geride bıraktığını enkaza çevirmemek için de çalışmamız şart. Herkes en iyi bildiği işi yapacak. Pandemide dezenfektan, maske, eldiven, numune kabini üreten liseler, imalathaneler, fabrikalar nasıl bugün battaniye, çadır, soba, mont, eldiven üretiyor, herkes elinden ne geliyorsa yapıp yapıştırıp göndermeye çalışıyorsa, bu ülkenin yaralarının daha hızlı sarılması için de çalışmaya ihtiyacı var.
 
Bölgede sadece konutlar çökmedi. Sanayi sitelerinde makineler yaralı, duvarlar çökük. Sapasağlam kalanlar da var tabii. Onların insan kaynağı da o bölgenin halkı. Yapılması gereken, hızla hasarlı bina ve makineleri tamir edip çarkları döndürmek. Bunun için de iş dünyasının sivil toplum örgütlerinin o fabrikalara da el atması gerekiyor. İhracatın yüzde 10'undan fazlasını üreten, tarım ve hayvancılıkta ülkenin en önemli üretimine imza atan bu bölgenin üretim anlamında da desteğe ihtiyacı var. Bu desteklerden biri de koordinasyon ve odaklanma problemlerine karşı, bölgedeki fabrikalarda, diğer illerden gönüllü gelecek "gönüllü destek personeli" bile gönderilebilir; “Haydi kardeşim, çalıştır makineni” diyebilecek…

İhtiyacımızı bölgeden karşılayalım

Deprem bölgesine kumbarasını açarak gönderen minikler de var, kârının önemli bölümünü bağışlayan, konteyner evden kalıcı konuta kadar birçok adımla "Ben de varım" diye ortaya çıkan da. Fakat oradaki insanların hayatını idame ettirebilecek işlerine devam etmesi için, yaptıklarının da para etmesi gerek. Türkiye'nin en önemli gastronomi ve tarım üretimi bölgesi olan illerimizin doğal ürünleri hepimizce malum. Tekstilden gıdaya kadar birçok üründe ihtiyacın bu bölgeden karşılanması için dünyaca ünlü rehberimiz, Saffet Emre Tonguç, takipçileriyle birlikte kampanya başlattı. Her gün bir il ya da ilçede tüketim ürünlerini e-Ticaret yoluyla satan işletmelerin e-Posta ya da e-Ticaret adreslerini veriyor ve 814 bin takipçisine "Lütfen alışverişinizi bu adreslerden yapın" çağrısında bulunuyor. Salça, biber, kuru yemiş, şekerlere, bakır, baharat, peynir, halı, el sanatları ve daha niceleri...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.