"Biz dünyayı çok sevdik" diye bir masal...

Sesli Dinle
A -
A +

Bir şarkı vardı hatırlar mısınız;  'Biz dünyayı çok sevdik, ölüm bizden uzak olsun' diye... İnsan için "ölümsüzlük" imkânsız ama insanlık bilerek ya da bilmeyerek bitişe sürüklüyor dünyayı. Hem de dört bir koldan. Yer altında, yer üstünde ne kadar kaynak varsa 'benim olsun' diye saldırdı güçlü olan. Kendisinde olmayan ama işine yarayan her şey için hiçbir sınır tanımadı. Elması, altını, kömürü, petrolü bulduğu ülkeye 'demokrasi' götürüyoruz diye savaş götürdü. Altını, petrolü, cevheri alırken de onların asıl sahibi olanları açlığa mahkûm edip gittiler. Şimdi gözleri yine o ülkelerde. Bu kez toprağın altı değil, üstünde yetişecek gıda için…

 

Onların sömürüleri o kadar uçsuz bucaksız, o kadar sınır tanımaz hâl aldı ki, yapılan hesaplamalar, şu ana kadar yaşayanların, dünyanın kendileri için ayırdığı kaynakları çoktan bitirdiğini, gelecek neslin 8 ayını da tükettiğini gösteriyor. Sadece bir insan, yılda 7 ağaç tüketiyor kullandığı kâğıtla. Sular bitti bitecek. Daha dün "50 yıla kadar susuz kalacağız" diyorduk, o süre kısaldı, 30 yıla kadar indi. Ve o 30 yılın hiç uzun olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz da, Covid-19 pandemisi daha şiddetli çarptı bu gerçeği yüzümüze. Su olmazsa toprak, toprak olmazsa gıda kalmayacağını öğretti mesela. Biz evlerimize kapanıp dünya nefes aldı ve doğa en az 10 yılını geri kazandı kendi kendine. Evlerden çıkmaya başladığımızda ise yine aynı saldırgan tavrımıza döndük. Hava, su, toprak... Ne bulursak kirletiyoruz.

 

Fakat neyse ki pandemiden ders çıkaran da çok oldu. Hassas kalbi ve tabii biraz da imkânı olanlar doğaya dönüşünü hızlandırdı. Binlerce insan "bir karış toprak" deyip terk etti büyük kentleri. Yetiştirdiği 4 kök domates, 5 kök biber, 2-3 kök salatalıkla hem kendisine yetip hem başkalarıyla paylaşmanın tadına vardı insanlar. Yetiştirdiğinin tadının, kokusunun farkını fark etti. Bahçesine ektiği tek kök zeytinden kışlık ihtiyacını çıkarmaya başladı mesela. O koca koca sitelerde peyzaj amaçlı dikilen ağaçlar artık zeytin, erik, elma, ayva, nar vermeye başladı...

 

Geçtiğimiz günlerde bir söyleşi vardı... Hayat tarzını çok beğendiğim, doğa sevgisiyle bildiğim, çocuklarına özenini takip ettiğim, doğayı nasıl koruyacağımıza dair projeleriyle bilinen Yuvam Dünya adlı kuruluşun kurucularından da olan Nil Karaibrahimgil... Alarko Carrier'in Taş Kâğıt Makas Atölyesi iş birliği ile hayata geçirdiği bu söyleşide söyledikleri çok etkiledi beni. Pandemi döneminde doğaya yakın bir hayat kurduğunu, güneş enerjisini üretip kendi yetiştirdiği yiyeceklerle beslendiklerini söyleyen Karaibrahimgil'in, yaşadığımız duruma nahif yaklaşımı çok çok önemli.

 

 

 

MİNİCİK TOHUMLA DOYMAK

 

 

 

O söyleşide diyor ki mesela; elmanın gelecekte olmama ihtimali çok etkiledi beni. Hepimiz, gelecekteki 50 yıl gelmeyecekmiş gibi yaşıyoruz ama geliyor ve çok hızlı...

 

Evet, bu cümleyi düşündüğümde ben de dehşete kapıldım. Dün dinozorlar vardı, bugün yok. Milyonlarca bitkiyi biz hiç görmedik bile. Gelecekte de çocuklarımız belki domatesi bilmeyecek, elmayı tanımayacak.

 

Hep savunduğum bir yöntemi anlatıyor Nil Karaibrahimgil... Doğayı önce çocuklara sevdirmek gerek... İşte bunu yapıyor o da. Geçenlerde oğlu Aziz Arif, ormanda yürürken "Anne mantarlar canlı mı" diye sorunca bir kez daha anlamış ki, gelecek için geleceğin büyüklerine anlatmak gerek önce:

 

"Evet dedim. mantar ağları sayesinde bitkiler, diğer bitkilerle besin ve bilgi paylaşımında bulunur ya da hoşlanmadıkları bitkilere zarar verebilir... Bundan bahsetmek, henüz hiçbir şey için geç olmadığını dile getirmenin daha uygun olacağını düşündürttü bana. Kendi yetiştirdiğimiz domatesin, biberin, sarımsağın tadı o kadar farklı ki... Bir karış topraktan çıkan yiyeceklerin bereketine, küçücük tohumdan sadece birkaç haftada bu kadar çok çıkmasına şahit olmak inanılmaz bir yolculuk. Yetiştirdiğin şeylerin seni doyurmasının yanı sıra etrafına dağıtabilecek kadar çok olması insanı doğaya hayran bırakıyor. Buna şahit olduğunda yemekle olan ilişkin de değişiyor. Bunu çocuğuma göstermeliyim diyorsun, daha çok anlatmak istiyorsun. Diğer insanlara, küçücük bitkilere bakışın bambaşka oluyor."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.